Utanç: 1.2

2.7K 157 10
                                    


Koridorun sonundan üzerime doğru gelen soğukluğu hissedebiliyordum. Sanki atmosferinin kolları vardı ve ben ne kadar uzakta olursam olayım beni yakalayıp her hücremi dondurabilirdi. Sanki ondan kaçmam imkansız gibiydi. Kampüsün diğer ucunda dahi olsa onun varlığını derinlerde bir yerlerde hissedebiliyordum.

Demir ve beni aynı koridorun iki ucunda gören herkes nefesini tutmuş ve bizden en ufak bir iletişim ya da bakışma beklemişti. Oysa biz aralarında hiçbir şey olmamış, birbirinden haberi dahi olmayan iki yabancı gibi ilerlemeye devam ettik.

Tutulan nefeslerin arasından geçen buzdan kollar tenimi yaladı ve rüzgarı her teli acı kokan saçlarımı dalgalandırdı. Yanımdan hiçbir şey olmadan geçip gittiğinde ise beni fısıltılarla baş başa bırakmıştı.

Her zamanki gibi.

Kulaklarımı tıkamaya çalıştım, kulaklığımı evde unuttuğum için kendime sayısız küfür ettim ama hiçbiri işe yaramadı. Evet, Demir beni gelen tekliflerden ya da sözlü tacizlerden koruyordu ama fısıltılar... Onlara hiç kimsenin gücü yetmezdi.

Adımlarım hızlanırken onun bencil olmasını istediğimi fark ettim. Benimle olmamak için sunduğu her bahane beni korumak, daha fazla acıya bulanmamı engellemek içindi. Ve ben de onun bencil olmasını istiyordum. Bunları umursamamasını, bütün kaleleri bana teslim etmesini. Ama hiç aşık olmayan biri bilemezdi aşkın her türlü fiziksel yaradan daha fazla acıttığını. Demir hiç aşık olmamıştı. Onun için en büyük acı kurşun yarasıydı , belki de bıçak bilemiyorum. Bildiğim tek şey kendi açtığı yaraların herhangi bir tabanca ya da bıçağın açamayacağı kadar derin ve iyileşemez olduğunu görememesiydi.

Belki de sorun buydu.

Belki de canımı diğer her şeyden daha fazla acıttığını fark ederse. Benim özel acım olduğunu anlarsa beni parçalamayı bırakırdı. Belki de ona canımın ne kadar fazla acıdığını anlatmam gerekiyordu.

Evet, çok uzun zamandır onunla konuşuyordum. Bir şair kadar öğrenmiştim acımı anlatmayı ama o asla mısralarımı duymamıştı. Ya da bir ressam gibi çizmiştim acıyı gözlerime, yüzüme o ise gözünü kapamıştı. Benim ona hissettirmem gerekiyordu. Canımın ne kadar acıdığını ona hissettirmem gerekiyordu ama bunu onun canını yakarak yapamazdım. Onun canını nasıl yakacağımı dahi bilmiyordum. Ben her metre karem ile ona teslim olmuşken ben onun tek bir santimini dahi ele geçirememiştim.

Ne yapacağımı bilmeyerek, aklımda ruhumu kemiren onca düşünceyle katettim koridorları. Kafeteryanın cam kaplı aydınlığına vardığımda ise Aslı hariç herkesin sol arka köşedeki masada olduğunu gördüm. Buse ve Sedat masanın en sonunda el ele tutuşmuş tek kulaklıktan müzik dinliyorlardı. Sedat'ın siyah gömleğine dökülen Buse'nin sarı saçları bana Aslı'yı anımsatmıştı. Eski günleri anımsamaktan kaçınarak yürümeye devam ettim ve biraz daha inceledim masayı. Şakalaşan Sena ve Emre'yi, tek monta kafasını koymuş Özge ve Mert'i, yalnızlıktan camdan dışarıyı izleyen Turgay'ı, Arel'in de bu masada olmasını ne kadar istediğimi fark ettim sonra. Onu ne kadar özlediğimi, en yakınımdan çok uzun zamandır haber alamadığımı ve ikinci anneme uydurduğumuz öğrenci değişim programı yalanının fazla ömrü kalmadığını.

Orada, omuzlarımda olduğunu hatırladığım yükler eskisinden de fazla binmişti varlığıma. Taşıyamaz olmuştum bir an sadece geri doğru bir adım atıp altından kaçmak istedim onca sorumluluğun ama olmadı. Geri doğru attığım her adımda benimle birlikte geldiler. Çok uzun zamandır yaptıkları gibi asla peşimi bırakmayan onca sorunla son dersimi alacağım sınıfa doğru ilerledim.

Adımlarım hızını hiç kesmemişti, onu duyana kadar.

" Tasmanı evde mi unuttun köle? Yoksa onu sadece fantazi yaparken mi kullanıyorsunuz? "

Ay Işığı Ve ŞimsekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin