" Çocukluğumla ilgili hatırladığım ilk şey soğuktu, beyaz örtüden sekip kulaklarıma dolan yardım çığlıkları, yüreklerdeki öfkeyle yanan gözyaşlarının düştüğü yeri eritmesi ve beyaza boyun eğdiren tek renk olan kırmızı, kan kırmızısı; içinde bütün korkulara rağmen naif bir başkaldırıyı barındıran, insana hala yaşadığını hissettiren ve asla ruhumuzdaki yaralar kadar derin olamayan sıyrıkların gebe olduğu kırmızı. "
Gözlerimin içine bakarak söylediği her kelime benim için zirveye doğru atılan bir adım demekti. Benim gözyaşlarım bütün sıcaklığına rağmen onun etrafındaki buzdan duvarları eritememişti çünkü anlamamıştım. Sevdiğim adamın duvarları soğuktu evet, buzdu belki ama bu buzun kaynağı su değildi. Nasıl da görememiştim buzdaki kırmızı yansımaları. Gözlerim Demir'e o kadar kilitlenmişti ki hep duvarların üzerinden atlamayı denemiştim ya da yıkıp geçmeyi ama o yıkabileceğiniz türden bir adam değildi. Duvarları öylesine kalın ve öylesine yüksekti ki bunu asla başaramamıştım. Ta ki gözyaşlarım yerine kanımı kullanana kadar.
Kana kandı demir. Onun kandan buzullarını kanımla çözebilmiştim. Gözyaşlarımın sadece üzerinden aktığı duvarda şimdi kanımdan bir gedik vardı. İçeriden sadece ruhumun geçebildiği bir gedik.
" Çocukluğumu birlikte geçirdiğim kadın bana aralık ayının ortalarında bulunduğumu söylemişti. Kimse o günü hatırlayacak kadar önemsemedi beni. "
Güldü.
Gülüşü şu ana kadar gördüğüm en acı tabloyu barındırıyordu kendinde. Lucifer'in kaybettiği kanatları kadar güzel, acı ve günahtı.
" Öyle çocuk esirgeme kurumunun önüne ya da bir cami avlusuna bırakılmamıştım. Onların yerine olabileceğim en doğru yerdeydim. İnsanların artık hayatında istemediği, onun için değersiz olan şeyleri attığı bir çöp konteynırı.
Yaşamam için bırakılmadım ben Selin. Benden beklenen şey ölümdü. Üzerimde sadece ince bir çarşafla kışın ortasına atıldım ben. Öylece saatlerce ölmeyi bekledim ama başardım. Belediye işçileri beni bulduğunda ölmek üzere olsam da, aylarımı hastahanelerde geçirmek zorunda kalsam da buradayım."
Sadece birkaç saniyeliğine kapadım gözlerimi, şükretmek için. Çektiğim bütün acılar, akıttığım bütün gözyaşları ve artık hissedemediğim kalbimin benden kopan parçaları için, onunla ilgili olan her şey için şükrettim.
Beni bulduğu, bana yaşadığımı ve öldüğümü hatta bazen bunları aynı anda hissettirdiği için şükrettim.
" Çocukluğum silmek istediğim anılarla dolu, çoğunu silmeyi başardım. Aç uyuduğum geceleri, yediğim dayakları, yalnızlığı ama bir şeyi hiç silemiyorum. Ben hayatımda hiç kimseye anne diyemedim. Hiçbir kadından gerçek şevkati ve sevgiyi göremedim bunun çocukluğumda açtığı sökükleri bir türlü silemiyorum. "
Kaslarım deri kırbaçlar gibi gerildi ve kemiklerim un ufak oldu, içime çektiğim hava arseniğe dönüştüğünde ise sevgime karşılık vermediği için onu bencillikle suçladığım adama karşı ne kadar bencil davrandığımı fark ettim.
Sevgiyi bilmeyen birinden beklemiştim ben sevgiyi, şevkati hiç hissetmemiş, ona merhamet gösterilmeyen bir adamdan. Zaman geçtikçe neye ihtiyacım olduğunu anlıyordum. Geceler boyu tenimi kesen hayal kırıklıklarımdan yapılmış bir iğneye ve saf sevgiyle örülmüş bir ipliğe, onun söküklerin dikmek için.
Ondan iyi şeyler beklemeden önce onu iyileştirmeliydim.
Gözleri gözlerimi tekrar buldu devam etme zamanı gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı Ve Şimsek
General FictionKırağı ve Ateş, yan karakterlerin hikayesi. Onun hayatıma girişi, ezbere bildiğim her şeyin büyük bir depremle kocaman bir enkaza dönüşmesi gibiydi. Her şey yıkılmış, moloz yığınları beni ezmiş ve toz bulutları ciğerlerimi sararak bana işkence etmiş...