Ben bir adam sevdim, alevden örtülere sarılmış.
Ben bir adam sevdim, uğruna bütün dünyayı yakıp kül edebileceğim, uğruna yanıp kül olabileceğim.
Ben bir adamı gerçekten sevdim, teni tenimi zehirleyen, ruhu ruhumu tüketen.
Acımasız, sevginin ne demek olduğunu dahi bilmeyen, asla giremeyeceğim bir mahzende bilmeden beni bekleyen.
Ben sadece bir kere sarılabildiğim bir adamı sevdim.
Tenimden yükselen isle sardım onu, birbirine karıştı kokularımız.
Bir kere baksaydı ateşten gözleri bana, görürdü aynı yerimizden kanadığımızı.
Ama ne o baktı bana ne de ben sarılabildim bir daha.
O her şeyi kesebilecek bir kılıç, bense onu sarmalayan bir kın.
O öldürmeye hazır bir tabanca, bense hayallerime ateş ettiği kurşun.
O kör bir heykeltıraş, bense acının sertleştirdiği bir mermer.
O benim cehennemimdi, bense cehenneme düşmüş bir çiy tanesi.
Ben bir adam seviyorum,
O benim kefenim, ben onun gülüşü.
Biliyorum, eğer o da severse beni birlikte sarılacağız kefene yüzümüzde huzurlu bir gülümseme ile.
Kollarımı o kadar sıkı sarmıştım ki sevdiğim adama, ıslanan kıyafetlerimi hissedebiliyordum. Bedeninin eğilmeye çalıştığını fakat ona sarılan kollarımın buna engel olduğunu hissediyordum.
O kadar sıkı sarılmıştım ki sevdiğim adama, acısını hissedebiliyordum. Yıldızlı gecemizde çakan kurşunun onu nereden vurduğunu bilmem için görmeme gerek yoktu çünkü hissediyordum.
Her şeyi hissettiğim bu anda bütün hisler kartopu gibi yuvarlanarak büyüdü ruhumun dehlizlerinde. Her şeyi kendine katarak yuvarlanmaya ve büyümeye devam etti. Bilincime ulaştığındaysa gördüğüm bir çift buzdan gözlerdi. İrisleri suçluluk duygusuyla şekillenmişti. Göz bebeklerinin karasıydı pişmanlığım.
Ben sonuçlarına katlanabileceğimi düşündüğüm bir karar vermiştim. Sonuçların hedefinin sadece ben olduğumu düşündüğüm bir anda yanlış bir karar vermiştim.
Demir o kadar güçlü ve yenilmez geliyordu ki bana düşünemedim. Beni korumaya çalıştığı şeyin bir gün onu arkasından vuracağı benim için ihtimal dahilinde bile değildi.
Kimse ona zarar veremezdi. Kimse onu eğemez ya da bükemezdi, o adı gibiydi, sertti.
" Kaç "
Ben bir adam sevmiştim. Ses tellerinin şekillendirdiği, dudaklarından dökülen her tınıyı kutsal bellediğim bir adam sevmiştim. Ben sevdiğim adama ihanet etmiştim.
" Hayır!"
Pişmanlığın güç verdiği sesim yetmemişti önümde devrilen adamı tutmaya. Hayır, demiştim. Kaçmayacağım için değildi bu hayırım, sevdiğim adama cevap değildi can çekişen sesim. Kendime hayır demiştim ben. İhanetimle yüzleşen varlığımaydı çığlığıma karışan bu kelime.
Sevdiğim adam ayaklarımın dibine düştüğünde ben de eğildim onunla birlikte.
" Bir şey söyle! "
Bir şey söylemesini istiyordum. Onu kurtarabileceğim bir yol öğretmesini bana ya da her şeyin geçeceğini iyi olacağını duymak istiyordum. Allah biliyordu ya bundan daha çok ihtiyacım olan hiçbir şey yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı Ve Şimsek
General FictionKırağı ve Ateş, yan karakterlerin hikayesi. Onun hayatıma girişi, ezbere bildiğim her şeyin büyük bir depremle kocaman bir enkaza dönüşmesi gibiydi. Her şey yıkılmış, moloz yığınları beni ezmiş ve toz bulutları ciğerlerimi sararak bana işkence etmiş...