Durmuş silahların gölgeleri kovalıyordu bilincimi, karanlık gecede patlayan mermiler beynimin kıvrımlarında ölüm yarışı yapıyordu. Yere serilmiş ruhum ise bitiş çizgisiydi. Üzeri acımasızlıkla bürülü lastikler paramparça ettiğinde beni hiç kimsenin bilmediği bir efsane kalacaktı geriye. Sadece iki ölü kalbin fısıldadığı.
Evet kalbin, her nasıl olduysa içeride yaşam mücadelesi veren kadın öğretmişti bana nerede olduğunu. Sanki kalbim anatomiden kopuk bir labirentin içinde kaybolmuş gibiydi ve o korkusuzca girmişti içeri. Elini ruhuna koymuş ruhumun gizlediği kalbimi aramıştı geceler ve günler boyu. Bense onu saklamış yoluna kurmuştum bütün tuzaklarımı.
Oysa şimdi içimde bir yerlerde hissettiğim acı kalbimi daha da derinlere saklamak yerine herkesin, adımı dahi bilmeyenlerin görebileceği yerlere taşıyordu. Sanki kalbim gözlerimden akıyordu ve dünya üzerinde hissedilmemiş bir öfkeyle yanıp tutuşuyordu bütün soğuğa rağmen.
İçeride yatan kadından daha değerli olmadığını anlatarak yok oluyordu.
Acı yerini suçluluğa bıraktığında ise ihtimallerin savaşı yakıyordu canımı. Onun hayatını tamamen değiştirmiş olabilirdim. Onu sakat bırakmış ve insanlara muhtaç etmiş olabilirdim daha da kötüsü onu öldürmüş olabilirdim.
İsteseydim yapabilirdim. Eğer gerçekten isteseydim hayatından çıkabilirdim bunu en başından beri biliyordum. İzimi kaybettirip buradan uzaklaşmak benim için dünyanın en kolay şeyiydi ama yapmadım. Hayatımda ilk kez biri benim için savaşıyordu ve hayatımda ilk kez Arkan'dan başka biri bana yardım eli uzatmıştı. Bunu terk edemedim. Belki de Arkan'dan daha bencildim bilmiyorum. Mantıklı düşünmek şu an imkansız ama her şeye rağmen bildiğim bir şey var. Bu dünyada beni kurtarabilecek tek ruhu kaybetmek üzereyim.
' Eğer kefeni yırtarsam gülüşün benim elimden olacak '
Hala vazgeçmemişti. Azrail'in orağını ensesinde hissederken dahi benim için savaşacağını söylüyordu. Şu an anlıyordum ki o iflah olmaz bir savaşçıydı.
Ameliyathanenin kapısı açıldı ve bütün soğuk yüzüme çarptı, doktorun gözlerine bakmaya cesaretim yoktu. Hayatımda ilk kez bir şeyden bu kadar korkuyordum.
Sindiğim köşede omzuma dokunan elle cesaretimi biraz olsun toparlayabilmiştim.
" Vücuduna giren iki kurşunu da çıkarmayı başardık. Şanslıyız ki omurgasında bir hasar meydana gelmemiş fakat iç organları için aynı şeyi söyleyemem. Çoğu ciddi hasarlar almış. Şu an için bir sorun yok fakat özveri isteyen bir bakım süreci geçirmesi gerekiyor. Birazdan odaya alacağız. Uyandığında görebilirsiniz. "
Ciğerlerime çektiğim hava başımı döndürmüştü. Omuzlarımdan tonlarca yük kalkmış gibi hissediyordum ve kalbimin atışlarını çok uzun zamandır ilk kez hissedebilmiştim. Sanki onsuz atmaya korkuyor gibiydi.
Doktor bir şey demeden uzun koridorda kaybolurken kapı ikinci kez açılmıştı. İlk önce birkaç hemşire görmüştüm ve ardından bir sedye üzerinde Selin'in bedeni girmişti görüş alanıma. Her tarafında kablolar ve kollarında serumlar vardı.
Sonra uzun koridorda o da kayboldu ve ben kendimle baş başa kaldım.
***
Gözlerimi açmaya korkuyordum.
Sırtımda etimi deşen bıçaklar, başımda beynimi kazan tırnaklar varken, vücudumu dahi tam olarak hissedememişken korktuğum şey gözlerimi açmaktı. Korktuğum şey onu burada görememekti. Artık alıştığım gibi kendimi onca düğümün içinde yalnız bulmaktı. Savaşmıştım, yenileceğimi bildiğim halde savaşmış ve kendi başıma çözmeye çalışmıştım bu gemici düğümlerini ama artık yapamazdım.
Kendimde ilk kez onun için savaşacak gücü bulamıyordum. İlk kez omuzlarımdaki enkazı tam olarak hissedebilmiştim. Ben neler kaldırmıştım böyle. Onun için ne zorlu tırmanışlar yapmış ve kısa bir an için de olsa o zirveye ulaşabilmiştim. Sırf bana döndüğü sırtını görebilmek, sessizliğiyle beni onlarca kez öldürmesine izin vermek için.
Artık anlıyordum. Artık, hiç kimse için yapmamam gereken şeyleri onun için yaptığımı, hayatımı yanlış renklere boyadığımı anlıyordum. Esas acı veren kısım da buydu. Anladığım halde hala vazgeçemiyordum.
Biliyorum, ayaklarımı hissettiğim ilk anda artık ezberlediğim bu enkaza tırmanacak ve onun bana döndüğü sırtını seyredecektim.
Sonra düşecek ve bunu tekrar yapacaktım.
Sonra tekrar.
Benim için zor olan savaşmak değil, vazgeçmekti. Çünkü ondan vazgeçmek demek kendimden vazgeçmek demekti.
Kapalı göz kapaklarımın altında birken yaşları geri göndermeye çalıştım ta ki odada onun varlığını hissedene kadar. Onu hissettiğim an zaman benim için durmuştu.
Adımlarını hissedebiliyordum. Bana yaklaştığını, burnuma gelen kokusunu. Belki de saplantılı biri olmuştum bilmiyorum. Adımlarındaki bütün sessizliğe rağmen ya da aurasındaki ben aslında burada yokum havasına rağmen. Nerede olursa olsun onu hissedebiliyordum.
" Sana hayatımı borçluyum. "
Olabildiğince sakin kalmaya çalıştım. Sesini duyduğum an atışlarının iki katına çıkacağını bildiğim kalbim ilk kez söz dinlemişti, monitörden gelen sesler bütün sıradanlığıyla devam ediyordu.
" Karşılığında ise sana benim için çok değerli olan bir şeyi vereceğim. Hiç kimsenin, Arkan'ın dahi bilmediği bir şeyi. Geçmişimi. "
Derin bir nefes doldurdu ciğerlerine ve uzun bir süre konuşmaya devam etmedi.
" Ne kadar senden gizlenmeye çalışırsam çalışayım beni fark ediyorsun. Senden ne kadar uzakta olursam olayım beni görebileceğin her an gözlerini üzerimde hissediyorum. Tıpkı senin beni hissedebildiğin gibi ben de seni hissediyordum.
Uyanık olduğunu biliyorum Selin ama gözlerini görmeye ihtiyacım var. Bir hayalin içinde olmadığımı bilmeye ihtiyacım var. "
Titreyen göz kapaklarımı açtım ve altında birikmiş birkaç damlayı özgürlüğüne kavuşturdum. Yaşlar elmacık kemiklerimin üzerinden kavisli bir yol izleyip çenemden boynuma damladı. Bu her şeyi bütünüyle hissedebildiğim bir andı.
Işığın acıttığı gözlerim örten bütün sise rağmen onu görebiliyordum. Giydiği tişörtten yayılan kan kokusu dahi yetmemişti teninin kokusunu bastırmaya.
" Şimdi sana bir hikaye anlatacağım. Doğduğu andan beri bir savaşın içerisinde yalnız başına hayata tutunmaya çalışan bir çocuğun hikayesini. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı Ve Şimsek
General FictionKırağı ve Ateş, yan karakterlerin hikayesi. Onun hayatıma girişi, ezbere bildiğim her şeyin büyük bir depremle kocaman bir enkaza dönüşmesi gibiydi. Her şey yıkılmış, moloz yığınları beni ezmiş ve toz bulutları ciğerlerimi sararak bana işkence etmiş...