Kırmızı:2.4

2.1K 143 33
                                    


  Telefon çaldığında Umut'un sesini tanımam zor olmamıştı. O aynı yorgun, yalnız, yardıma muhtaç ses tonundaki acı titreşimleri bende merhametten çok merak duygusunu tetikliyordu. 

  Umut merhamet etmekten çok acınacak bir insandı. Yaptığı şeylerin bedelini ödüyordu. Hayattan yediği tekmeler boş yere değildi. Onun hayat hikayesinde beni ilgilendiren şey ise aldığım tehdit telefonları, mesajlar ve kendini bana siper eden kadının sırtındaki yaraydı.

  Bu telefona cevap verip yola koyulmamın nedeni ise Selin'in zarar görmesiydi fakat bunu kimse bilemezdi. Herkes onlara vereceğim cevabın mekanımın kurşun yağmuruna tutulması olduğunu düşünmeliydi.

  Arabayı telefonuma gönderilen konuma doğru sürmeye devam ettim. Aklım ise gideceğim yerde beni bekleyen şey yerine evde beni bekleyen şeyde idi. 

  Selin'in kimsenin bilmediği, başkasının adına başkasına aldırdığım bir evde olması içimi biraz rahatlatıyordu fakat yeterli değildi. Onun tamamen güvende olmasını istiyordum. Tamamen güvende ve beni sevmeye devam etmesini. 

  Sevgiye ihtiyacım olduğunun farkında olmayacak kadar kendini bilmez değildim ve tam da bu sebeple uzak tutuyordum hayatımdan. Her ne kadar her şeye rağmen beni seveceğini söylese de hayal gücüne sığmayacak şeyler yapmıştım ve dünyama attığı ilk adımda hepsi yüzüne vuracak ve ne kadar büyük bir hata yaptığının farkına varacaktı. 

  Diğer herkes gibi onun da beni terk etmesini istemiyordum. Hiç kimsenin, onun dahi bilmediği bir şekilde bağlıydım ona. Aşk değildi, sevgi değildi, seçimlerinden kaynaklı bir nefretle varlığına ihtiyaç duyuyordum. Ayakta kalmak için kullanıyordum onu. 

  Biliyordum, bencil pisliğin tekiydim fakat içimde benim dahi çözemediğim şeyler vardı. Çok derinlerde sakladığım bakmaya cesaretimin olmadığı şeyler. Karanlık bir mahzende saklanmış bir çocuk gibi. Kolları zincirlere esir, yüreği titrek bir çocuk. Korku içinde, yalnız... Bütün karanlık ve soğuğa rağmen yalnız. Onu koruyacak, doğruyu öğretecek kimsesi olmayan ve onun yanında ayakta dikilen genç bir adam. Zincirleri yok. Özgürlük adını koyduğu acınası bir yalnızlığa sahip. Hiç aşık olmamış, olunmamış, sevemeyecek sevilemeyecek kadar çirkin bir ruha sahip ve buna inanmaya devam etmek zorunda. Koyduğu sınırları aşmamak ve her şeyi herkes için mahvetmemek adına o sınırlar içinde tüketmeli ruhunu. 

  Ona doğduğu andan beri yalnız olan bir çocuğun hikayesini anlatmıştım. O çocuk sevilebilirdi, o çocuk hala bir şeyleri hak ediyordu fakat ona anlattığım hikayenin altından bir kanalizasyon geçiyordu. Ağzına kadar bokla dolu, adım atanı dibine çeken bir bataklığa dönüşmüş bu kanalizasyondan haberi olmamalıydı. 

  Telefonumdan gelen uyarıyla arabayı sağa çektim. Torpidodan aldığım silahın emniyetini açtım ve koltukta doğrularak belime taktım. 

  Geldiğim yer tanıdıktı. Geldiğim depo ve dışına dizilmiş gaz betonlar kulağıma keder dolu o geceyi fısıldıyordu. 

  Arel'in öldüğünü düşündüğümüz bütün o saatler ve kurşunların havada uçuştuğu gece aşkın ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu öğretmişti bana. Uğruna ölüp, öldürebilecek kadar tehlikeli ve uzak durulması gereken aşkın sınırlarımı zorladığını hissedebiliyor olsam da benim gibi acımasız bir adam için onu görmezden gelmek zor değildi.

  Arabadan indim ve sakin adımlarla depoya yaklaştım. O gün Arkan ile birlikte sessizce yaktığım ağıt doldu kulaklarıma. Kardeşimin değer verdiği kadını kaybedişimize elbette ben de üzülmüştüm. 

  İçimden bir ses keşke Selin'de Arel gibi olsa diyordu. Mantıklı olsa ve benden kaçsa, ardına bile bakmadan izni kaybettirse, o zaman ben de onu aramazdım ve güvende olduğunu bilerek batardım bataklığıma. 

Ay Işığı Ve ŞimsekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin