Tenim hasretiyle yanıyordu teninin. Yanımda ve sapasağlam olmasına ihtiyacım vardı. Yanımda bana yanımda olduğunu hissettirmeyerek durmasına ihtiyacım vardı. Kelimelerin kapısını çalmadan bana davranışlarıyla bir şeyleri anlatmaya çalışan, kelimeleriyle değil varlığıyla konuşan Demir'e ihtiyacım vardı.
Aşk bu muydu? Çok uzun zamandır emek ettiğin, yapılabilecek her şeyi yaptığın bir yolun tek bir hatanla yıkılması mıydı?
Demir çok uzun zamandır hata yapıyordu. Çok uzun zamandır yaptığı hatalarla ruhumu katlediyordu ama hiçbir şey olmamıştı. Oysa ben sadece lanet bir çiçeği ondan gizlemiştim. Sadece bir çiçeği ondan gizlemiştim ve şimdi belki de o da kapıma gelen çiçekler gibiydi, ölüydü.
" Hastahaneye gitmemiz gerek, çok kan kaybettin."
Vücudumu hissedemiyordum. Zaman geçtikçe bütün sinirlerim işlevini yitiriyordu. Akan kanım dokunduğum her yeri kızıla boyuyordu. Gittiğim her yere kızıl izlerimi bırakıyordum.
" Kandan çok daha önemli bir şey kaybettim. "
Serhat ifadesiz yüzüyle kullandı kelimelerini. Bir şeyler duyuyordum evet fakat duygu yoktu.
" Henüz değil. "
Keder yerini yavaş yavaş öfkeye bırakıyordu. İşe yaramazlığımı kaynak olarak kullanan öfke yavaş yavaş her şeye baskın geldi.
" Nereden biliyorsun? Onu kurtardın mı, onu gördün mü? Hala onların elinde ve sen belki de bana çoktan kaybettiğim bir savaş için umut veriyorsun. "
Kanıma buladığım bu koltukta oturmaktan başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu artık. Bera'dan yardım istemiştim, işe yaramamıştı. Kötülüğün kaynağını bulmuş ona Demir'den çok daha cazip hedefler bulmuştum, işe yaramamıştı. Belki de arabadan inmeli ve öylece ölümü beklemeliydim. Aynı vücudum gibi beynim de uyuşup hiçliğe karıştığında her şey çok daha kolay olacaktı.
" Demir yaşıyor. Onların elinde değil."
Yüreğim duyduklarımla sarsıldı. İşlevini kaybetme başlayan her bir parçam son bir gayretle çalışmaya başladı. Ciğerlerime çektiğim havayı hissettim ve beni terk etmeye başlayan ruhum bana geri döndü.
Dünyada bundan daha önemli hiçbir şey yoktu.
" Bunu bana daha önce söylemeliydin. "
Kızgınlık yoktu sesimde. Böyle bir haberin ardından olumsuz hiçbir şey hissedemezdim. Sadece doğum günü hediyesi geç verilen bir çocuk gibiydim. İçten içe bir hediyem olduğunu biliyordum fakat doğum günümün üzerinden uzun zaman geçmişti.
" Onların yanında söyleseydim Selin, bu kadar kolay çıkabilir miydik oradan? Senin Demir'e olan aşkına güveniyorlardı. Geri döneceğini biliyorlardı.
" Bunların hiçbir önemi yok sadece beni ona götür. "
Sustu. Susması içime ekilen korku tohumlarının filizlenmesine neden oluyordu. O sustukça benim korkum katlanılamaz bir hale geliyordu.
" Götüremem. "
O an farkındalık vurdu beni arkamdan. Elbette götüremezdi çünkü Demir artık beni görmek istemiyordu.
" Öğrendi değil mi? "
Başını yavaşça aşağıya eğdi. Sıktığı dudakları ve gözlerine hakim olan o bakış acımı paylaştığını gösteriyordu ama yanılıyordu. Bu paylaşılabilecek türden bir acı değildi.
Demir benim özel acımdı. onun acısı içime mühürlenmiş gibiydi. Ne görmezden gelebilir ne de çıkarıp atabilirdim. Ben o acıyla lanetlenmiştim ve ömrümün sonuna kadar beni kıvrandırmaya devam edecekti.
" Önemli değil. " Gözlerimden akan yaşlar aksini kanıtlasa da kendime hakim olmaya çalıştım. Ben bir seçim yapmıştım, sonuçlarını kestirebildiğim bir seçim, ve katlanacaktım.
" Artık beni istememesini anlıyorum ama belki bir gün fikrini değiştirir. "
Serhat dünyanın en yanlış cümlelerini kuruyormuşum gibi baktı yüzüme. Belki de haklıydı. Dünyanın en yanlış cümlelerini kuruyordum, dünyanın en yanlış kararlarını veriyordum ve dünyanın en yanlış adamını seviyordum.
" Belki de artık bırakmalısın Selin, artık kendine yeni bir yol çizmelisin. "
" Sen hiç aşık oldun mu ya da şöyle sorayım; sen hiç imkansıza aşık oldun mu? "
Kararan gözleri tanıdıktı. Geçmişi deşilen Baray ifadesiydi bu. Serhat'ın acı çektiğini anlayabilecek kadar izlemiştim Arkan'ın acı çekişini.
" Oldum. "
Bu onun dilini yakan bir kabulleniş gibiydi. Söylemek, bunu paylaşmak canını yakıyor gibiydi.
" Peki onu bırakabildin mi? "
Nefes alışverişleri hızlandı. Sorguya çekilen bir mahkum gibiydi, suçluydu.
" Çok denedim. Sürekli farklı yollar çizdim fakat her yol beni ona çıkardı. Yine de yılmadım hala kendime sonunun ona çıkacağını bildiğim yeni yollar arıyorum. "
Bahsettiği kişi Aslı idi bunu biliyordum. Geçmişlerini bilmiyordum fakat Serhat'ın nasıl bir aptal olduğunu biliyordum. Aslı onu istiyordu. Aslı ona aşıktı. Benimse elimde kendi aşkımdan başka hiçbir şey yoktu.
" Sen kaybetmek için savaş veriyorsun, bense kazanmak için. "
" Bazen kaybetmek en iyisidir. "
Cevap verirken düşünmemişti. Sanki bunu yoldan çıkmamak için kendine her an söylüyormuş gibi bir tekdüzelikle çıktı dudaklarından.
Kısa bir süre sonra Serhat arabayı hastahanenin önünde durdurdu. Yardım istediği görevliler beni dikkatli bir şekilde sedyeye yatırdı.
" Teşekkür ederim. "
Teşekkürümü başıyla kabul ederken sedye çoktan hareket etmiş ve Serhat'ın telefonla konuşmaya başlayan silüeti yavaşça gözden kaybolmuştu.
Doktoru gördüğümde ise bana sorduğu rutin soruların ardından pansuman odasına alınmıştım. Dikişlerimdeki hasara müdahale edilmiş, yüzümdeki yaralara pansuman yapılmıştı. Rutin kontrollerin ardından enfeksiyon riskini önleyecek bir sürü ilaç verilmişti.
Koridorun başında aslı göründüğünde ise bedenim girdiği şoktan çıkmıştı. Bütün tedavi sürecinde öylece durmuş ve hiçbir şey düşünememiştim.
" Selin iyi misin? "
Aslı'nın endişeli sesi ve meraklı gözleri karnıma ağrılar girmesine neden oluyordu. Konuşmak istemiyordum.
İstediğim tek bir şey vardı: gücümü kazanmak ve Demir'in peşine düşmek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı Ve Şimsek
General FictionKırağı ve Ateş, yan karakterlerin hikayesi. Onun hayatıma girişi, ezbere bildiğim her şeyin büyük bir depremle kocaman bir enkaza dönüşmesi gibiydi. Her şey yıkılmış, moloz yığınları beni ezmiş ve toz bulutları ciğerlerimi sararak bana işkence etmiş...