Yürüdüğüm yol ayağıma dolanıyor asfalt doluyordu ciğerlerime. Bana yönümü gösteren şeritler bir kırbaç gibi çarpıyordu suratıma. Seçtiğim yol boğazımı sokacağım ilmeğim olmuştu ve ben karşımdaki, tek bildikleri yıkım olan insanların merhametine kaldığımı hissediyordum.
İçimde bu çaresizliğe meydan okuyan bir Selin vardı. Pes etmiyordu. Kendini soluk bir merhametin dikenli tellerle kaplı kollarına bırakmak yerine bir çözüm yolu bulmaya çalışıyordu.
" Sana senin küçük ordunun yanında bu dünyanın görüp görebileceği en büyük orduyu getirdim. Görmüyor musun?"
Çevremdeki insanlar uzaktan bir tehdit geleceği düşüncesi ile silahlarına tekrar sarılmış ve gerilmişlerdi. Oysa dalga geçiyordum onlarla tıpkı çaresizliğimle geçtiğim gibi. Bahsettiğim şey eli silahlı onlarca adam değildi elbette. Bahsettiğim şey bendim.
" Eğer çaresiz durumda bırakıp Demir'in ordusunu istediğin kişi Arkan olsaydı burayı başına yıkar ve dostunu kurtarırdı, seni kendi elleri ile geberttikten sonra tabi. "
Kelimeler bilincin akışından bağımsız bir şekilde dökülürken dudaklarımdan yüzümde ince bir sınırın üzerinde tehlikeli bir şekilde gezinen ifadeler vardı. Deli miydim yoksa sadece baş mı kaldırıyordum? Bunu ne karşımdaki insanlar biliyordu ne de ben.
" Ama sen beni seçtin. Nişan almayı hatta yumruk atmayı dahi bilmeyen beni. İstediğin şey savaş değil senin, sen yakıp yıkmak istiyorsun. Bunu ise önüne hiçbir engel çıkmadan bir şova dönüştürmek. "
Damarlarımda gezinen ateşi hissedebiliyordum, öfkeliydim. Bizimle oynadığı için öfkeliydim ve artık kendimi kontrol edemiyordum. Sonu ölümüm olsa dahi bütün gerçekleri onun yüzüne çarpmadan ölmeyecektim.
" Eğer gerçek bir ordu görmek istiyorsan o eve bir korkak gibi girmeyecektin. Sen sadece sana karşı koyabilecek bir adamın olduğu eve o kadar çok insanla girdin ki... Arkandaki bu adamlar ne kadar büyük bir korkak olduğunu hala nasıl anlayamadılar şaşırıyorum doğrusu. "
Beni susturmak için üzerime doğru yürüyen, diğerlerinden farklı bir şekilde spor giyinmiş, uzun boylu adamla arama aldım masayı. Sözlerim bitmeden yakalanmayacaktım.
" Ama sen baskınları seversin değil mi? İnsanları en savunmasız anlarında yakalamayı. O gece bara saldıran da sendin. Demir'in yanında olan adamların sayısını o kadar geçmişti ki senin adamların onu neredeyse öldürüyordun ama hesaba katmadığın bir şey vardı. "
Masa etrafındaki kovalamaca dağıttı bir an dikkatimi, iki kocaman el belime dolandı ve beni kollarından oluşan bir kafesin içine hapsetti. Yine de kelimelerim için bir önlem alınmamıştı.
" Sen aşık bir kadının varlığını hesaba katmayarak hata yaptın! "
Adamın kollarında çırpınırken bir yandan da konuşmaya çalışmak nefesimi kesiyordu. Elimdeki tek silah kelimelerimdi artık, ne Bera'ya sığınacaktım ne de bir başksına.
" Sakın beni küçümseme! Hayatım boyunca aptalca isteklerim için aptalca şeyler yapmaktan hiç çekinmedim. En büyük aptallıkları ise istediğim en aptal şey olan Demir için yaptım. Beni onurlu ve gururlu biri yapan her şeyden vazgeçtim. Başımı eğdim, ruhumun her zerresine katlanılamaz acılar çektirdim. Ölümden döndüm, insanların gözünde fahişe oldum hem de ne için biliyor musun? "
Göz pınarlarıma baskı yapan gözyaşlarımı geri göndermek için çabaladım fakat savaşın galip tarafı gibi merhametsizce yenik duvarlarıma saldırmaya devam ettiler. Özgürlüklerine kavuştuklarında ise tenimi onların karşısında ağlamanın verdiği utançla yakarak kendi yollarını çizdiler.
" Bana gerçekten değer verdiğini içimde hiçbir şüphe olmadan hissedeceğim tek bir saniye için, bana sarıldığı ya da gülümsediği tek bir an için. "
Kollarımı sıkıca tutan adam ellerini gevşetmişti ve ufak bir silkelenme ile ondan kurtulmuştum. " Hastasın sen. " Ben de tehlikeli olan tek şeyin dilim olduğunu fark etmişti sanırım. Bedenimi tutmak için güç harcamasına gerek yoktu.
" Uras sen neye bulaştın böyle? "
Bera'nın sesindeki hayal kırıklığı ve şaşkınlık neredeyse delirmeme neden olacaktı. Hayatıma kurye olarak giren bu lanet adam evimi basmış, Demir'e zarar vermiş ve benden nereden blacağımı bilmediğim bir ordu istemişti. Şimdi ise belirsizlikten oluşan pençelerini hissediyordum boynumda. Nefesimi kesmekten öte etimi parçalıyordu.
Her şey birbirine girmişti ve beynimin artık düzgün çalışmadığını hissediyordum. Sanki bilinçaltım bir kapatma düğmesi bulmuş da irademe danışmadan akıl sağlığım için kullanmış gibiydi.
" Babamızın intikamını almak için çabalıyorum, kardeşim. "
İşte o an kahkaha atmamak için kendimi zor tutmuştum. Ağzına kadar kara mizahla dolmuş bir labirentin içerisindeydim ve büyük ihtimalle sinir krizi geçiriyordum. Sevdiğim adamın hayatına mal olacak bir hata yapmıştım ve onu kurtarmak için katilinden yardım istemiştim. Gerçekten dünyadaki en işe yaramaz insandım. Sürekli koşuyordum, kafesindeki çarkta debelenen o hamster gibiydim, sona varmak için elimden gelen her şeyi yapıyordum fakat olduğum yerden bir adım dahi ileriye gidemiyordum.
Ufuk çizgisini kovalayan küçük bir balık gibiydim, ya sona varmadan büyük balıklar tarafından yutulacak ya da bu yolda ecelimle can verecektim.
" Derdin Selin ile değil. Derdin Arkan ve Umut ile Demir sadece yardım etti!"
Anlaşılmazlığın verdiği öfke ile sesini yükseltti Bera. Beni ve benim için Demir'i kurtarmaya çalışıyordu. Onun babasını ölümünde rol oynayan Demir'i... Her şey o kadar mantıksızdı ki sadece susup Demir'i kurtarmaya odaklanmayı düşündüm. Bütün bu karmaşıklığı daha sonra da çözebilirdim fakat Demir'in bir daha sonrası olmayabilirdi.
" Her zamanki gibi çok salaksın kardeşim. Selin beni Demir'e götürerek görevini yaptı. Demir ise beni Arkan'a götürerek görevini yapacak fakat konuşmuyor. "
Ciğerlerine derin bir nefes çekti ve kısa süreliğine içinde tuttu. Tuttuğu nefesi verdi ve ellerini avına hazırlanan bir sinek gibi ovuşturdu.
" Bu da demek oluyor ki Selin'in görevi henüz bitmedi."
Üzerime doğru attığı her adımda kalbim hızlanıyor, ciğerlerim sıkışıyordu. Beni yeni bir görevin beklemesi demek daha çok acıdan öte Demir'i kurtarmamın gecikmesi demekti ve ne olursa olsun buna müsade edemezdim.
" Sevgili Selin, önümüzde iki seçenek var. "
Gerginlikle uzaktan yakından alakası olmayan bedeni etrafımda rahat bir tur attı. Elleri saçlarımdan bir tutamı parmakları arasında dolaştırmaya başladı. Gözleri ise avına zulmetmenin keyfi ile parıldıyordu. Sanki insanlara ne kadar çok acı çektirirse, ne kadar çok kıvrandırırsa hüzünden ve kederden babası o kadar rahat uyuyacaktı.
" Ya şimdi seni Demir'in yanına götürür ve onun gözlerinin önünde sana her türlü işkenceyi tattırırım ta ki beni Arkan'a götürene kadar, ya da direk sen söylersin ve sizin için mutlu bir hayat başlar. Seçim senin."
Ya Arel'e ihanet edecek ya da Demir'in ölümüne neden olacaktım. Cehennem benim için daha yeni başlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı Ve Şimsek
General FictionKırağı ve Ateş, yan karakterlerin hikayesi. Onun hayatıma girişi, ezbere bildiğim her şeyin büyük bir depremle kocaman bir enkaza dönüşmesi gibiydi. Her şey yıkılmış, moloz yığınları beni ezmiş ve toz bulutları ciğerlerimi sararak bana işkence etmiş...