c.18 Dieciocho

1.4K 55 25
                                    

Uzun zamandır bölüm atmadığım için beni dövebilirsiniz. Bu konuda hemfikiriz. Fakat arada olduğu gibi bir ilham kesintisi yaşadım ve ne yazık ki tatilden önceki kısa süreli fırsatımın çoğunu da böylece harcamış oldum. Bunun için hepinizden gerçekten çok özür dilerim, beni affedin. Tek avuntum bu bölümün tam tamına 5152 kelime tutuyor olması. Daha önce yazdığım herhangi bir hikayenin herhangi bir bölümünden bile daha uzun. 

Bu arada yazarken onlarca şarkı dinlediğim için aralarından birini seçemedim. 

Her neyse, yorumlarınızı bekliyorum. İyi okumalar!

-----------

Bir saat öncesine kadar kulakları dolduran narin çatal bıçak sesleri yerini hoş bir mırıltıya ve kısık bir müziğe bırakmıştı. Kışın son  yağmurlarından biri dışarıda orta hızda yağıyor bulunduğumuz restoranın camlarını yıkıyordu. Tıpkı burası gibi, avludaki diğer restoran tabelalarının ışıkları da yağmur damlaları tarafından kırılıp ortaya izlemesi güzel bir manzara çıkarıyordu. 

Uzaklardan gelen hafif bir gök gürültüsüyle çenemi yasladığım elimden çektim ve bizimkilere döndüm. Yüzlerinden okuyabildiğim kadarıyla, hiçbirinin keyfi yerinde değildi. Benim yüzümden.

Ruhumun sıkıldığını, görünmez bir elin bedenimi tutup beni avucunun içinde sıkıştırdığını hissediyordum sanki. Kalbim düzensiz atarak oturduğum yerde bile yorulmamı sağlıyor, nefeslerim yetersiz geliyordu. Başım hafif hafif ağrıyordu. Karnım sanki heyecanlıymışım gibi tuhaf bir ağrı ağırlıyordu içinde.

Yorgunluğumu gidermesini umarak başımı Fernando'nun omzuna yerleştirdim. Yanımdaki Beatriz elini dizime koymuştu. Her zaman hoşuma giden koku burnumdan içeri dolduğunda yüzümü buruşturdum. Fernando'nun güzel ve hafif bulduğum parfümü nedense bu sefer beni baymıştı. Ne yaparsam yapayım, hiçbir şey iyi gelmiyordu. Sanki ilacı olmayan bir hastalığa tutulmuştum.

Avuçlarımı etrafına sardığım balon kadehimden bir yudum daha aldım. Sıcak beyaz şarabın meyveli tadı damağımda yayıldı. Hafif portakal ve tarçın aroması beni kendimden geçirdiğinde, şarap ta kendine içimi yakan sıcak bir yol izlemişti. 

Kış gününün en iyi içeceği ne kahve, ne çay ne de başka bir şeydi. Sıcak şarap hepsini ezip geçerek insanın içini bir fırın gibi ısıtmakta ustaydı. Kadehin içindeki tarçın çubuğunu alıp ıslak tarafından hafifçe emdim. Sarhoş olana kadar bundan içmek istiyordum. İçimdeki tuhaf yangına arkadaşlık ediyordu.

Masamızın üzerine asılmış sarı loş ışık, depresif ruh haline girmeme konusunda bana hiçte yardımcı olmuyordu. Yine Fernando'nun büyük katkılarıyla lüks bir yerdeydik. Önce yemeğimizi yemiştik. Ben boğazıma dizile dizile onlara olup biteni ayrıntısıyla anlatmıştım. Neymar'la aramızda neler geçtiğini, o fotoğrafları, Charlotte'un söylediklerini, birkaç hafta önce Neymar'la yaşadığım o son şeyi. Alberto'yu...

Daha önce anlatmadığım için bana kızmışlar, ve hiçte beklediğim gibi bir tepki vermemişlerdi. Koyu bir Barça fanı olan Fernando'nun yüzünde bile heyecanlanmaya dair en ufak bir ifade yeşermemişti. Onlara daha önce anlatmadığım için ben de pişman oldum.

"Hukuktan tanıdığım bir arkadaşım var." dedi Carlos. Aramızdaki tek dahi olarak bizim aksimize yüksek puanlı çoğu bölümden arkadaşı vardı. "Ona şu işin aslını sorarım."

"Kızın yüzünde tek bir tırnak izi vardı." Bu sefer gözler Linda'ya döndü. Işığın altında parlayan altın sarısı düz saçlarını eliyle karıştırdı. Elindeki küçük viski bardağını çevirip duruyor, kristalin ışıltısını izliyordu. "Nasıl darp raporu alabildi anlayamıyorum. Bu nasıl yeterli olur?"

in the night. neymarjrHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin