Annesini beklerken yorulan bacaklarını dinlendirmek için duvara yaslandı. Hastanenin pis olduğunu -her ne kadar sürekli temizlense de- biliyordu.
Birazdan yoğun bakımın kapısı açıldı ve annesi bir sedyenin üzerinde, hasta bakıcının yardımıyla, çıkarıldı. Asansörlerin önünde durdular. Hasta bakıcı "Siz iki kat yukarı çıkın." dedi.
Yasemin, babasını takip ederek yukarı kata çıktı. Merdivenler zor gelmiyordu artık ona. Hoş, gelse de annesini daha fazla görebilme şansı varken olduğu yerde duracak değildi.
Asansörden çıkarıldı. Mr'a girmeden önce birkaç dakika konuşabilmeleri için bekledi, hasta bakıcı. Annesi Yasemin'e baktı. "Ameliyat nasıl geçmiş?"
Genç kız gözlerini kaçırdı. Daha gözlerini yeni açmış bir insana, tekrar ameliyat olacağı nasıl söylenebilirdi ki?
Babası durumu anlayarak konuşmaya başladı. "İyi geçmiş."
Hastanın moralini biraz olsun düzelttiklerini düşünüyorlardı. Yeni bir moral bozukluğu iyi gelmezdi. Halbuki kimse, kadının numara yaptığının farkında değildi. Annesi zaten biliyordu, tekrar ameliyat olacağını. Doktorla konuşmuşlardı. Hatta ufak bir pazarlığa girişmiş, başarısız olmuştu. Sadece Yasemin'in haberi olup olmadığını kontrol ediyordu. Çünkü kızının üzülmesine dayanamazdı. Ve eğer Yasemin bunu duyarsa çok üzülürdü.
***
Yoğun bakımdaki hastalarını görebilmek üzere yakınları, yoğun bakımın önünde bir koloni oluşturmuştu. Yasemin de aralarındaydı. Kalbi heyecandan pır pır atıyor, yerinde durmasına engel oluyordu. Genç kızın vücudunda bir duygu karmaşası hakimdi. Annesinin yanında bir pot kırmaktan korkuyordu. Annesinin durumundan dolayı üzgündü. Aynı zamanda mutluydu da. Çünkü annesini görecekti. Bir yandan da kendince planlar yapıyordu. Bu günler, annesinin son günleri olabilirdi. Bu yüzden her ânı, en iyi şekilde değerlendirecekti. Annesinin yüzü, hayatı boyunca, pek gülmemişti. Daha doğru gerçek gülümsemelere sahiplik etmemişti... Bu yüzden annesini elinden geldiği kadarıyla güldürecekti, Yasemin. Bir de... Belki bu günler, birlikte geçirecekleri son zamanların olduğundan annesine elinden geldiğince doyacaktı. Ama bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Bir çocuk, nasıl annesine doyabilirdi?
Babası yanına geldi. İçeriye şimdiye kadar almaları gerekiyordu. Yine de bunu boşverip hasta yakınlarıyla sohbet etmeye başladı. Uzun boylu, zayıf, esmer adamla konuşuyordu, daha çok. Eşi de hemen Yasemin'in yanındaydı. Yasemin, ilk başta ilgilenmese de kadının bakışları rahatsız olmasına sebep olmuştu.
Yasemin, kadını dikkatle inceledi. Hafif kilolu, kısa boylu biriydi. Ama Yasemin'in ilgisini asıl çeken; kadının gözleriydi. Bakışlarında şefkat vardı. Anne şefkati. Ve o bakışlarını hedefi Yasemin'in başkası değildi.
"Neyiniz oluyor?" diye sordu, birdenbire.
"Oğlum."
Yasemin'in kalbine bir ağırlık çöktü. "Geçmiş olsun. Neyi var?"
Kadın derin bir nefes aldı. "Ben pek anlamam böyle şeylerden. Bir bezinde tümör mü varmış neymiş. Ameliyat oldu. Ameliyattan çıktıktan sonra gayet iyiydi. Ama gece hastalandı. Ateşi çıktı. Doktorlar ne denediyse işe yaramadı. En sonunda da uyuttular. Aylardır uyuyor."
"Şey... Oğlunuz... Kaç yaşında acaba?"
"On iki."
Yasemin, hayal kırıklığıyla omuzlarını düşürdü. Hayat gerçekten çok acımasızdı. El kadar çocuktan ne istemişti ki... O çocuğun yaşayacağı tonla zamanı olmalıydı. Ailesi, onun dersleri için endişelenmeliydi, hayatı için değil. Çocukları, 'önemli' diye adlandırdıkları bir sınava girerken, başarılı olabilmesi ve sınavın iyi geçmesi için dua etmeliydi. Hayatta kalması için değil.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOŞLUK
ChickLitİyi ya da kötü olabilirsiniz. Peki ya ikisinin de ortasındaysanız? İşte, o zaman BOŞLUK'tasınızdır. İki arada bir derede kalmış kızın hikayesi.