13. Bölüm

26 11 0
                                        

Multimedya Yasemin.

Kaşlarını çatıp karşısında inatla duran lekeye bir daha baktı. Yeni yeni uzamaya başlayan saçları önüne dökülüyor, onu rahatsız ediyordu. Hava zaten sıcaktı. Böylelikle hiç olmadığı kadar bunalıyordu.

Annesi gittikten sonra temizliğe merak salmıştı. Hem aklını meşgul ediyordu hem de annesinin evi pis görmek istemeyeceğini düşünüyordu. Bir taşla iki kuş hesabı...

Başını iki yana salladı. Neredeyse pes edecekti. Alnında biriken terleri, elinin tersiyle sildi. Evde durmak onu daha çok yoruyordu. Bir an önce hastaneye gitmek istiyordu. Hastaneye çok meraklı olduğundan değildi de... Evin sessizliği canını yakıyordu. Bir şeyler eksikti ve yeri kolay kolay dolmuyordu.

Çat kapı gelen düşüncelerini geçiştirmek istercesine havada birkaç kez salladı, elini. Yasemin'e göre bu hayattaki en güçlü silah; düşünmekti. O silahı düşmanına karşı kullandığında canını yakacak kelimeleri beyninde tasarlar amansızca vururdu. Ama eğer o silahı kendine doğrultursa... Beynini patlatabilirdi, kendini intihara sürükleyebilirdi ya da buna benzer şeyler yapabilirdi. Tabii seçenekler arasında çıldırmak da vardı.

Yakınındaki sandalyeye çöktü. Ağlamayacağına dair kendine söz vermişti. Her ameliyatın bir riski olsa da annesinin gireceği bu ameliyatın riski fazla değildi. En azından Yasemin öyle umuyordu. Bir şey olmayacaktı. Annesi dayanıklı bir kadındı. Şimdiye kadar ne çok zorluğa göğüs germişti... Bir ameliyatla mı yıkılacaktı? Hiç sanmıyordu. 

Çalan zil düşüncelerinden, kısmen de olsa, sıyrılmasını sağladı. Ayağa kalkıp kapıyı açtı. Babası gelmişti. Biraz sohbet etmek istiyordu.

Kanepeye kurulduklarında babası konuşmaya başladı. "Yarın erken kalkacağız. Ona göre kendinizi hazırlayın. Sabah sekiz gibi hastaneye gideriz."

Her ne kadar o saatin geç olduğunu düşünse de Yasemin, herhangi bir yorumda bulunmadı. Çok hevesliymiş gibi görünmek istemiyordu, nedense.

Babannesi Yasemin'i övmeye başladı. Yaptığı temizlikten bahsediyordu. Yaşlı kadın da bir hayli şaşkındı. Çünkü Yasemin, hamarat bir kız değildi. Ev işleriyle uğraşmaktan pek hoşlanmazdı.

Genç kız bir süre bu muhabbeti başını yere eğerek dinledi. Fakat daha fazla dayanamayacağını anladığında yavaş adımlarla mutfağa geçti. Övülmekten de pek hoşlanmazdı. Hele ki yanındayken methedilmekten nefret ederdi.

Yemekleri ısıttı ve sofrayı hazırladı. Herkesin karnının aç olduğunu biliyordu.

Yemek servisini babannesi yaptı. Menüde iç açıcı şeyler yoktu. Makarna ve salata... Yasemin zaten normal zamanda salata yemeyi sevmezdi. Yemekler varken neden salata yesindi ki? Yine aynı şeyi düşünüyordu. Yine de salata da davetkar görünmüyor değildi.

Acele etmeden yedi yemeğini. Ayak tabanları ağrıyordu. Annesinin abarttığını düşünürdü. Fakat kadın hakikaten haklıydı. Ev işi hiç bitmiyordu ve çok nankördü. Ne olursa olsun kendini fazla belli etmiyordu. Halbuki Yasemin o evi temizlemek için ne kadar uğraşmıştı. (Zaten pis değildi. Annesi gitmeden önce ne olur ne olmaz diye temizliğini yapmıştı.) Sanırım biraz abartıyordu. Reklamlarda göründüğü gibi parıl parıl olmasını istiyordu. Tabii ki bu imkansızdı. Çünkü reklam tasarımcıları daha fazla müşteri çekmek için insanların gözlerini, ellerinden geldiğince boyamaya çalışıyorlardı.

Fazla iştahı olmadığından erkenden kalktı, sofradan. Çok yorgun olduğu için daha fazla iş yapamayacaktı. Odasına döndü. Telefonunu alıp yeni indirdiği oyunlardan birini açtı. Aslında içinden, melankolik bir şarkı açıp ağlamak geliyordu. Ama yapmayacaktı. Söz vermişti.

Bilmem kaçıncı kez sözünü kendine hatırlatırken babasının sesini duydu. Telefonda, biriyle görüşüyor olmalıydı. Yasemin başta buna anlam veremedi. Odada da konuşabilirdi. Neden buraya kadar gelme gereği duymuştu ki? Sonradan aklında bir fişek çaktı. Babasının konuştuğu kişi, annesinden başkası değildi ve Yasemin'in de bir moral konuşması yapmasını istiyordu. 'Hah!' diye geçirdi içinden. 'Sanki bende moral var da.'

Babası telefonu uzattığında genç kız tereddüt etti. Konuşmak istemiyordu. Yasemin etrafındaki insanlara gereğinden fazla bağlanırdı. On beş senedir neredeyse her gün birarada yaşadığı annesinin gezmeye dahi yalnız gitmesine gönlü razı olmazdı. Şimdiyse gittiği yerin gezme niyetiyle gidilen bir yer olmadığını, hastane olduğunu, biliyordu. Gözyaşlarını nasıl tutacaktı? Annesinin sesi, kulaklarında yankılanırken nasıl hakim olacaktı kendine? Yine de telefonu aldı. Kulağına götürürken gözleriyle babasına gitmesini işaret etti. Zaten telefon görüşmelerini sevmezdi. Bir de yanında biri varken... İmkansız, konuşamazdı.

Odada yalnız kaldığında annesinin konuşmasını bekledi. Yasemin'in söyleyecek bir şeyi yoktu. Ya da aklına gelmiyordu.

"Çok şaşırdım. Önceden olduğu gibi konuşmayacağını, sesimi duymak istemediğini söyleyeceğini ummuştum."

Evet, Yasemin daha önceki ameliyatlarda tam da bunu demişti. Kötü bir niyeti yoktu. Sadece o zaman kendine hakim olamayacağından adı gibi emindi.

"Yok ya... O öyle değildi."

"Nasıldı peki?" dedi kadın, dalga geçercesine.

Genç kız sessiz kaldı. Açıklama yapmak istemiyordu. Bu yüzden konuyu değiştirmeliydi. "Ne yapıyorsun?"

"Hastane koridorlarında geziniyorum öyle. Sen?"

"Oturuyordum."

Annesi birden konuya girdi. "Kardeşine dikkat et, Yasemin. O, sana emanet."

Gözlerini devirdi. "Anladık. Sürekli tekrarlamana gerek yok."

Bir süre daha havadan sudan konuştular. Yasemin bilhassa ameliyat konusundan kaçınıyordu. İkisinin de aklını dağıtmaya ihtiyacı vardı. Bu yüzden soğuk espriler yaparak birbirlerini güldürmeye çalışıyorlardı. Yasemin muzip bir tavırla yapıyordu bunu. Annesi de onun, bu hâllerine şen kahkahasıyla karşılık veriyordu.

Saat gece yarısına geliyordu. İki taraf için de yarın zorlu bir gün olacağı için telefonu kapattılar. Uykularını iyi almaları, vücutlarını dinlendirmeleri gerekiyordu.

Son bir gözden geçirmenin ardından Yasemin de uyudu. Fakat onun uykusu pek rahatlatıcı olmamıştı. Özellikle annesi hastaneye yattığı zamanlarda kabuslar musallat olurdu, genç kıza. Zehir ederdi, gecelerini. Tıpkı o gece olduğu gibi.

Nefes nefese uyandı. Yatakta doğrulup bir süre bekledi. Annesinin ısrarla kardeşine sahip çıkmasını söylemesinden etkilenmiş olmalıydı. Yoksa gördüğü kabusun başka bir açıklaması olamazdı.

Kardeşini sadece bir anlığına yalnız bırakmıştı ve geri dönüp baktığında elleri, yüzü, her yeri kan içindeydi. Kendi kanı değildi. Cesetlerle dolu bir kazanın yanında oturuyordu, çocuk. O öldürmemişti fakat ölü bedenler ilgisini çekmiş olmalıydı.

Kendini tekrardan yatağa bıraktı, genç kız. Derin bir nefes aldı. O, güçlü bir kızdı. Nelerin üstesinden gelmişti. Basit bir kabusa yenilmezdi. Annesi gibi... Annesi de sabah gerçekleşecek olan kabusa yenilmeyecekti. Dimdik duracaktı, çocuklarının karşısında. En azından Yasemin, bunu umuyordu.

İlk defa karamsarlık değil de umut içinde gözlerini yumdu. Aptal bir kabus yüzünden uykusundan olmayacaktı. Birkaç saat sonra dinç bir şekilde uyanması gerekiyordu. Bu zor güne kucak açabilmek için hem ruhunu hem de bedenini dinlendirmeliydi.

Aslında bir süre diğer hikayelerime devam etmeyecektim. Fakat gelen ilham sonucu yazmak istedim. Lütfen, desteklerinizi ihmal etmeyin.

BOŞLUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin