Yaşlarla süslenmiş gözlerini kapattı. Bu acizlikten istifade eden bir damla yaş daha gözlerinden süzülüp yastığa damladı. Hep böyle olurdu. Başkaları gülüp oynarken hayatını mahvettikleri Yasemin, ağlardı.
Zaten az olan arkadaşları, burnunda tütüyordu. Ama genç kız tekrar düşündüğünde kendine şu soruyu soruyordu: Hangi arkadaş? Ortada bir arkadaşlık mı kalmıştı ki?
Terk edilmiş gibi hissediyordu kendini. Nitekim öyleydi de. O, sevgiye muhtaç küçük bir kız çocuğuydu. Ne yazık ki umduğu sevgiyi kimseden görememişti. İnsanlar, onu sevmezdi. Onu kimse sevmezdi.
Saat gece yarısını geçmişti. Yaz olmasına rağmen havada kara bulutlar hüküm sürüyordu. Arada bir ormanların kralı aslan gibi kükreyen gök, yağmur yağacağını haber veriyordu. Ev ahalisi yatmıştı. Eve bir sessizlik hakimdi. Yasemin, bu ıssızlığa en ufak bir ses katmamak istercesine hıçkırıklarını bastırıyordu.
Yavaşça kalktı yataktan. Saçı karman çorman olmuştu. Bunalmıştı. Aleyna'nın attığı mesaj, Yasemin'in ruhunu sabit tutan halatı koparmıştı. Bu halat, kopmaktan perişan olmuştu. Her yeri düğüm düğümdü. Bu çıkıntılar Yasemin'in ruhuna batıyor, kanatıyordu.
İlk önce mutfağa uğradı. Çok olmasa da geniş bir mutfakları vardı. Kapının yanındaki duvarın önünde kenarları yuvarlak, dikdörtgen şeklinde, uzun bir masa bulunuyordu. Yemeklerini genelde burada yerlerdi. Evin pek çok yerinde olduğu gibi, burada da pek güzel anıları yoktu.
Dolaptan bardak alıp açtığı musluğun altına tuttu. Suyla dolan bardağı dudaklarına yakınlaştırıp susuzluğunu giderdi.
Bardağı yıkadı ve tezgahın üzerine ters çevirip koydu. Yasemin bir süre öylece baktı. Ağlayarak kaybettiği sıvıyı tekrardan kazanmıştı.
Yavaş adımlarla salona ilerledi. Buradan korkardı. Sebepsizce burada görünmeyen varlıkların gezindiğini düşünür, ürperirdi. İnsan doğasında vardı, bilmediği varlıklardan korkmak. Elinde değildi.
Pencerenin önüne geçti. Kalın perdeyi kenara çekti. Sokak lambaları aydınlatıyordu, karanlık geceyi. Bir kedi duvarın dibine sinmişti. Tüylerini kabartmıştı.
Hafiften bir rüzgar esiyor, ağaç dallarını silkeliyordu. Ankara'ya bir ölüm sessizliği çökmüştü. Herkes uykudaydı. Her şey...
Pencereyi araladı. Serinlemek istiyordu. Üşümek değil, serinlemek...
İçeriye dolan rüzgar, genç kızın saçlarını uçuşturuyordu. Memnuniyetle gülümsedi. İşte istediği buydu. Yine de gülümseyişi buruktu. Tıpkı kalbi gibi...
Yere çöktü. Gözleri dışarıdaydı. Uyumayan çekirgelerin çıkardığı ses kulaklarına ulaşıyordu. Bu ses Yasemin'e huzur verirdi. Tabii uzaktan geldiği sürece. Çünkü böceklerden hiç mi hiç hoşlanmazdı.
Gözlerini kapatıp dışarıdan gelen seslere kulak kabarttı. Her bir sesi duymak istiyordu. Sanki görüntüyü silip sadece seslere odaklanırsa en ince detayına kadar duyabileceğini düşünüyordu. Ama yanılmıştı. Gözlerini kapatması sadece anıların bütün beynini işgal etmesini sağlamıştı.
Daha küçüktü o zamanlar. Altı yaşında bile değildi. Annesi ve babası sürekli kavga ederlerdi. Hem de fındık kabuğunu doldurmayacak nedenlerle... Yasemin, bu kavgaların bitmesini isterdi. Huzurlu yaşamayı...
"Annem haklı." demişti, sadece. Sonuçlarını düşünememişti. Özellikle de babasının bu kadar tepki vereceğini.
Aniden yüzünde hissettiği darbeyle geriye savrulmuştu, başı. Ama acımamıştı canı. Sadece bir uyuşukluk... Ardından burnundan süzülen sıvının sıcaklığını hissetmişti. Ne olduğunu anlayamamıştı. Annesi yerinden fırlamış, kızının kolundan tuttuğu gibi yatak odasına götürmüştü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOŞLUK
ChickLitİyi ya da kötü olabilirsiniz. Peki ya ikisinin de ortasındaysanız? İşte, o zaman BOŞLUK'tasınızdır. İki arada bir derede kalmış kızın hikayesi.