O olayın yaşanmasının üzerinden birkaç hafta geçmişti. Yasemin, rutin hayatına geri dönmüştü. Tabii bu monoton hayat fazla sürmeyecekti. Çünkü yarın annesi hastaneye yatıyordu. Çok yakın bir zamanda ameliyat olacaktı.
Akşam saatleriydi. Annesinin üzerinde hiç de tatlı olmayan bir telaş vardı. Oradan oraya koşturuyor, hazırlık yapıyordu. İçinde gittikçe büyüyen korkusu, kalbinin daha hızlı atmasını sağlıyordu. Kendine ihtiyacı olan biricik çocuklarını yalnız bırakmaktan endişeleniyordu. Onlar annesiz ne yaparlardı? Hele Yasemin... Kendini yıpratırdı. Bunu bile isteye yapardı. Çünkü Yasemin, sevdikleri uğruna kendi hayatından vazgeçebilecek kadar fedakar bir kişiliğe sahipti.
Herkes bir işle uğraşıyordu. Belki de yarının üzerlerine yükleyeceği yükten korkuyor, kendilerini oyalıyorlardı.
Yasemin ise odasına kapanmıştı. Yabancı bir diziyi izliyordu. İnsanlar bu saçma şeylerden ne anlıyorlardı? Genç kızın izlemekten ruhu bunalmıştı. Ama başlamıştı bir kere. Yarıda bırakamazdı. Bırakmazdı. Kişiliğindeki bir diğer özellik de buydu.
Gözleri ağrımaya başladığında bilgisayarını kapattı. Yorulmuştu. Boynunu ovaladı. Her yeri tutulmuştu.
Yerinden kalktı. Akşamın uğursuz sessizliği, tüm odaya çökmüştü. Bir de buna Yasemin'in sessizliği eklenince iyice tahammül edilemeyecek hâle geliyordu.
Yatağına girip yorganı üzerine çekti. Gergin olduğunda uykusu gelirdi. Yine öyle olmuştu. Biraz düşünmek sonra da uyumak istiyordu.
Annesinin öleceğinden korkmuyordu. Annesine güveniyordu. Bu ameliyatı da sağ salim atlatacağına emindi. Onun korkusu bu olaylardan sonra tekrardan eski haline dönmekti. Ya tekrardan içine kapanırsa? O zaman ne yapardı? Bir depresyonu daha kaldıracak gücü yoktu.
Güçsüz olduğu inancıyla uykuya emanet etti, kendini. Sabah erken kalkması gerekiyordu. Ruhen bir yorgunluk çökecekti zaten kızın üzerine. Yasemin, bunu gayet iyi biliyordu. Bir de uykusuzluğun verdiği o mayhoş hisse katlanamayacaktı.
***
Sabah erkenden uyandı. Bazı günler kendini tam bir çalar saate benzetirdi. Aklında alelade bir saat belirlerdi ve bir bakmıştı ki o civarlarda uyanmış... Buna bir türlü inanmak istemiyordu. Tuhaf bir rastlantı olduğunu düşünüyordu. Beynimizde çalar saatin işi ne!
Aslında olay Yasemin'in sandığından daha farklı ve daha ilginçti. Evet, beynimizde bir çalar saat vardı. Bu saat, beynimizin ta kendisiydi. Bir şekilde saati algılıyordu. Ona göre de kendini ayarlıyordu. Allah'ın hikmeti işte!
Yatakta oturur hâle gelip kollarını esnetti. Yüzünde huzurlu bir gülümseme belirdi. Zinde uyanmak muhteşem bir histi. Tabii günün getireceği yükler, sırtına binmeseydi...
Bugün neler yapacağını kısaca aklından geçirirken suratı çoktan beş karış olmuştu. Neden Yasemin'in mutlulukları daim olamıyordu? Daim olmasa bile azıcık daha uzun sürebilirdi belki. "Zalim hayat..." diye mırıldanıp ayaklarını sıcak havalara meydan okurcasına soğuk olan mermerle buluşturdu.
Yastığını yere atmış, ince yorganı bir kenara itmiş, duvarla bütünleşmiş olan kardeşinde takılı kaldı bakışları. Yasemin çevreye karşı ilgisizliğinden dolayı son birkaç aydır onda olan değişimleri fark edememişti. Neyse ki yeni yeni düşünmeye başlamıştı. Düşünecek o kadar şeyden sonra sıra kardeşine gelmişti.
Çocuksuluğunu bir kenara fırlatmış gibiydi. Genelde sinirliydi. Kendi hâlinde oyuncaklarıyla oynar, bir şeyleri tamir ederdi. Özellikle Yasemin'le pek konuşmazdı ki bu çocuktan çok Yasemin'in tercihiydi. Söz konusu kişi her kim olursa olsun fazla içli dışlı olmayı sevmezdi. Resmi davranmak prensibi oluvermişti. Tabii herkese karşı resmi değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOŞLUK
ChickLitİyi ya da kötü olabilirsiniz. Peki ya ikisinin de ortasındaysanız? İşte, o zaman BOŞLUK'tasınızdır. İki arada bir derede kalmış kızın hikayesi.