Sabah alarmın sesiyle uyandı, genç kız. Gözlerini kırpıştırıp bekledi. Zaten tetikte gibiydi. Alarmın çalmasını, uykusunda da olsa, bekliyordu.
Sıcak yatağından kalkıp işe koyuldu. İlk önce çay suyu koydu. Zaten düzenli olan evi bir kez daha düzenledi. Sonrasındaysa babasını ve kardeşini uyandırdı.
Babannesi zaten uyanıktı.Babası keyfini çıkarır gibi yavaşça çayını yudumlarken Yasemin patlayacak gibi hissediyordu. Bir an önce hastaneye gitmek istiyordu. Ama babasına bunu belli ederse adamın inatlaşacağını yahut saçma sapan ithamlarda bulunacağını biliyordu. Bu yüzden susmayı tercih etti. Yine de küçük kalbi pır pır atıyordu. Heyecanlı değildi. Sadece korkuyordu. Geç kalmaktan...
Nihayet gitmeye yeltendiler. Yasemin yine bir koşuşturma içerisine girdi. Kapıları, pencereleri sıkı sıkı örttü. Ocağı son bir kez kontrol etti. Televizyonu kapattı. Götürmesi gereken herhangi bir şey olup olmadığını düşündü. Herhalde ihtiyacı olmazdı. Yine de cebine biraz peçete koydu, sanki olacakları biliyormuş gibi. İşte, hazırdı. Ayakkabılarını giydikten sonra anahtarı aldı. Babası, babannesi, kardeşi çoktan aşağıya inmişti. Son bir kez baktı, bomboş eve. İçinde nedenini tam olarak kestiremediği bir hüzün vardı. Kalbi sıkışıyordu, sanki.
Silkelenip kendine geldi. Kapıyı kilitledi ve o da aşağıya indi. Arabadaki yerini aldığında bir şeyleri geride bırakmış gibi hissediyordu. Unuttuğu bir şey mi vardı? Hemen aklından geçirdi. Hayır, her şey tamdı. Peki, neydi bu yeri dolmayan boşluk?
Sabah saatlerinde, belli başlı yerlerde trafik yoğun olurdu ve hastane yolu da kesinlikle onlardan biriydi. Herkes işine yetişmek için yollara dökülmüştü, resmen.
Genç kız sıkıntıyla nefesini üfledi. Geç kalacaklardı. Hissedebiliyordu. Zaten hissettiği gibi de oldu.
Telefon çaldığında babası, gözlerini birkaç saniyeliğine yoldan ayırıp arayana baktı. Ardından aramayı yanıtladı. Karşı tarafı dinledikten sonra elini direksiyona vurdu, sinirle.
"Ameliyata almışlar."
Genç kızın gözleri, ister istemez, doldu. Biliyordu. Annesini son bir kez görüp de cesaretlendirici bir konuşma yapamamıştı.
Cesaretlendiriciden çok umursamaz bir konuşma yapacağını düşünmüştü. Bu ameliyatın ne kadar önemsiz olduğunu hissettirircesine bir konuşma... Hayati bir durum söz konusu değil, dercesine... Ama bu konuşma nasip olmamıştı.
***
Hastanenin bahçesinde otururken içi hiç rahat değildi, Yasemin'in. İlk defa burada bekliyordu, annesini. Biraz tedirgindi. Ağlamamak için ayriyetten bir çaba göstermiyordu. Sadece gözlerini kocaman açıyordu. Suratı biraz ağrıyordu, kendini kastığı için. Yine de bunu umursamıyordu. Kötü düşünmeyecekti de.
Babası dayanamayıp ayağa kalktığında Yasemin de onunla birlikte kalktı. Bunu ilk yapışı değildi. Zira o gün babasıyla birlikte kalkmış, babasıyla birlikte oturmuştu.
Babası, Yasemin'e baktı. Kızının üzerindeki gerginliği hissediyordu. Ama Yasemin'in bu tavırları adamı da geriyordu. "Sen otur." dedi, emredercesine bir ses tonuyla.
Yasemin, bunu her ne kadar istemese de itaatkar bir şekilde kalktığı banka geriden oturdu. Öylece babasının gidişini izledi. Şimdi bir sigara yakacak, biraz dolanacak ve geri dönecekti. Yasemin bundan neredeyse emindi. Yine de yerinde duramadı. Babasıyla gezmese de oturmak istemiyordu. O da tek başına gezerdi.
Hastanenin bahçesinde biraz gezindi. Ardından annesinin telefonu titremeye başladı. Hastaneye geldiklerinde anneannesi vermişti özel eşyalarını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOŞLUK
Chick-Litİyi ya da kötü olabilirsiniz. Peki ya ikisinin de ortasındaysanız? İşte, o zaman BOŞLUK'tasınızdır. İki arada bir derede kalmış kızın hikayesi.