Başlangıç 0*

452 132 135
                                    


Başlangıç tarihinizi buraya bırakabilirsiniz.
!Not: Yalnızca bu bölüm kısmen flashback olduğundan üçüncü tekil kişi ile yazılmıştır.

Başlangıç 0*

〰〰〰〰〰〰〰〰
1 sene önce...

Newyork'un ihtişamlı gecesini delen, gökdelenlere baktı gençkız. Şehrin ruhunu canlandıran yapıtları gördükçe özgürlük göğüs kafesini zorlayıp, sınırları olmayan yırtıcı bir kuş olmak için kanat çırpıyordu. Bu kalabalık şehir de ruhunun ulaşamadığı kuytu kesimlere, onyedi senedir ilk kez, fısıldamıştı.

Erasmus (öğrenci değişim programı)'a başvurduğu üniversitenin gri çelik kapısının parmaklıklarına, parmaklarının uçlarını
Sürtüp küçük tok sesler çıkartarak bahçeden çıktı. Geriye sadece beklemek kalmıştı. Sorun değildi, yaklaşık altı senedir ruhunu bu düşünceden başka bir şey beslemiyordu ki zaten, yarım saat daha bekleyebilirdi. Onun için sorun yoktu. Göğsünü dolduran kesik nefesler, göğüs kafesini zorlayarak ciğerlerine ulaştı.

Ne yapacağını bilemez bir şekilde, rüzgarın savurduğu kızıla çalan kahve uzun tutamları eliyle önden geriye savururken çevresine bakındı. Beklerken vakit geçirebileceği bir yer aradı sevinçle parlayan gözleri. Meraklı bakışları heyecanının saklamasına hiç yardımcı olmuyordu.

Üşümemesine rağmen kot ceketine güven ihtiyacıyla biraz daha sıkı sarındı ve kalabalık, dar bir sokağa doğru, rüzgarı arkasına alıp, adımlarına yön vermesine izin verdi.

Aylar sonra ilk kez kalabalığın içinde yalnız hissetmiyordu. Yavan bir kimsessizlik çıkarılmıştı sonunda kesik damarlarından oluk oluk. Bu hissin ruhuna korkusuzca yamanıp derin oyuklar bırakması hoşuna gitmişti. Özgürlük tenini yakarken, benliği çarmığa gerilen bir adamın göğe yükselip, kurtuluşunu müjdeliyordu.

Hiçbir ayrıntıyı kaçırmamak adına içinde siyah ağların tutunduğu koyu kahve gözlerini sonuna kadar açtı ve yaklaşık yarım saat kadar, uzun ve dar sokakta kaldırım taşlarının köşeli çıkıntılarından dükkanların renkli tabelalarına kadar her yeri dikkatle zihnine kazımaya çabalayarak ilerledi. Her şey yolunda giderse Newyork'ta geçireceği çok fazla vakti olacaktı. En azından o öyle olacağını umuyordu.

Elini saçlarının içinden geçirip omuzunda topladı. Düşünceleri denizde sabahlayan bir balıkçının ağı kadar iç içeydi. Onun için konu Amerika olduğunda olmazı yoktu. Ailesinin yanına tekrar dönme fikri bile onu çıkmaza sürüklüyip, deli etmeye yeterliydi.

Uzun bir yürüyüşten sonra üşümeye başladığını bacaklarının yeni doğan bir ceylan yavrusu gibi titremeye başlamasından anladı.

Kısa bir sürenin sonunda sıralı kafelerin arasında neon renlerle ışıldayan 'Le Bernardin' adlı bir kafenin önünde durdu. Görkemli beyaz tabeleya yeşil neon renklerle yazılmış kafenin adında, detaycı bir tavırla kısa bir süre göz gezdirdi. Soğuktan kızarmış, dolgun dudaklarını yaladıktan sonra sadece kendisinin duyabileceği usul bir fısıltıyla "Löh berhnardohn" dedi ve kendi fransızca aksağanına burukça gülümsedi. Fransızca da böyle telafuz edilmediğinden emindi, böyle telafuz edilen bir mekana kim gelirdi ki zaten?

Anlamını bilmiyordu ama kelimeler oldukça tanıdık gelmişti. Burası fransız kafesi olmalıydı. Hiç vakit kaybetmeden kafenin kapısını açıp içeri girdiğinde kapının üstündeki küçük çan birkaç kez çınlamış bununla birlikte yoğun kahve ve ekmek kokusu genç kızın dört bir yanını sarmıştı.

Masalar ahşaptan, daire şeklinde ve en fazla üç kişinin sığabileceği kadar küçücüktü. Sıcak bir ortam olup, daha rahat iletişim kurabilmek adına böyle döşendiğini düşündü genç kız sonra tahta, çıkıntılı parkelerde siyah asker botlarıyla, arkasında tok sesler bırakarak adımladı. siyah deri sırt çantasının tek omzuna astığı sapını tutup oturabileceği bir yer aradı. Mutluluk harelerinde eğerleri sıkılmamış bir atın dinginliğiyle koşuşturuyordu.

BercesteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin