-Yabancı-

119 108 16
                                    

4. Bölüm: YABANCI

Pencerelerin arkasında esen fırtınanın, ulu bir çınara ne etkisi olurdu? En fazla yapraklar irkilir, kökleri toprağına daha minnettar kalırdı.

Kızılcık rengi dudaklarımı araladım ilk önce. Karşımdan esen fırtınanın, bedenimde dönüp duran, sessiz bir rüzgara nasıl bir etkisi olurdu? İşte onu hiç bilmiyordum.

Dağınık, dalgalı saçlı bir çocuk Jess'e düz bir ifadeyle, tepkisizce bakıyordu. Jess'in şaşkınlığına karşılık yüzünde tek bir kas oynamamıştı bile. Sadece hafif çatılmış kavisli kaşlarıyla onu izliyordu.

Çember halindeki harelerine, aforoz edilen yalın ateşi bu mesafeden görebiliyordum. Tanrı Aşkına, bu nasıl bir renkti böyle? Kahverengiyi daha önce hiç bu kadar cezbedici görmemiştim.

Sanki bir heykeltıraşın elinden çıkmış gibi duran burnu, kemikli hatları, beyaz teni ve kavisli kaşlarıyla sahiden kusursuz görünüyordu. Giydiği koyu gri, salaş tişörtü onu ünlü bir markanın mankeni gibi gösteriyor, siyah kotu bacaklarını tütüne bağlı izmarit gibi sarmış, siyah pahalı botları da buna katkı sağlamıştı.

Lanet olsun. Ben ne yapıyordum böyle? Her şey çözülmesi imkansız bir puzzle halini almışken, tek düşündüğüm bu muydu?

Abaza mıydım ben?

"Sen ne arıyorsun burada?" Jess'in bakışları yumuşamış, büro kapısından yeni çıkan, Hazar dediği çocuğun yanına, ben çocuğu incelerken, ulaşmıştı bile.

Hazar...Yabancı uyruklu olmadığı aşikardı. Türklerde de bu adın kullanıldığını biliyordum ama fas yada latin kökenli de olabilirdi tabii. Bunu sonra düşünmek üzere aklımın bir kenarına not aldım.

"Hazar. Birgün yanına uğramadım. Yalnızca bir gün."

Dudağının sol kenarı alaycı bir tavırla kıvrıldı Hazar'ın. Bu ukala tavırlarına Jess katlanabilecek biri değildi. "Neden kendi işine bakmıyorsun? Yediğin her boku benimle yapma zorunluluğu yok." Jess onu umursadığını belli ederken, onun bu iflah olmaz tavırları Jess'i deli ediyor olmalıydı.

Bu çocuk aynı bana benziyordu. Belli ki Jess'i delirtmekten zevk alıyordu.

"Neyi birbirimizden ayrı yaptık ki oğlum." Bir anda gülümseyerek Hazar'la, elleriyle o erkek selamlaşmalarından yaptıklarında ikisininde dengesiz hallerini dudaklarım aralık izliyordum. Daha önce Jess'in yanında hiç bu çocuğu görmemiştim ama oldukça yakın oldukları su götüremez bir gerçekti. Jess samimi olmadığı birine bu denli yakın davranmazdı.

Ürkek adımlarla onların yanına doğru ilerlediğimde Cara'da yanımdan ilerliyordu.

Jess'in yanında durdum. Bir çok şeye açıklık getirmemiz gerekiyordu. Çocuğun burnunu kıran bendim. O değil. Onun mu üzerine kalmıştı yani?
Gerçi haksızlığa uğrayacak değil, uğratacak bir tip gibi duruyordu.

Geldiğimizi farketmemişler, koyu sohbetlerine şakalaşarak devam ediyorlardı.

Cara, Jess'in omzuna dokunup ona dönmesini sağladı. "Arkadaşını bizimle tanıştırmayacak mısın Jess?" Dediğinde Jess'in kaşları sanki önemli bir şeyi kaçırmış gibi havalandı.

"Bu Hazar." Hazar'ı gösterdikten sonra Cara ve beni gösterip "onlarda Cara ve Venüs." Dediğinde Hazar'ın az önceki samimi ifadesinin yerini yine düz bir hal almıştı. İlk önce Cara'ya sonra bana baktıktan sonra. Kavisli kaşları farkedilmeyecek kadar az derecede çatıldı.

Kahve harelerine tutunan ağlar, boğulmak üzere olan bir balıkçının tutunduğu halatlardı sanki. Ve o, onları hiç düşünmeden ateşe veriyordu.

Kavisli kaşlarını çattı. Bakışları yüz hatlarımda, aynı benim ona yaptığım gibi bir süre oyalandı. Sonunda konuyu açmam gerektiğine kanaat getirip dudaklarımı araladım.

"Kafede ki çocuk. Onun burnunu ben kırdım." Evet, çok iyi yerden giriş yapmıştım(!) Ne saçmalıyordum? Hazar'ın bakışlarını yüzümde hissettikçe konuşmamın imkanı yok gibiydi.

Alnımı ovaladım. "Yani kırmak istediğimden değil tabi ama...bilmiyorum." sıçıp sıvamıştım. Neyim vardı benim böyle?

"Seninle ilgisi yok. Mekandaki karmaşadan sonra yanımdakilere sarkıntılık yaptı piç. Hakkettiğinden çok daha az yumruk yedi." Parmaklarının ucunda toplanan kan kurmuştu. Sanki olayı tekrar yaşıyormuş gibi yumruklarını sıktı.

Cara güler gibi bir ses çıkardıktan sonra "ona ne şüphe?" Diyerek sırıttığında Jess, ikimizin de her an üzerine atlayabilecekmiş gibi duruyordu.

"Halâ, haber vermediğiniz için pişman değilsiniz öyle değil mi?" dediğinde gülümseyerek, ön dişlerimin arasından olumsuz anlamda bir ses çıkardım.

İflah olmaz bir şekilde başını iki yana salladıktan sonra Hazar'a döndü.

Yüzümde ki gülümsemede asılı kalan düz bakışlarını Jess ona adını söylediğinde istifini bozmadan yön değiştirdi. Bu çok garipti. Yine o şekilde bakmasını istemek delilikten öte değildi. Bu çocuğu tanımıyordum bile.

"O piç herifin asıldığı kimdi? Tanıdık mı, yoksa gece için mi?" Jess bunu söylediğin de dudaklarım aralandı. Nasıl böyle bir şeyi bu kadar rahat, bizim yanımızda dile getirebilirdi? Daha yeni tanıdığım bu çocuğun özel hayatı umrumda değildi. Daha önceden tanışmış olsam da umrumda olmazdı tabi.

"Johanna."

"Yuh. Oda mı burada?" Cara'nın delici bakışlarını yüzünde hissettiğinde şaşkın ifadesinin yerini umursamazlık doldurdu.

Hazar, Johanna... Kimdi bunlar?

Pekala. Çocuğun burnunu kıran ben değildim. Buna açıklığa kavuşturmuştuk. ben gittikten sonra ibneliklerine devam edecek durumdaydı demek ki. Ona kalıcı hasarlar veren Hazar'dı. Peki Jess ve Hazar nereden tanışıyorlardı? Hazar'ın bahsi dahi geçmemişken bu kadar samimi olmaları sahiden tuhafı.

Jess sanki hala burada olduğumuzu yeni idrak etmiş gibi ikimize doğru döndü.

"Ben sizi eve bırakırım..." sonra Hazar'a döndü. "Oradan da yanına geleceğim. Olayı orada sonladırabilirdin. Daha öncekiler gibi. Karakola neden gelmek istediğini konuşacağız." Bunu itirazı kabul etmeyen bir ses tonuyla söylemişti.

Bu saçmalıktı. Bir insan neden buraya gelmek isteyecekti ki?

"Benim burada işim bitti. Mekana gideceğim. Gelmene gerek yok"

"Oraya gelirim o zaman." Dediğinde Hazar bıkkınlıkla nefesini dışarı verip, Jess'in omzuna koluyla yavaşça çarparak yanından, hiçbir şey söylemeden geçip gitti.

Jess onu kızdırmış mıydı yani? Umursamaz bir çocuk olduğu her halinden belliydi, işine karışılmasını da sevmiyordu belli ki.

Jess bir süre arkasından baktıktan sonra bize doğru döndü.

Tam ağzımı açıp sorun olmadığını, onunla gidebileceğini söyleyecektim ki konuşmaya başladı.

"Şansını zorlama Venüs. Sizi bırakacağım. Oradan da onu bulacağım. Ne kadar çabuk o kadar iyi."

Omuzlarımı düşürüp Cara ile birlikte arkasından ilerledim.

Ben mi demiştim sanki bizi eve bırak! Umarım, gittikleri mekanda sıkkı bir dayak yiyip, her işe karışmaması gerektiğini öğrenirdi.

"Ve bir de..." dedi arkasını dönmeyip, yürümeye devam ederken, "içinden bana sövmeyi kes."

~

2-3 gün arayla yeni bir bölüm ile yine geldim! Beğendiğiniz umuyorum. Yorumlarınız ve votelerinizin değeri büyük. Bekliyorum.

Sol köşedeki kalp♡ butonunu turuncuya boyayarak beni çok mutlu edebilirsiniz.💛

BercesteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin