7. Bölüm: TÜNEL"Eğer bu sikik semte başımıza bir şey gelecek olursa önce önlerine seni atacağım Cara. Sarışın olanlar önce, zeki olanlar sonra ölür." Newyork'un en boktan caddesinde, illegal işlerin en çok yapıldığı sokaklardan birindeydik. Burada olmamızın sebebi ise Cara'nın aptal kuruntularıydı.
Kendini dahi aydınlatmayan bir sokak lambasının altında durduğunda ışık süzmesi, yüzünün bir yanını aydınlatıp diğer tarafını gölgelendirmişti. Sarı saçları, altından tutamlar gibi parıldıyordu.
"Anlamıyorsun. Gizemli davranıyordu. Onu daha önce hiç böyle görmedim. Soğukkanlı." Bende Cara'yı daha önce benim ve ailesi dışında biri için telaşlanırken görmemiştim. İçini rahatlatacak kişi bu durumda yine bendim.
"Gizemli davranıyorsa ne olmuş Cara? Jess sana hesap vermek zorundaymış gibi davranma. Sanki aranızda bir şey var." Onu şüphelerinden arındırabilirdim yada şuan ki gibi merakıma da yenik düşebilirdim.
"Ağzımdan laf alamayacaksın Vi. Boşuna uğraşma. Ayrıca sen aksiyon seversin, cesurda bir kızsın neyin var senin?" Sesi boş, kuytu sokakta yankılandı.
"Cesur olabilirim ama bu aptallık. Newyork'un en güvensiz yerinde 'Tunnel' adında bir barı arıyoruz. Kime soracaksın?" Köşede çöp konteynırını karıştırıp, bir yandan da içinde şarap olduğunu tahmin ettiğim gazete kağıdına sardığı şişeyi tutan, arkası dönük yaşlı adama baktım. "Ona mı?"
"Belki de." Dudaklarını büzdü.
"Pekala, bu iş çok uzadı." Adımlarımı adamın olduğu yöne çevirdim.
"Hey!" Dedim adama doğru adımlarken, Cara kolumu tutup "Saçmalama."dediğinde durmadım.
"Sana söylüyorum. Buraya bak!"
Adam arkasını döndüğünde yüzünün de, kıyafetleri gibi hatrı çizilir yırtıklarla dolu olduğunu gördüm. Beyaz uzun sakalı neredeyse tüm göğsü boyunca uzanmış, gözlerinin mavi feri sönmüştü. İstemeden bir adım geriledim.
Ne olduğunu anlamadığım bir gülümseme beliriverdi yüzünde. Sonrasında bana doğru birkaç adım atıp ağzını açarak gülümsedi. Dilsizdi. İki serçe parmağını da ağızına sokup ıslığa benzer tuhaf bir gürültü çıkarttığında ani bir refleksle arkamı dönüp, şaskın bir sekilde dona kalan Cara'nın kolunu tutarak çekiştirdim. Yaşlı adam hala ıslık çalmaya devam ediyordu. Eğer doğru görmüşsem bir dilsize göre oldukça fazla ses çıkarıyordu. Adam inatla ıslık çalmaya, soluksuz devam ediyordu.
Ya akıl hastasıydı. Yada... birkaç saniye duraksadım. Birilerine haber gönderiyor olabilir miydi?
Adımlarım geldiğimiz yönün tersine doğru hızlandığında neredeyse koşmaya başlamıştık.
Cara arkasını döndüğünde,
"Ne oluyor? Siktir. Belayı çekiyoruz." Diye fısıldadı.Çevreme bakıp ıssız sokakta her yeri kolaçan ederek, ilk bulduğum sokağa doğru Cara'yı çekiştirdim.
"Sessiz olmalıyız!" Derken kesinlikle sessiz değildim. Neden bu kadar telaşlandığımı bilmiyordum. Eğer adam birilerini çağırıyorsa ve bizi bulurlarsa medet umacağımızı tek kişi bu durumda Jess olurdu. Çok fazla polisiye dizi izliyor gibi görünüyor olabilirdim ama burası Newyork'un tüm polisiye dizilerin senaryolarını örnek alındığı yerlerdendi. Ayrıca buraya ait değildik. Bunu kıyafetlerimizden, konuşmalarımıza kadar her şeyimizle belli ediyorduk.
"Sanırım." İç çektim. "Takip ediliyoruz."
Kısık sesle tenha sokağa bir küfür savurdu. "Bir bu eksikti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berceste
Teen FictionVenüs'ün ayaklarının altında ufalanan diri toprak hiç olmadığı kadar ölü kokuyordu. Özelikle yağmur damlaları, soğuk mermerin altındaki iliklere karışınca bu tuhaf kokuyu genzine çekti genç kız. Parmak uçlarından damlayan yağmur suyu bataklık yarat...