〰
10. Bölüm: GECE
Sessizlik gecenin pususuna konmuş, saydam kanatlarını çırparken hakim olduğu tek yer sanki hücrelerimde kopan dinginlikmiş gibi hissediyordum. Sözcüklerim bağlanmış, satır başları karalanmıştı. Söylenecek söz yoktu. Konuşacak kifayette öyle.
Tek yaptığım hızdan bir şerit gibi görünen asfaltı, yanımızdan hızla geçen ağaçları izlemekti. Arabada kimse dudaklarını dahi kıpırdatmıyor, sessizliği dinliyordu. Bense zihnimin içinde çığlık atan kara kelimeleri susturmaya çalışıyordum.
Son bir buçuk senede hayatım ne kadar da değişmişti. Yaşantım, çevrem ve belki de ben. Etkilenmemek mümkün değildi.
Nedensizce buraya ilk geldiğim günleri özlemiştim.
Arabanın içindeki dinginliği bozan tek şey radyodan çok kısık bir sesle geceye eşlik eden 'the weeknd'in-starboy'uydu.
Düşünmeyi kesip, rahat bir şekilde bir ayağımı altıma alıp oturduğum aşırı rahat koltuğun plastik kenarlarına vurarak parmaklarımla ritim tutmaya başladım. Uzun süredir bu kadar rahat bir koltukta oturmamıştım. Sonuçta altımdaki parlak, siyah bir maserati'ydi. Hazar'ın ailesinin durumunun iyi olduğunu biliyordum ama arabası bu kadar lüks olan birinin burada ne işi vardı? İşte buna bir anlam veremiyordum.
'I'm a motherfuck'in starboy.' Cara'da kısık sesle benim yaptığım gibi, kalitesiz bir ritimle eşlik ettiğinde gülümsedim.
'Look what you've done. I'm motherfuck'in starboy." Fısıltıyla ikimizde şarkının sözlerini söylüyor, ritim tutuyorduk. Benim sesimi duyduğundan şüpheliydim ben bile kendi sesimi duymuyordum.Yüksek ve gereksiz bir kahkaha attı.
Sonrasında parmaklarıyla dudaklarını kapatıp kendisiyle dalga geçercesine gülümsedi. "Üzgünüm, sinirlerim bozuldu."
Hazar dikiz aynasından Cara'ya doğru yandan bir bakış attıktan sonra, sanki hergün böyle bir durumla karşılaşıyormuş gibi, umursaz bir tavırla yola odaklandı. Sert görünmüyordu, aksine ifadesi düzdü.
Sanki...umrunda değildik. Sanki değil, umrunda değildik. Neden olacaktık ki zaten? Bizi düşündüğünden lüks arabasına bindirip eve götürmüyordu, onun da işine geliyordu. Bizi bıraktıktan sonra ne bok yiyeceğini bilmiyordum ama ona da, her ne yapacaksa Jess olmadan yapmaya fırsat doğmuştu.
Gerçi bunun bir önemi olduğunu sanmıyordum. O kendi bildiğini okuyan bir çocuktu. Jess'le birbirlerinin arkalarını her ne kadar kolluyormuş izlenimi verselerde Hazar'ın umursamaz tavrı bunu en alt seviyeye indiriyordu. Kardeş gibi oldukları şüphesizdi ama Hazar'ın birine muhtaç kalacağını düşünmek, dünyayı olası bir zombi istilasından kurtarmaktan daha zordu.
Cara sonunda kahkahasını bitirmiş kızılcık rengi dudaklarını aralamıştı.
"Sana hesap falan sormuyorum ama..." sarı kafasını arka koltuktan, ikimizin arasına çıkarttı. Karanlıkta tam bir floresan lambası gibiydi. "Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Böyle bir yer hiç görmedim. 'Tunnel' de ne?" Sanki ona açıklama yapacakmış gibi Hazar'a odaklanmıştı. En fazla bir saniyeliğine harelerini yoldan ayırıp Cara'ya baktı Hazar."İçki içerken bulduk seni, daha önce hiç bara gitmemiş biri gibi durmuyordun." Bunu alaycı bir tavırla söyleyince dudağının sol kenarı yukarı kırılmıştı. Ondan bu açıklamayı bile beklemiyordum. Sanırım her ne yapacaksa kısmen sayemizde, yanında Jess olmayacağından dolayı yapacağı için, bize karşı iyi günündeydi.
"Ayrıca orada ne bok yediğini neden yatak arkadaşına sormuyorsun?" Cara adına hafiften kızarmış ve şaşkınlıktan dudaklarım hafifçe aralamış olsa da dudaklarımda oluşan gülümsemeye engel olamamıştım. Daha kötüsü Cara bunu görmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berceste
Teen FictionVenüs'ün ayaklarının altında ufalanan diri toprak hiç olmadığı kadar ölü kokuyordu. Özelikle yağmur damlaları, soğuk mermerin altındaki iliklere karışınca bu tuhaf kokuyu genzine çekti genç kız. Parmak uçlarından damlayan yağmur suyu bataklık yarat...