Sizi yine çok bekletmeyip yeni bir bölüm ile buralardayım. Müziği dinlemeyi unutmayın...İyi okumalar...♡〰
11. Bölüm: DUVARLAR
Perdenin arsından sızan gün ışığı artık dayanılamayacak raddeye geldiğinde gözlerimi ovuşturarak uyandım. Yatak başlığına sırtımı dayayıp kendime uyanmak için birkaç saniye zaman ayırdıktan sonra yataktan ayaklarımı aşağıya sarkıttım. Parmak ucuma değen soğuk parke, her yerimi karıncalandırmıştı.
Ayağa kalktığımda, topuğuma batan soğuk iğneler bana hiç yardımcı olmuyordu.
Sıcak bir duştan daha güzel şuan ne olabilirdi ki? Hızlıca duş alıp, dalgalı, karışık saçlarımı açmak için uzunca bir süre uğraştım. Genzime yine hindistancevizi ve orman meyveleri kokusu dolduğunda derin bir nefes çektim ince ciğerlerime.
Soluk tenimden ödün vermeyecek kadar az makyaj yaptıktan sonra koyu lacivert dar bir jeani üstüme geçirip onun üstüne de uzun kollu, koyu mor bir kapşonlu giydim.
Lacivert spor ayakkabılarımı da giydikten sonra hazırlanmam bitmişti. Kalın, lacivert-siyah pilot montumu yanıma aldıktan sonra artık evden çıkabilirdim. Mavi kanken sırt çantamı alıp Cara'ya "Ben çıkıyorum!" Diye bağırdım. Onun bugün dersi yoktu.
Umrumda değildi, uyanacaktı kaşar. Arkamdan bana söylemelerini duymazdan gelip kapıyı çekerek adımladım. Cara'nın babası Cara'yla bana zorluk çekmememiz için bir araba bile almıştı. Parlak mavi renk bir citroen c4. Ama tabiki de şuan için kullanamıyorduk çünkü polis aşırı hızdan dolayı ceza kesip altı ay için ehliyetlerimize el koymuştu.
Yakalanmadıkça sorun yoktu.
Arabanın kilidini klik sesiyle açıp koltuğa oturdum. Asla Hazar'in arabası kadar rahat değildi ama idare ederdi işte.Yol bir şerit gibi akarken hızlıca okula gelip arabamı parketmiştim. Okulumuza uzak olmayan bir ev bulduğundan Tom Amca'ya bir kez daha minnettar kaldım. Ne tatlı bir adamdı. Kendi babamdan görmediğim ilgiyi, o gösteriyordu bana.
Okulun merdivenlerini ikişerli ikişerli çıktığımda benimle birlikte, erasmus'la, kabul edilen Türk arkadaşlarımı kanepeye yayılmış bir şekilde gördüm.
Caner yanına gelmem için elini kaldırıp "Hey! Hemşehrim buradayız." Diye bağırdığında adımlarımı o tarafa doğru yönlendirdim. Tam yanlarına gelmiş, selam vermek için elimi kaldırmıştım ki birinin adımı bağırmasıyla arkamı döndüm.
Konservatuvar hocası; kırmızı, ucu sivri gözlüklerini tutup bir yandan da yırtmacı aşırı fazla kesilmiş eteğini çekiştirerek yanıma geliyordu. "Hayatım, Hazar'i müzik odasından gördüm. Onu yakalamak sahiden zor. Hazır yakalamışken şu resital hakkında konuşsanıza."
Derin bir iç çektim. Bir bu eksikti. Yapmacık bir şekilde gülümseyip "Tamam hocam." Dediğimde elini koluma koyup sıktı. "Teşekkür ederim canım." Bıkın bir şekilde hepsini tanıdığım dört kişilik grubun yanına gittim.
Masadan bir kaç parça cips ağzıma attıp, "Hazar'a söz geçiremiyolar diye bana yüklensinler. Oldu göt herifler." Newyork'ta, Orta yerde Türkçe küfür edebilmenizinin en güzel yanı neredeyse kimsenin sizi anlamıyor olmasıydı.
Sıla büyük bir kahkaha patlattı. "Noldu be?"
"Müzik sınıfına gitmem lazım."göz devirip geri geri adımladım.
Caner, "Gidiyor musun yani hemşehrim?" Dediğinde omuzlarımı kaldırıp indirdim.
"Evet, toprağım. Sonra görüşürüz." Diyerek yürümeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berceste
Teen FictionVenüs'ün ayaklarının altında ufalanan diri toprak hiç olmadığı kadar ölü kokuyordu. Özelikle yağmur damlaları, soğuk mermerin altındaki iliklere karışınca bu tuhaf kokuyu genzine çekti genç kız. Parmak uçlarından damlayan yağmur suyu bataklık yarat...