〰
9. Bölüm: SANCI
"Sahiden ne bok yemeye çalışıyordunuz ki?" Jess dar, beton tünelde volta atıyor, gergin bir şekilde, kafası önüne eğik olan Cara'ya bakıyordu. Burada kaç tünel olduğunu bilmiyordum. Sadece geldiğimiz yöndeki tünel burası değildi. Burası çok daha farklıydı. Geldiğimiz yöne göre daha kaliteli bir malzemeden yapıldığı belli olan, kapının önünde durmuş, bir hapishanesinin ışıklarını andırarak yanıp sönen, tavana monteli sarı ışıklar yüzünden kendimi sorgu masasındaymış gibi hissediyordum.
Farketmeden 'fight club'a mı adım atmıştık, yoksa CIA ajanlarının gizli yerleşim yerlerinden birinde miydik? Ne içindi bu kadar güvenlik?
Kollarımı kavuşturup gri betona yaslanırken tek yaptığım, Jess'in parmak boğumlarını daha ne kadar sıkabileceğini tahmin etmekti. Canı yanmıyor muydu?
"Ya sen..." işaret parmağını bana seri bir şekilde döndürdü.
"Çocuklarını azarlayan kadınlar gibi görünüyorsun?" Hazar'ın tünelin diğer ucundan gelen yankılı sesiyle bize doğru yaklaştığını anladım. Saçları ıslak ve dağılmış, bize doğru omuzunda bir havluyla geliyordu. Loş bir ortam da olsakta yorgun olduğunu anlayabiliyordum. Az önce giydiği gri tişörtü siyah bol bir tişörtle değiştirmişti. Beline tam oturmamış, emanet gibi duran dar kotu bacaklarına izmaritine tutunan nikotinler gibi bağlıydı. Beyaz tenini süsleyen cehennem gözlerinin altına, az da olsa mor halkalar eklenmiş, kasları gerilmişti.
Bizi Jess'in yanına bıraktıktan sonra siyah takım elbiseli genç bir çocuk'la birlikte gitmişti. İşini bitirmiş olmalıydı ki buradaydı. Kesinlikle burada tuhaf şeyler dönüyordu.
"Başınıza bir şey gelebilirdi." Jess, Hazar'dan gözlerini ayırıp, bedenini tekrar bana doğru döndürdü.
"Ama gelmedi." Diyerek söze atıldım.
"Gelebilirdi." Dişlerinin arasından tısladı.
"Gelmedi."
Saçlarını karıştırıp, genziden derin bir hırlama sesi çıkardı.
"Beni delirtiyorsun. Bu bir boka yaramayacak. Seninle inatlaşmayacağım. Ne de olsa aptalca şeyler yapmaya devam edeceksiniz."
"Senin sorumluluğunda değiliz." Yavaş gel Cara. Ben, o ne derse desin onun söylediklerini umursamayacağımın farkındaydı. Ama Jess'in bu konuda Cara'ya imtiyaz göstereceği yoktu. Öyle de oldu. Jess'in boy farkıyla birlikte aralarına mesafe koyduğu üstten bakışı, Cara'yı durdurmaya yetmişti.
"Sorun ne?" Kapının gıcırtısıyla o yöne doğru baktım. Yavşak Chris gelmişti. Kapıyı çok fazla açmamaya çalışarak boşluktan çıktı.
Duvara yaslandığımdan içeriyi az da olsa görebilmiştim.Yine bir koridor mu? hadi ama! Hazar'ın neden yorgun olduğu belliydi. Bu koridorlar insanı tüketiyordu. Tam karşımdaki duvara yaslanmış, dalga geçer bir gülümsemeyle Jess'e bakıyordu. Ona baktığımı hissetmiş gibi gözleri beni bulduğunda hızlıca gözlerimi kaçırdım.
"Chris sizi eve bırakacak. Onunla gideceksiniz." Tam dudaklarımı aralamıştım ki beni susturdu.
Dişlerini sıkarak adeta hırladı." Sakın ağzını açma!"
"Bana emir verme!"
"Venüs ne diyorsam onu yapın!" Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Bir anda ortamdaki gerginlik azalmış, herkes Jess'in sinirden yer yer kızaran suratına bakıyordu. Hazar'ın da durumu benden farklı değildi. Dudağının sol kenarı hafifçe yukarı kıvrılmış Jess'i izliyordu. Yalan söylemeyeceğim, bu ona çok yakışıyordu. Ellerini siyah kotunun ön cebine koymuş, serseri bir tavırla Jess'e bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berceste
أدب المراهقينVenüs'ün ayaklarının altında ufalanan diri toprak hiç olmadığı kadar ölü kokuyordu. Özelikle yağmur damlaları, soğuk mermerin altındaki iliklere karışınca bu tuhaf kokuyu genzine çekti genç kız. Parmak uçlarından damlayan yağmur suyu bataklık yarat...