Deniz'den
Sürekli insanlara zarar veren ve intikam için yaşayan birine dönüşmüştüm. Yaptığım yanlışların farkındaydım ama hayat beni buna itiyordu. Böyle olmam için haklı sebeplerim vardı. Başımdan çok ağır bir olay geçmişti. Ben bembeyaz bir sayfa kadar temiz olan kardeşimi koruyamamıştım. En değer verdiğim insan bütün hayatı boyunca unutamayacağı iğrenç bir olay yaşamıştı ve ben buna engel olamamıştım. Kendimden nefret ediyordum. Benden herkes nefret ediyordu. En başta da, annem...
Hayatımı ve insanlara olan yaklaşımımı tamamıyla değiştiren bu olaydan sonra kardeşime, ona tecavüz eden kişiyi -Buğra piçini- tanımadığını söylemesini istemiştim. İstediğim gibi yapıp aileme, Buğra hakkında hiçbir şey söylememişti. Polisler robot resim çizmek istediklerinde Buğra'nın yüzünü hatırlamadığını söylemişti. Onun cezasını ben vermek istiyordum.
Buğra beni tanımıyordu, olayı da kimse duymamıştı. Onu her açıdan mahvetmek istiyordum. Önce sevdiği bir kızın olup olmadığını araştırtmıştım. Demir yaptığı araştırmanın sonunda Kumsal adında bir kızı sevdiğini söylemişti. Bu olaya başka bir şahsiyeti karıştırmak istememiştim ama Buğra'nın acı çekmesini istiyordum. Sadece bedensel olarak değil ruhsal anlamda da acı çekmesini istiyordum. Önce ruhsal olarak içinde büyük bir boşluk bırakmak için Kumsal'ı tehdit ederek Buğra'nın duygularıyla oynamasını sağlamıştım. Tıpkı kardeşime yaptığı gibi...
Kafamda onlarca şey dönüyordu. Bu akşam için intikam dolu bir planım vardı. Buğra'nın canını aşırı derecede yakacaktım ama emin değildim. Saat sabahın onuydu. Önce evi boşaltmam gerekiyordu. Demir ve Kumsal'ın karşılıklı konuşma sesleri kulağıma dolunca sinirlenmiştim. Kendi evimde rahatsız ediliyordum.
"Demir şunu yolla ve sende defol git. Kız arkadaşım gelecek ve sizin burada olmanızı istemiyorum." diye bağırdım. Bu kız artık fazla olmuştu. Yapmaya çalıştığım şeylerin önüne hep bir taş koymaya çalışıyordu. Anında kırılabilen ve güçsüz bir kız beni asla yıldıramazdı.
Kapının çarpıldığını duyduğumda Kumsal'ın gittiğini anlamıştım. Banyoya gidip yüzümü yıkadıktan sonra aşağıya indim. Salona baktığımda Demir ortalarda görünmüyordu. Mutfaktan bir ses gelince orada olduğunu anlamıştım. Mutfağa doğru yürümeye başladım. Demir sandviç yapıyordu.
"Oturup adam gibi kahvaltını yapsana. Bununla mı doyacaksın?"
"Gidiyorum Deniz. Ne de olsa sevgilinle buluşacaksın."
"Derdin ne senin?" Ne oluyordu buna? Bu saçma cevapta neyin nesiydi?
"Asıl senin derdin ne Deniz?" diye bağırknca sinirlenmiştim. Üstüne yürümeye başladım. Bıkkınca nefesini dışarı verdi.
"Lan demedim mi ben size yanımda olmayacaksanız gidin diye? Ne bu artistlik lan?"
"Kör." demişti. Hala onu anlayamıyordum. Tek kaşımı kaldırarak devam etmesini bekledim. "Evet sen körsün." diye bağırdı. "Bu masum kızın sana aşık olduğunu göremeyecek kadar kör!"
"Kes senini Demir."
"Kesmiyorum lan. Bunu anlamak istemiyorsun. Buğra falan umurumda değil ama o kızı daha fazla üzmene izin vermeyeceğim. Deniz ondan uzak dur." diyerek yaptığı sandviçi alıp mutfaktan çıktı. Sinirle mutfak pencesine bir yumruk attım. Camın kırılma sesi kulaklarıma dolarken kırmızı kan yumruğumu kaplamıştı. Yumruğumda hissettiğim sızıyla gözlerimi elime çevirdim. Harika, elim su akıyormuşçasına kanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Katilin Aşkı #wattys2016
Teen Fiction"Nasıl geldin buraya? Neden burdasın?" Mavinin en karanlık tonu gözleri yuvasından çıkacak derecede açılmıştı. Beni burada görmeyi beklemiyordu. Onca şeyden sonra burada olmam çok saçmaydı. Hayatımı mahveden adamın yanındaydım ama huzurlu hissediyor...