8-Hayal Kırıklığı

329 32 6
                                    

       Hayat bu kadar acımasız olabilir miydi? Herkes sanki beni kırmak için uğraşıyordu. 'Mutluluk' neydi sahiden? Hayatın içinde barındırdığı en güzel kelimeleri unutmuştum. Yalanlarla, şantajlarla, ölümlerle dolu bir hayat çıkmıştı karşıma. İstediğim hayat bu değildi.


     Her şeyden önce annem, babam ve küçük kardeşim bırakmıştı beni. O gün bir daha asla toparlanamam diye düşünüyordum. Düşündüğüm gibi olmamıştı, karşıma bir kahraman çıkmıştı; Bana her şekilde destek olan ve beni koruyup kollayan, Bade... Daha sonra Bade'yle kendimize bir yol çizmiştik. Kendimizi karşımıza çıkacak olan sınavlara odaklamıştık. O kadar çalışıyordukki bir tatili hak ettiğimizi düşünmüştük. Bütün hayatımı o tatil değiştirmişti. Begüm'le bir cinayete şahit olmuştuk. Kısa bir zaman sonra o günki katil Begüm'ü de öldürmüştü. Suçsuz, masum bir kızı öldürmüştü.



          Artık sıra bendeydi. Sessizce ölümü bekliyordum. Okulun ilk günü onu görmüştüm. Katil ile aynı okulda okuyorduk. Hatta arka sıramda oturuyordu. Bana beni öldürmeyeceğini ama istediklerini yapmazsam Bade'yi öldüreceğini söylemişti. Keşke beni öldürseydi diye geçirmiştim içimden. Asıl durumun en berbat noktası Bade'nin, katile aşık olmasıydı. Bade her şekilde zarar görecekti. Ya aşk acısı ya da ölüm acısı çekecekti. Onu korumalıydım. Onu koruyabilir miydim? Begüm'ü koruyamamıştım. Begüm'ü öldürdüğü gibi Bade'yi öldürebilir miydi?



       Keşke polise gitseydim. Belki Begüm'ü koruyabilirdim. Neden hala polise gitmiyordum? Elimde bir video kaydı vardı. Her yerde Begüm'ün ve o gün orada ölen adamın katili aranırken neden polise gitmiyordum? Hayır, gidemezdim. Deniz'i içeri tıktırsam bile adamları bize zarar verirdi. Allah'ım nasıl bir oyunun içerisindeydim ben?



      Düşüncelerim beynimi kemirirken tarih dersi anlatan Fikret hocaya öylece bakıyordum. Gözlerimi ona diktiğim için dersi dinlediğimi düşünüyordu. Sözlü notları için işime geliyordu ama anlattığı dersten hiçbir şey anlamıyordum. Sınavların başlayacağı haftanın hiç gelmemesini umuyordum.



      Deniz yine yoktu. Amcasının okulunda okuduğunda olsa gerek kafasına göre takılıyordu. Keşke benimde kafam bu kadar rahat olabilseydi. Kapı iki kere tıktıklandı. Fikret hocanın 'Buyrun' komutundan sonra kapı açıldı ve Deniz içeri girdi. Bu durumda ne söylenirdi? İyi insan lafın üstüne gelir mi yoksa iti an çomağı hazırla mı söylenirdi? Kesinlikle ikinci seçenekti.



      Çok konuştuğumuz için sınıf hocamız Buğra ile benim yerimi ayırmıştı. Daha doğrusu Buğra sürekli bana bir şeyler anlattığı için konuşuyor gibi görünüyorduk. Arkam ve yanım boştu. Deniz, hocaya hiçbir şey söylemeden yanıma gelip oturdu. Yüzüne ne yapıyorsun bakışlarımı atıyordum. Bir süre sonra önüne dönüp hocaya bakmaya başladı.

"Deniz neden geç kaldığın hakkında bir açıklama bekliyorum." Fikret hoca tek kaşını kaldırmış Deniz'e bakıyordu. Deniz zaten Fikret hocaya gözlerini dikmişti. Ifadesiz bir şekilde cevap verdi.

"Boşuna beklemeyin, açıklama yapmayı düşünmüyorum." diyerek pişkince sırıttı. Fikret hoca ağzını yamultarak tepki verdi ve üstelemeden derse başladı. Bir süre Deniz'i izledim. Mavinin en karanlık tonu gözleri, biçimli burnu, kalp dudakları, koyu kahve ve dağınık saçlarıyla oldukça yakışıklıydı. Aynı zamanda ilginç bir şekilde çok masum görünüyordu. Onun bu görüntüsünü sabaha kadar izleyebilirdim.

"Beni kesmeyi keser misin!" diye tısladı. Gözlerimi devirdim ve önümdeki deftere bakmaya başladım. 

"Herkesi böyle kırıyor musun?" Gözlerini üzerimde hissettim. Bir süre bekledim ama cevap vermedi. Başımı onun tarafına çevirdiğimde gözlerim gözleri buldu. Mavinin en karanlık tonu gözleri, gözlerimi yakıyordu. İçimi anlam veremediğim bir heyecen dalgası sarmıştı. Neden bana böyle hissettiriyordu? Bu durumdan nefret ediyordum.

Katilin Aşkı #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin