***# OY VE YORUM DEĞİL, GERÇEK BİR OKUYUCU İSTİYORUM. GERÇEK BİR OKUYUCU BU KİTABIN OY VERİLMEDEN VE YORUM YAPILMADAN GEÇİLMEYECEĞİNİ BİLİR ZATEN.
SEN! EĞER OKUDUĞUNU YARGILAMAYAN, OKUDUĞUNU DÜŞÜNMEDEN YUTAN BİRİYSEN VE BU KİTABI SONUNA KADAR OKUMAYACAKSAN OKUMAYA HİÇ BAŞLAMA. ÇÜNKÜ FİKİR DEĞİŞİKLİKLERİ VAR VE YARIM YAMALAK OKUMAN BANA DA SANA DA ZARAR VEREBİLİR.
EĞER BU İSTEDİKLERİM SEN DE VARSA YANİ WATTPAD'İN NADİR ÜYELERİNDEN İSEN BUYUR, İYİ OKUMALAR... #***
Kaşlarımı çattım. Karşımda Seda'nın suratı, sırıttı. "Dalmış gitmişsin kanka." Gözlerimi kapatıp kendime gelebilmek için başımı hızla sağa sola salladım. Gözlerimi tekrar açıp Seda'ya baktım. "Hayal kurmak gibisi var mı be, orada her şey yolunda!" dedi. Muzipçe gülümsedim; soğuk espri. Etrafıma baktım. Yağmur çiselemeye başlamış, oturduğum kamelyanın yarısı da ıslanmış, ben kuru olan taraftayım. Seda'nın titrediğini fark ettim. Üstünde incecik bir gömlek, minicik bir etek. "Salak! Giyecek başka bir şey bulamadın mı?" dedim. " Yaa, ne bileyim yağmur yağacağını, ağustos ayındayız ne de olsa" dedi titreyen sesiyle. Ellerimi kapüşonlu ceketimin cebine soktum.
"Hadi Başköşeye gidelim, Salihler de orada, koparız." dedi. Ayağa kalktım. Salih, sitenin popüler çocuğu. Kapüşonumu başıma geçirerek yürümeye başladım. Üzerinde kocaman harflerle 'B BLOK' yazan binaya yöneldim. Seda "Korku filmi açacağız, ışıkları kapatırsak süper olur." dedi. "Abdullah korkudan Scoby Doo gibi kucağına atlar falan." dedim gülerek. "Ay keşke" dedi heyecanla.
Girişte sitenin genç güvenlik görevlisinin sesini duyduk. Her zaman ki gibi Barış Manço'nun Gülpembe'sini çalıyordu. Biraz sonra kendisi göründü. Üzerinde bembeyaz gömleğiyle, siyah pantolonu vardı. Eğer üzerinde başka bir kıyafet görecek olsaydım çok şaşırırdım. Elinde her zaman ki gibi çay bardağı vardı. Boş olsun dolu olsun elinde her zaman bir çay bardağı taşırdı. Bize gülümseyip "Merhaba kızlar." dedi melodik bir sesle. Başımı sallayarak selamını aldım. Seda yalaka yalaka "Sana da Ali abi." dedi. Ali abi göz kırpıp yanımızdan geçti.
O geçer geçmez yukarı çıkan merdivenlerden biri aşağı fırladı. Bu ablam Funda'ydı. Bu binada ne işi vardı ki? Tarzım olmasa da güzel giyinmişti, hayır güzel değil uyumlu. Mavi çizgili gri bir gömlek, altına da İspanyol paça kot. Sonunda o çuval gibi pantolonlarını daralttırması ve eski okul ceketini giymeyi bırakası umut vericiydi.
Beni görmedi bile. "Alii!" diye seslendi yanımdan geçip giderken. Topuğumun üstünde dönerek şaşkınlıkla babetleriyle Ali abiye doğru seken ablama baktım. Ali abi de benim gibi topuğunun üstünde dönerek ablama bakıp gülümsedi. "Efendim Funda'cım." dedi nazik bir sesle. Ablam onun karşısında durup heyecanla bir şeyler fısıldadı. Ali abi başın arkaya atıp kısa bir kahkaha attı ve dışarıyı gösterdi. Konuşarak dışarı çıktılar. Seda kıkırdayarak "Ablan âşık olmuş" dedi, kolumdan çekiştirdi "Hadi gidelim."
Bodruma inen merdivenler doğru yürüdük. Blokların bodrumunda genellikle kiracılar otururdu. Ama bu binanın bodrumu tüm sitenin kullanması için boş bırakılmıştı, oturmak, sohbet etmek için falan... Erkekler genelde buraya maç izlemek için geliyorlardı. Hiç kadınların burada toplandığına şahit olmamıştım.
Merdivenlerden inerken buraya kadar gelen sese dikkat kesildim, Mustafa yine bir şeyler anlatıyordu. "Hoca 'Oku' deyince başladı 10 Kasım'la ilgili yazdığı şiiri okumaya. Aynen şöyle dedi: 'Aataatüüürk, Atatürk, Atatürk, Atatürk. Aataatürk, Atatürk, Ata...' "Kısa kes." "Bir de öyle bir söyleyişi var ki sanki küçük dağları o yarattı. Sonra dayanamayıp dedim ki: "Lan Selim, sen yaşama umudunu nasıl olur da kaybetmezsin, çoktan onun yanına göçmen gerekmiyor muydu?" Biraz sustu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şişe Çevirmece
Non-FictionDuygu; Hiçbir karakter Basit bir oyunun kimi zaman sevince, kimi zaman hayrete, kimi zaman acıya, kimi zaman aşka, kimi zaman çıkışa, kimi zaman çıkmaza sürüklediği hayatın girdabında kaybolan bu sıra dışı karakter kadar orijinal, mükemmel...