***# OY VE YORUM DEĞİL, GERÇEK BİR OKUYUCU İSTİYORUM. GERÇEK BİR OKUYUCU BU KİTABIN OY VERİLMEDEN VE YORUM YAPILMADAN GEÇİLMEYECEĞİNİ BİLİR ZATEN.
SEN! EĞER OKUDUĞUNU YARGILAMAYAN, OKUDUĞUNU DÜŞÜNMEDEN YUTAN BİRİYSEN VE BU KİTABI SONUNA KADAR OKUMAYACAKSAN OKUMAYA HİÇ BAŞLAMA. ÇÜNKÜ FİKİR DEĞİŞİKLİKLERİ VAR VE YARIM YAMALAK OKUMAN BANA DA SANA DA ZARAR VEREBİLİR.
EĞER BU İSTEDİKLERİM SEN DE VARSA YANİ WATTPAD'İN NADİR ÜYELERİNDEN İSEN BUYUR, İYİ OKUMALAR... #***
Funda'nın kapısının önünde durdum. İçeriden flüt sesi geliyordu. Funda çalarken sık sık duraksıyordu. Yok, sık sık tekrar başlıyordu. Her başlayışında iyi gidiyor, sonra her şeyi berbat edip tekrar baştan alıyordu. Beste uydurmaya çalışıyordu herhalde.
Yarıyıl tatiline erken giren Funda flüt çaldığına göre eşyalarını yerleştirmiş olmalıydı. Ona yardım etmek için gelmiştim ama artık bana gerek yoktu galiba. Kapıyı çaldım. Flüt sesi durdu. "Ne oldu anne, girsene içeri, sınav döneminde değiliz artık."
Kapıyı açtım. İçeri sarkan kellenin sarı değil, karamel rengi saçlı olması yatağında oturan Funda'nın yüzünde birçok ifadenin artarda gelmesine yol açtı; Şaşkınlık, salaklık, şüphe, endişe. Şimdiye dek bütün ısrarlarına rağmen hiç kapısını çalmamıştım da.
"Benim." dedim. "Girebilir miyim?" "Hı hı." Zihni soru işaretleriyle meşguldü. İçeri girdim. Valizler ortada yoktu ve oda topluydu. "Duygu, ne oldu? "diye sordu. İşim düşmese buraya adım atmazdım ya. "Hiç. Canım sıkıldı, ben de buraya geldim. İstersen giderim."
Kafası karışmıştı. Ama yine de başını sağa sola salladı. "Hayır, gitme." Flütünü incelemeye başladı. Çalsa mıydı, çalmasa mıydı? Dalga geçmemden ya da birden 'Beni böyle rahatsız etmeye hakkın yok!' diye bağırmaya başlamamdan korkuyordu.
Flütü bırakmak üzereydi ki "Bana Gül Pembe'yi çalar mısın?" diye sordum. Bunu beklemiyordu. "Çalarım." dedi flütü sıkı sıkı kavrarken. Heyecanlanmıştı. "Otursana." Çalışma masasının girintisindeki döner koltuğu işret etmişti, gidip yatağına, tam karşısına oturdum.
Flütü ağzına götürdü, gözlerini kapattı ve çalmaya başladı. Melodiye göre başımı hafifçe sallamaya başladım. Daha önce Funda'nın çaldığı bu parçadan hiç hazzetmiyordum. Şimdi ise çok hoşuma gidiyordu.
İnsan mutlu olmak isteyince mutlu olmanın bir yolunu buluyordu. Mutlu olmak istediğini zannetmeyecekti, mutlu olmak isteyecekti... Mutsuz olmak isteyince de buluyordu mutsuzluğun yolunu. İstediğini bilmeden mutsuz olmak istese de... Önemli olan bunu bilmek veya bilmemek değildi, önemli olan mutsuz olmak istemesiydi.
Önceden mutsuz olmak istiyordum ve Funda'nın çaldığı müziği bahane ediyordum. Şimdi ise mutlu olmak istiyordum ve yine Funda'nın çaldığı aynı müzik beni mutlu ediyordu. Müzik aynı müzik, enstrüman aynı enstrüman, çalgıcı aynı çalgıcı... Farklı olan bendim, mutluluğun anahtarı başkasının değil benin elimdeydi.
Parmaklarının notalarda dans edişini izlemeye başladım. Bir zamanlar kötülük yapmaktan zevk alıyordum. Sonra bundan rahatsız olmaya başladım. Şimdi ise içimde iyilik yapmak, başkalarını mutlu etmek için büyük bir istek duyuyordum. Birilerinin mutlu olması beni mutlu ediyordu.
Funda son notalarını çalıyordu, bitirdiğinde alkışlayıp, 'Çok güzeldii!' dese miydim? Hayır, bu abartıya kaçardı ve yalancıktan yapıyormuşum gibi olurdu. Zaten Funda'dan bir şeyler koparmaya geldiğimde hep öyle yapmacıklıklar yapmıyor muydum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şişe Çevirmece
Non-FictionDuygu; Hiçbir karakter Basit bir oyunun kimi zaman sevince, kimi zaman hayrete, kimi zaman acıya, kimi zaman aşka, kimi zaman çıkışa, kimi zaman çıkmaza sürüklediği hayatın girdabında kaybolan bu sıra dışı karakter kadar orijinal, mükemmel...