***# OY VE YORUM DEĞİL, GERÇEK BİR OKUYUCU İSTİYORUM. GERÇEK BİR OKUYUCU BU KİTABIN OY VERİLMEDEN VE YORUM YAPILMADAN GEÇİLMEYECEĞİNİ BİLİR ZATEN.
SEN! EĞER OKUDUĞUNU YARGILAMAYAN, OKUDUĞUNU DÜŞÜNMEDEN YUTAN BİRİYSEN VE BU KİTABI SONUNA KADAR OKUMAYACAKSAN OKUMAYA HİÇ BAŞLAMA. ÇÜNKÜ FİKİR DEĞİŞİKLİKLERİ VAR VE YARIM YAMALAK OKUMAN BANA DA SANA DA ZARAR VEREBİLİR.
EĞER BU İSTEDİKLERİM SEN DE VARSA YANİ WATTPAD'İN NADİR ÜYELERİNDEN İSEN BUYUR, İYİ OKUMALAR... #***
Üst üste zile bastım. Seda rüyamı doğru tabir etmiş olabilir.' düşüncesi ölüm haberi veren çanlar misali beynimde zonkluyordu. "Kimdir o?" Sorusu geldi içeriden. "Mustafa benim, çabuk aç kapıyı!" Kapı açıldı. "Buyur Duygu?" dedi karşıma çıkan Mustafa.
İki adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattım. İki elimle Mustafa'nın tişörtünün yakalarını sıkı sıkı tuttum. "Mustafa çabuk söyle, Salih'le Seyit'in kızının arasındaki bağlantı ne? Yüzünü bir şaşkınlık yaladı, sonra kayboldu. "Vaov, etkileyiciydi." dedi. "Duygu, bu yakaya yapışma faslını nerden öğrendin?"
Yakasını bırakıp kapının önünde gezinmeye başladım." Salih onları taa kapıda karşıladı. Kız ona çantasına uzattı, oda aldı! O dengesiz kız neredeyse kendisini taşıtacaktı Salih'e!" Mustafa'ya döndüm. "Mustafa söyle, neden ilk çıktığımız gün onlara gitmek istememişti?"
Kapıdan ayrılırken "İçeri gelsene, sıcak çay var." dedi. Böyle yaptığına göre kesin bir şeyler vardı. İçeri girip kapıyı kapattım. "Çay değil cevap istiyorum." dedim Mustafa'nın giren ardından giderken. Mutfağın kapısında durdum ve terliklerini sürüyerek iş yapan Mustafa'yı sabırsız gözlerle izlemeye başladım.
Onunsa hiç acelesi yoktu. Bir çay fincan aldı, üzerinde yarısına kadar dolu bir fincan, şeker kâsesi ve küçük bir termos olan masaya bıraktı. Üst dolaplardan birinden gevrek çıkardı ve bir tabağa dizdi, masaya bıraktı. Gevrek paketini yerine koydu, aynı dolaptan tuzlu bisküvi çıkardı ve bir tabağa bisküvi dizmeye başladı.
"Mustafa niyetin beni delirtmek mi?" "Sen kendin deliriyorsun zaten, bana ne gerek var?" dedi bisküvi tabağını masaya bırakırken. "Durduk yere bir şey çıkarıyorsun, sonra da kendini yiyip bitiriyorsun." Termostan boş fincana çay doldurmaya başladı.
"Salih Burcu'yla çıkıyordu bir ara." Demek o kız Salih'in ilk sevgilisiydi. Salih benden önce onunla yaşamıştı ne yaşamışsa. Of, dayanamazdım ben buna. Ne yaşamışlardı? Salih onunda elini tutup onu da...
Ağlayacaktım neredeyse. Bir an ne diyeceğimi ne soracağımı şaşırdım. "Sonra ne oldu?" "Bilmem, belki hâlâ çıkıyorlardır." Yüzümü ekşittim. "Mutafa ölümüne mi susadın sen?" Bir sandalyeye oturup çayını içmeye başladı. "Sen yeni bir mafya dizisine mi başladın?" karşımdaki insanın beni dikkate almaması ona diş bilememe sebep olmaz mıydı? Dişlerimi gıcırdattım.
Küfretmek üzereyken. "Gel, otur da anlatayım." dedi Mustafa. Sandalyenin birine oturdum ve kollarımı sıkıca göğsümde kenetledim. Salih babasının asker arkadaşı Seyit'in ailesiyle misafirliğe geleceğini söylemişti. O zaman daha önce onlara gitmek istemediği gelmişti aklıma.
Merak çekmişti beni F'nin girişine. Oradan izlemiştim konukların gelişini. Kız çok güzeldi! Kapalı olmasına rağmen tarzını çok beğenmiştim. Güzel yüz, güzel tarz, güzel tavırlar... Bu kız kesin Salih'i benden çalmaya kalkışacaktı. Ya Seda'nın dediği gerçekleşirse ne yapacaktım?
Çayını höpürdeterek içen Mustafa'ya dik dik baktım. "Ne, ne oldu?" dedi bakışlarımı fark edince. "Çay değil de kan içiyormuşum gibi bakıyorsun." Bu sözler rüyamda yaşadığım kanlı kıyameti hatırlattı bana. Mustafa'ya küfretmemek içim dişlerimi sıktım. O bilmiyordu ki benim gördüğüm rüyayı. Anlatsam da anlamaz, gülerdi. Hem de Seda güldüğü gibi değil, kahkaha atarak. Çünkü rüyayı o değil, ben görmüştüm. O dehşeti o değil, ben yaşamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şişe Çevirmece
Non-FictionDuygu; Hiçbir karakter Basit bir oyunun kimi zaman sevince, kimi zaman hayrete, kimi zaman acıya, kimi zaman aşka, kimi zaman çıkışa, kimi zaman çıkmaza sürüklediği hayatın girdabında kaybolan bu sıra dışı karakter kadar orijinal, mükemmel...