XII. BÖLÜM

23 8 3
                                    

***# OY VE YORUM DEĞİL, GERÇEK BİR OKUYUCU İSTİYORUM. GERÇEK BİR OKUYUCU BU KİTABIN OY VERİLMEDEN VE YORUM YAPILMADAN GEÇİLMEYECEĞİNİ BİLİR ZATEN.

SEN! EĞER OKUDUĞUNU YARGILAMAYAN, OKUDUĞUNU DÜŞÜNMEDEN YUTAN BİRİYSEN VE BU KİTABI SONUNA KADAR OKUMAYACAKSAN OKUMAYA HİÇ BAŞLAMA. ÇÜNKÜ FİKİR DEĞİŞİKLİKLERİ VAR VE YARIM YAMALAK OKUMAN BANA DA SANA DA ZARAR VEREBİLİR.

EĞER BU İSTEDİKLERİM SEN DE VARSA YANİ WATTPAD'İN NADİR ÜYELERİNDEN İSEN BUYUR, İYİ OKUMALAR... #***

Abdullah gazoz şişesini çevirdi. Şişe durduğunda, dibi Abdullah'ı ucu ise Mustafa'yı gösteriyordu. "Doğruluk mu, cesaret mi?" "Cesaret." "Biraz düşünmem lazım." dedi Abdullah her zaman ki gibi.

Seda'yla barıştıktan bir süre sonra, Abdullah'la aramızdaki küslüğümüzü de kaldırmıştık. Seda'nın ısrarlarıyla alakası yoktu bu lafta barışın. Salih istemişti. "Aranızda ne oldu bilmiyorum ama," demişti Salih. "Abdullah'a haksızlık yaptığını düşünüyorum."

Temiz kalpli sevgilim benim. Aklından hiç kötülük geçmezdi ki. Söylemedikten sonra nereden bilsin Abdullah'ın iğrençliklerini. Söyleyemezdim ki. Abdullah o boku yiyecek kadar adiydi ama ben oraya buraya sürecek kadar adi değildim. Kendi yaptığı pisliğin içinde utançtan çürüyüp gitmeliydi bence.

Ama benim hem durumu Salih'e açıklamamam hem de Abdullah'a karşı sert durumumu korumam Salih'i rahatsız ediyordu. Bende biricik sevgilim rahat olsun diye Abdullah'la konuşmaya başlamıştım. Ama eskisi gibi değildi. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Abdullah'a karşı her şekilde mesafeli duruyordum. Onunla konuşurken öyle bir konuşuyordum ki, nasıl buz tutmadığına ben bile şaşıyordum. Buz gibi tavırlarım onu üşütüyor olmalı ki, sınırlarımı aşmamaya dikkat ediyordu. Bana uyum sağlıyor, itinalı davranıyordu ama bu neyi değiştirirdi ki? Ok yaydan çıkmıştı bir kere.

"Tamam," dedi Abdullah. "Kurban bayramından torpil kalmıştı. Arabaların altına torpil atacaksın." "İyi fikir" dedi Mustafa. "Koş getir torpilleri." Abdullah ayağa kalkıp kapıya yöneldi. "İki dakikada geri gelirim."

Mustafa koltuğa yaslandı. Kimsenin oturmadığı televizyonun karşısındaki üçlü koltuğa, koltuğun üzerindeki yarısı yerde olan battaniyeye ve şekilsiz yastığa baktı. Bu Kemal'in gecelediği koltuktu. Ziya'nın babası gelince, bodruma taşınmıştı. "Senin Ziyalar gelir mi bugün?" dedi Mustafa. "Gelmezler" Fuat Bugün Zafer çarşısında takılacaklarını söylemişti. Mustafa başka bir şey sormadı.

Seda'ya baktım. Japon yapıştırıcısının ucunu tırnağına dokundurup hemen geri çekti. "Güzel oluyor mu bari?" tırnaklarına hayranlıkla baktı. "Çok." Yerimden kalkıp yanına oturdum. Yapıştırıcının keskin kokusu burnumu yaktı. Tırnaklarına batım. Pasparlak olmuşlardı. "Ezikler'deki kezbanlardan gördün bunu değil mi?" "Evet, ama güzel oluyor." "Aseton çıkarıyor mu?" "Çıkarmıyor." "o halde neyle çıkarıyorsun?" "Kazıyorum." Anlaşılan Seda tırnaklarını iyi bir becerme işleminden geçiriyordu. "Bir dahakinde tuz ruhunu dene," dedi Mustafa. "Dükkânın zeminine 502 dökülmüştü. Tuz ruhunu bir döktük hemen çıktı valla."

Seda cevap vermedi. Yapıştırıcının kapağını kapatıp koltuğun kenarına kıstırdı. Artık Kezban stili takılıyordu. Önü fırfırlı gömleğini, göğüslerine kadar çektiği pantolonun altına sokmuştu. Dudaklarının üstünü jilete vursa bir hafta sonra bıyıkları çıkar, tam kezban olurdu. Anlaşılan bensizken Eziklerle takılmıştı ve onların huyunu suyunu kapmıştı. "Seda beni korkutuyorsun," dedim. "Şu kılığını en kısa sürede düzelt lütfen." "Ne varda kılığımda?" "Beline kadar çektiğin o donu çıplaklar giymez bir kere. Ayaklarındaki çizgili rengârenk çoraplarda neyin nesi? Beyza mı hediye etti onu sana?" "Yoo, kendim aldım."

Şişe ÇevirmeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin