GÜNÜMÜZ
"Ne!?"
Rose tam ağzını açıyordu ki ani ses ile irkildi. Dışarıdan bağırışmalar, gürültüler kopuyor, anons sesleri yankılanıyordu. Onlar gelmiş olmalıydı. Başka hiçbir şey gelmemişti Rose'un aklına. Claire ise hâlâ yerinden kıpırdamamış durumu idrak etmeye çalışıyordu.
Rose cama yöneldi. Perdeyi biraz aralayıp dışarı baktı. Ortasında eski, kırık dökük bir çeşme bulunan meydanda Elliot ve iri arkadaşı duruyordu. Sonra yavaş adımlarla etrafına bakınarak yürüyen kadını gördü Claire. Saçları oldukça siyahtı. Elliot'a doğru yürüdükten sonra bir şeyler konuşmaya başladı. Claire bu sırada Rose'un yanına gelmiş dışarıya bakınıyordu.
Meydandaki kadın bağırmaya başladı.
"Claire Walker'ı arıyoruz!"
Claire'in yüzü donuklaştı. Bu sesi tanıyordu. Ardından kadın onlara döndü.
"Ah, işte buradasın kardeşim."
*
*
*Rose hiçbir şey anlamamış olsa da Claire'i çekiştirmeye başlamıştı. Claire kendine gelerek arka cama yöneldiler ardından dışarı atlayarak ormanın arasında koşuşturmaya başladılar. Oysa Claire kurtulamayacaklarını biliyordu. Aniden Rose'un yere yığılmasıyla durdu. Yerde çırpınıyor tepiniyordu. Claire yüzünü kendisine çevirdi. Küçük kızın gözlerinden akan kan her yerine bulaşmıştı. Gözleri ona kitlendi ve bir süre sonra kıpırtısı kesildi.
"Cidden kaçabileceğini düşünmüyordun değil mi? O senin yüzünden öldü bunu aklından çıkarma."
Claire öfkeyle ablasına baktı. Ardından suratına gelen tekme ile gözleri karardı.
*
*
*Claire gözlerini açtığında içgüdüsel olarak ellerini kontrol etti. Tabi ki de bir sandalyeye bağlanmıştı.
"Ne istiyorsun? Zaten güçlerimi biliyorsun."
Clara yavaşça ona yaklaştı. Eğilerek yüzüne baktı. "Evet insanlara zarar verebildiğini biliyorum. Aynı benim gibi. Fakat sen dokunmak zorundasın." dedi çarpık bir gülümseme ile. Ardından devam etti.
"Ama sende bundan fazlası var Claire."
*
*
*5 YIL ÖNCE
"Hey Nancy!" diye seslendi Claire. Nancy ile 2 ay önce ablası onu terkettikten hemen sonra karşılaşmıştı.
"Evet?" diyerek geldi Nancy. Suratında her zamanki gibi huzursuz bir ifade vardı. Ondan iki yaş daha büyük olmasına rağmen yaşıtıymış gibi davranıyordu. Simsiyah saçları omuzlarının hemen üstünde bitiyordu. Huzursuzca cevap beklercesine Claire'e bir bakış attı.
"Aa şey. Ne zaman gidiyoruz?"
"Şimdi."
"Onu yeniden görmek için sabırsızlanıyorum."
"Kavuşacaksınız merak etme." diyerek gülümsedi. Claire sevinçle çantasını alarak kapıya yöneldi.
*
*
*GÜNÜMÜZ
"Onların arasında ne yapıyorsun." dedi Claire öfkeyle. Gözlerini Clara'ya dikmişti. Clara donuk bir ifade ile ona baktı. Cevabı bilmediği belliydi. Ele mi geçirilmişti?
Ardından toparlanarak yeniden öfke ile karışık gülümsemesini takındı suratına. Claire hala onun gözlerinin içine bakıyor yapacaklarını anlamaya çalışıyordu. Clara'nın el hareketi ile içeriye iki tane adam girdi. Ardından Clara dışarı yöneldi.
Adamlardan biri yavaşça ona elini uzattı. Ardından yavaşça bacağına koydu. Sonra birbirlerine şaşkınlık ile baktılar.
"Acı çekmesi gerekirdi."
Claire bir şey hissetti. İçine dolan gücü, ellerindeki hafiflemeyi. İp artık yoktu. Gitmişti. İçgüdüsel olarak ne yapması gerektiğini biliyordu. Adamları tuttuğunda adamların gücünü hissetti. Sonra yavaşça akıp gittiklerini. Yere yığıldıklarında ayağa kalkarak kapıya yöneldi. Ne olduğunu anlamıyor bunu neden yaptığını bilmiyordu. Tek bildiği bunları kendisinin yapmadığıydı. En azından isteyerek yapmadığıydı.
Kapıyı açtı ve dışarı adımını attı. Onlarca belkide yüzlerce kişi yerde yatıyordu. Güneş ışığından acıyan gözlerini hafifçe kıstı. Dışarısı şimdi daha netti. Her bedeni teker teker görebiliyordu. Aralarından yürürken tek bir şey hissetti. Güç.
*
*
*Yaklaşık 1 saat sonra geride kalanların kampına geri dönmüştü. Alması gereken bir şey vardı. Sakladığı bir şey. Annesinden kalan son şey. Sadece bir kolye idi belkide. Fakat onun için anlamı oldukça büyüktü.
Kampına geri dönmüştü lafı ne kadar doğru tartışılırdı doğrusu. Her yer yakıp yıkılmıştı. Evrimeleşenlerin klasik hateketleriydi. Tabi herkesi öldürmemiş olsalardı. Elliot ve ismini hatırlayamadığı sarı saçlı kız dışında oraya geldiğinden beri görüğü herkes cesetler arasındaydı. Yavaşça Rose'un bir yıldır yalnız başına kaldığı kulübeye girdi. Duvarları simsiyah olmuştu ve her yer yıkık döküktü. Yerdeki tahta parçalarının arasına sakladığı kolyeyi aldı. Boynuna asmakta bir an bile tereddüt etmedi ve ardından dışarı yöneldi. Şimdi ne yapacaktı? Tabi ki Elliot'u bulacaktı.
*
*
*5 YIL ÖNCE
"Clara!" diyerek ablasının kollarına atladı.
"Seni bir daha göremeyeceğimi sanmıştım Claire."
"Benden kurtulmak için biraz erken değil mi?"
"Öyle." dedi Clara. Fakat gözlerinde başka bir şey vardı. Karanlık bir şey.
Clara'nın kaldığı terkedilmiş benzinliğe girdiler. İsminin Jack olduğunu öğrendiği uzun boylu iri yarı bir adamla tanıştı. İkisi birlikte kalıyorlardı. Nancy her zamankinden fazla huzursuz olmuştu. Bir tane yetmiyor gibi şimdi üç tane evrimleşmiş ile baş başaydı. Radyasyonun bu kadar yakınında olmasına rağmen etkilenmeyen nadir kişilerdendi. Aynı Claire'in annesi gibi.
Tabi ailesi o kadar şanslı olmamıştı. Meteor evlerine düşmüş ve 3 kardeşi ile birliktr babası o saniyede ölmüştü. Annesini ise radyasyon farklı bir şekilde etkilemiş ve 1 ay sonra annesini kaybetmişti.
Jack Nancy'ye kaçamak garip bakışlar atıyordu. Bu Claire'ide huzursuz etti.
"Onlardan nasıl kaçtın?"
Clara'nın yüzü asıldı.
"Kaçmadım." dedi ciddi bir ses tonu ile.
Claire o zaman anladı. Ablası kaçmamış aksine onlara katılmıştı. Ölmektense kardeşine ihanet etmişti. Ailesine...
"Nancy-" diyebildi sadece. Gözlerinden kanlar aktığını gördüğünde her şey için çok geçti. Kendisini dışarı attı ve ormanın derinliklerinde gözden kayboldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Invisus
Science FictionTanrının terkettiği bir Dünya... CarleyBatteries'in kaleminden Invisus. Claire Walker ile tanışmaya hazır mısınız?