Savaşmak.

91 50 1
                                    

Bekçi kalın demir kapılara sert bir şekilde vurarak diğer mahkumların uyanmasını sağlıyor. Ben açtım. Bu yüzden erken uyandım. Hücre arkadaşım hala uyuyordu. Sesler buraya doğru geldikçe David hareket etmeye başladı. Uyanmıştı.
“Hadi uyanın! Yemekhaneye!”
David vücudunu esnetirken bende elimi yüzümü yıkadım. Havluya yüzümü kuruladıktan sonra ayakkabılarımı giydim. David yukardan indi ve elini yüzünü yıkadı. Gece boyunca kabus gördü. Onun yüzünden bir çok kez uyandım. Bugün o adam yine gelecekti. Korkuyorum. Kararını değiştire bilir. Yada hiç gelmeye bilir. Umarım bu ikisinden biri olur. Ben birisini nasıl öldüre bilirdim ki? Bunu yapamam. Tabureye oturarak bekçiyi bekledim. David yüzünü yıkadıktan sonra ayakkabılarını giydi. Bana baktı ve sırıttı.
“Günaydın.”
Cevap verdim.
“Günaydın.”
Oda tabure çekip oturdu. Vücudunu esnetip duruşunu dikleştirdi.
“Bekçiyi bekleyemeyeceğim. Açlıktan ölüyorum.”
David çok garip bir insan. Sanki dışındaki görüntü içindekini yansıtmıyordu. Şakacı bir kişiliğe sahip olduğunu düşünüyorum. Ama sanki benden çekiniyordu. İç geçirerek ona cevap verdim.
“Bende.”
Bana bakarak gülümsedi.
“Keşke ölsen. Senin gibi sıkıcı bir hücre arkadaşı istemiyorum.”
Kahkaha attım. Bunu söylemesi zoruma gitmemişti. Sıkıcı olduğumu biliyordum.
“Sıkıcı olduğumu kabul ediyorum.”
Kaşlarını kaldırarak.
“İyi o zaman.”
Demir kapıdan ses gelince ikimizde kafamızı çevirdik. Bekçi içeriye girdi.
“Hadi yemekhaneye.”
Ayağa kalkıp bekçiye doğru yürüdük. Bekçinin kelepçeleri takmasını bekledik. Demirli kapıyı açtıktan sonra dört duvarlı hücreden çıkardı bizi. Yemekhaneye doğru yol alırken David'de baktım. O da benim gibi açtı. Bekçi parmaklıkların kilidini açıp bizi hücrelerin olduğu bölümden çıkardı. Düz koridorda ilerlerken dönüş yaptık. Yemekhanenin kapısının önündeydik. Kalın demir kapıyı açtıktan sonra bizi içeri aldı. Bekçi kapıyı kapattıktan sonra kelepçeleri bileklerimizden kurtardı. Yemekhaneye girişimizde Hulk denen adamı gördüğümde içimi korku sapladı. Yumrukları baya sertti. Ben boş bir yer bulup oraya oturdum. David benim tam karşıma geçip oturdu. Önümdeki tabağa baktım. Karnımı doyuracaktım sonunda. Kaşığı alıp önümdeki pilavı kaşıklamaya başladım. David de yemeğe başlamıştı. David'in arkasına bir adam yaklaşıp kulağına bir şeyler fısıldadı. Yüzü gerildikten sonra ani bir hareketle arkasındaki adamın kafasından tutup sert masayla yapıştırdı. Adam acıyla inlerken David'in korkunç yüzüne baktım. Çok sinirliydi.
“Seni lanet olası pislik! Sen yürek mi yuttun da bana gelip böyle bir şey söylüyorsun?”
David ilk yumruğunu adamın yüzüne geçirdi. Herkes burayla ilgileniyordu. Bekçi koşarak buraya yaklaşıp David'in kollarından tutarak çekiştirdi. Adam yere düşerek acı içinde kıvranmaya başladı.
“Sen tam bir aptalsın. Senin için o adamı bulabilirim.”
David daha fazla durmayıp adamın karnına bir tekme attı. Herkes bağırıyordu.
“Öldür onu. Öldür!”
Bekçi David'i sakinleştirmeye çalışırken ikinci tekmeyi adamın karnına geçirdi. Adam can çekişiyordu. Ölebilirdi.
“Eğer benim meselelerime burnunu sokarsan o burnu keserim. Anladın mı?”
Diğer bekçiler gelip yerdeki adamı götürdüler. David'i tutan bekçi kelepçeleri takıp yemekhaneden çıkardı onu. Ben hala şok içerisinde bakınıyordum. Onu böyle görmek ilginç geldi.
Herkes yemeklerini bitirdikten sonra yavaş yavaş bekçiler bizi yemekhaneden çıkardılar. Bana sıra geldiğinde kelepçeleri takıp beni kapıdan çıkardı.
“David’de ne olacak?”
Bekçi bana bakıp iç geçirdi.
“O pisliği bana sorma. Ziyaretçin var.”
Ziyaretçi mi? Tüm vücudum bir anda titremeye başlamıştı. Korkmuştum. O adamla karşılaşmak istemiyordum. Yavaş yavaş ziyaretçilerin görüştürüldü yere ilerledik. Her gidişimizde benim bedenime korku kaplıyordu. Yutkundum. Çünkü kapının önündeydik. Bekçi kapıyı açtı. Kelepçeleri bileklerimden kurtardıktan sonra ben adama baktım. Evet oydu. Gelmişti. Kararını değiştirmesi lazımdı. Öyle olması gerek. Sandalyeye oturup telefonu kulağıma yerleştirdim.
“Lütfen! Ben birini öldüremem.”
Adam iç geçirerek.
“Beni böyle mi karşılıyorsun?”
Gerilmiştim.
“Evet kararını verdin mi?”
Yutkundum. Dişlerimi sıkıyordum. Kararını değiştirmemişti. Sessiz kalmıştım.
“Dün Ryan'nın yanındaydım. O tatlı biri. Onunla çok iyi arkadaş olduk.”
Ryan’nın hala iyi olması rahatlattı beni.
“Ona bir zarar gelirse gebertirim seni!”
Adam büyük bir kahkaha atınca kaşlarımı çattım.
“Nasıl yapmayı düşünüyorsun?”
Haklıydı. Ne yapacaktım? Bunu yapamazdım.
“Kimi?”
Adamın gözlerinin içine bakamıyorum. Burada elim, kolum bağlı oturuyordum sadece. Onu koruyamıyordum.
“ Adı David.”
David? Hücre arkadaşım David mi? Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Emin olmak için kim olduğunu sordum.
“Kim bu David.”
“Buraya yeni geldi.”
Şimdi emin olmuştum. David benim arkadaşım sayılır. Peki bu adamın onunla sorunu neydi?
“Neden o? Onu tanıyorum. Benim hücre arkadaşım. Bunu yapamam.”
Şok olmuştum. Adam sırıttı.
“Biliyorum. Ona yakınsın. Bu işini daha da kolaylaştırır.”
Lanet olsun! Bu olamaz.
“Neden ben? Söyle.”
Adam kıkırdadı.
“Neden sen? Çünkü zayıf ve güçsüzsün. Açıklayıcı oldu mu?”
Zayıf? Güçsüz? Bu adam beni aşağılaya mı gelmişti. Derdi ne bu adamın?
“Söyle amacın ne?”
Adamın yüzü gerildi.
“Seninle zaman geçirmek isterdim ama zaman kaybısın. Bir cevap bekliyorum. Öldürecek misin? Öldürmeyecek misin?”
Susmuştum. Beynim donmuş karnıma ağrı girmişti. Ne yapacağım konusunda kararsızım.
“Sana nasıl güvenebilirim?”
“Güvenmeni istemiyorum. Bana sadece bir cevap vermeni istiyorum.”
Karnımdaki ağrılar çoğaldı. Bu çukurdan nasıl çıkacağım?
“Önce Ryan ile konuşmak istiyorum.”
Adamın alaycı bakışları gitmişti yerine tamamen sinirli bir yüz ifadesi belirdi.
“Senden sadece bir cevap bekliyorum. Uğraştırma beni.”
Bir süre düşündükten sonra ağzımdan tek bir kelime çıktı.
“Öldüreceğim.”
Adam sırıtmıştı.
“Güzel. Sana süre tanımıyorum. Sadece bana onun ölüm haberi gelsin. Adamlarım Ryan'nın etrafında. Eğer bana yanlış yaparsan iş kötüye gider.”
Şok oldum. Böyle bir şey kabul etmemeliydim. Ama Ryan? Onu korumalıyım. Adam sandalyeden kalkıp gitti. Gidişini seyrederken bekçi içeri geldi. Ayağa kalkıp kelepçeleri takmasını seyrettim.
....
Ellideki tahtayı makine yardımıyla kestim. İkinci tahtayı alıp aynı şekilde kestim. Kendimi o kadar kaptırmıştım ki ustayı duyamamıştım.
“Devrim!”
Tahtayı bırakıp şaşkın bir ifadeyle ustaya baktım.
“Devrim iyi misin oğlum?”
Ne olacak diye düşünmekten dalmıştım.
“Yok bir şey.”
Usta karısından dolayı zaten üzgündü. Onu kendi meselelerimle daha da üzmek istemiyorum.
“Usta eşinin durumu ne oldu?”
Yüz ifadesi tamamen değişmişti.
“Haber alamadım hala. Ne yapacağımı bilmiyorum. Yarın kızım gelecek. Ondan bekliyorum haberi.”
Ustaya gülümsedim.
“Umudunu kaybetme. İyileşecek bak gör.”
Oda bana gülümsedi. Kendini ağlamamak için zor tutuyordu.
“Tamam artık paydos edin. Süre dolmak üzere.
“Tamam.”
Üstümdeki önlüğü çıkartıp masaya koydum.
“Hadi arkadaşlar paydos! Pazar devam ederiz.”
Pazar. Ryan ve ben o günün gelmesi için gün sayardık. Şimdi o günleri geride bırakmıştım. O günlere ait tek bir fotoğraf bile yoktu. 
...

Yine dört duvarın içinde düşüncelerimle boğuluyorum. Aklımdaki sorular beynimi kemiriyordu. Zayıf ve güçsüzdüm. Evet öyleydim. Yine ağlıyorum. Her zaman ki gibi. Göz yaşlarım bana savaş açarken ellerimi kullanarak göz yaşlarımı sildim. Bir boşluğa düşüyorum ve bu boşluğun sonu yok gibi. David. David'i nasıl öldüre bilirim? Derken bekçi ile David içeri girdi. Bekçi kelepçeleri çözüp gitti. Kalın demir kapı kapanmıştı. David yavaş adımlarla bana doğru yürüdü. Gözlerini bana kenetledi. Bir süre bana baktıktan sonra elini yüzünü yıkamak için ilerledi. Elini yüzünü yıkadıktan sonra havluyla yüzünü kuruttu. Bana baktı. Kafasını oynatarak.
“Neden ağlıyorsun?”
Seni öldürmemi isteyen bir adam var bu yüzden ağlıyorum. Bunu David'de söylemeli miydim? David sandığım biri değilse? David'e baktım.
“Bilmiyorum. Sence neden ağlıyor olabilirim?”
Dudağını gerdi ve elini tulumun cebine koydu.
“Haklısın. Sadece sormak istedim.”
David nasıl bir insan? O bu hayatta olmaktan memnun mu? Ona bunu sormalıyım. Eğer onu öldürürsem belki bir neden uğruna öldüre bilirdim. Ne düşünüyorum ben. Bunu yapamazdım. Onun gözlerinin içine baktım. Onunda bir sevdiği vardır.
David taburenin üstüne oturdu. Eli karnında sızlanıyordu.
“David?”
Kafasını duvarı yaslayıp gözlerini kapattı.
“Söyle.”
İki elimi birbirine bağlayıp dizlerimin üstüne çömeldim. Hala ağlıyordum.
“Söylesene sende bir sevdiğini arkanda bıraktın mı?”
Yüzü gerilmişti.
“Bunu sıkıntı etmiyorum. Buradan mutlaka çıkacağım. Çıkmasam zaten öleceğim. Ama ölmem.”
Çıkmasa ölecek miydi? Acaba öldürüleceğini biliyor muydu?
“Ölmek? Nasıl yani?”
Oda benim gibi dizlerinin üstüne çömeldi. İç geçirdi.
“Yani bu hapiste kiralık bir katil var. Beni öldürmek isteyen. Ama kimin olduğunu bilmiyorum. David'in başımı belaya sokacağını biliyordum.”
Biliyordu. Benim öldüreceğimi biliyor muydu acaba. Gerilmiştim. Hem David derken kimi kastetti.
“David?”
Nefesini verdi. Sonrada kafasını kaşıdı. Gözlerime bakmaktan çekinmiyordu. Ona söylemeliyim. Belki yardımcı olur. Ama önce ona güvenmeliyim. Bunun için zaman var.
“Kendimi kastettim. Boş ver.”
David ellini dişine koyup sızlandı. Kendi kendine mırıldanıyordu.
O farklı birisiydi. Onu çözemiyorum. Böyle biri nasıl birisine zarar vermiş olabilir?
“Dişlerim konusunda bir şeyler yapmalıyım. Bu dişler bir gün kabuslarıma girecek. Ağ... Çok kötü ağrıyor.”
“Neden ölemem dedin?”

Aninden sorunca kapattığı gözlerini açıp bana baktı.
“Bilmiyorum. Sence neden ölemem?”
İstemsizce gülümsedim. Ağlamaktan şişmiş gözlerimi sildim.
“Babam var. Onu yalnız bırakamam. Sadece ben varım. Onu bırakamam.
Onunda vardı sevdiği. Arkasında bıraktığı. Bunu yapamazdım. Onu öldüremezdim.
“David sen birisine zarar verecek birine benzemiyorsun.”
Gülümsedi. Hoşuna gittiğini hissettim.
“Birinin benim hakkımda böyle düşünmesi hoşuma gitti.”
O kesinlikle dışındaki kişiyi yansıtmıyordu.
“Bana neden buraya girdiğini söylemedin.”
Bir anda dondum. İç geçirdim. Karşımdaki kişiyi öldürmeliydim.
“Birini öldürdüm. Ama onu öldürmek amacında değildim.”
“Nasıl yani onu öldürmek istemiyor muydun?”
Kafamı evet dercesine salladım.
“Bir kadını korumaktı amacım. Ama kendimi koruyamadım. O adam beni öldürecekti.”
Kaşlarını kaldırdı.
“Peki sende bir sevdiğini arkanda bıraktın mı?”
Üzgündüm. Gözümden bir damla yaş aktı.
“En iyi dostum. O çaresiz. Ona yardım etmeliyim.”
Gözümdeki yaşları sildim ve bağırarak.
“Ama şu lanet olası delikten kurtulamıyorum!”
David ayağa kalkıp yanıma geldi.
“Hey! Tamam sakin ol.”
“Çaresizim anlıyor musun? Ve şimdi de şerefsizin biri gelip Ryan'nı öldürmekle tehdit ediyor!”
Kaşlarımı çatıp dolan gözlerimle ona baktım.
“Ne yapacağım? Söyle! Ne yapmalıyım?”
David beni can kulağıyla dinlerken sessizdi. Bağırarak konuşuyordum.
“Lütfen bir şey söyle!”
Ağlıyordum hıçkıra hıçkıra.
“Kim? Neden? Seni tehdit ediyor? Söyle bana.”
Lanet olsun ağzımdan kaçırdım. Ona güvenemezdim. Ama bundan bir çıkış yolumda yoktu. Söylemeliydim. İçimdeki ses bunu söylüyordu. Ryan'nı tehlikeye atamazdım bunu yapamam.
“Seni... Öldürmemi istiyor.”
.......
Yazma şeklim konusunda tereddütteyim. Bu yüzden eğer düşüncelerinizi yorum kısmına yazarsanız sevinirim. Teşekkürler...

PAYDOSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin