Ametist

1K 517 224
                                    

Anahtarla eve girdim. İlk işim üstümü çıkartıp kulağımdan gelen sıvıyı temizlemek olmalıydı. Çantayı yere attım. Banyoya yöneldim, ıslak elbiseleri yere fırlattım. İç çamaşırlarımla aynanın karşısına geçip kulağıma baktım, akan sıvı derimin üzerinde kurumuştu ve rengi lacivert değil masmaviydi. Başım dönmüyor ve ağrımıyor da ama bir duş alsam iyi olacaktı.
    Duştan çıkınca odama gidip bir atlet, kapşon ve şort giyindim. Islanmış elbiselerimi ve diğer kirli elbiseleri çamaşır makinesine koyup çalıştırdım. Kendime sıcak çikolata yapıp çizimler için malzemeleri salona, sehpaya yerleştirdim. Sırt çantama bakındım ama "ah doğru ya!"Kapının önüne atmıştım.

- Bir iki kalem ye-...

Diye söylenirken çantamın küçük gözünde bir taş vardı. Mor renkli ve değişik. Kalemleri ve bu taşı elime alıp salona geçtim. Mor taşı incelemeye başladım. Bugün bu taş araca binmeden önce çantamda yoktu. Onun orada olabilme ihtimali dahi yok. Derken çamaşır makinesinin yıkanma işi bittiğini duydum. Bir an önce assam ve kurutsam iyi olacak. Yağmur dinmişti ama balkonda mini çamaşırlığı açtım. Çamaşırların neredeyse hepsini asmıştım ki, karşı kaldırımda ağacın altında o üç adamdan sol tarafı kazılı, dövmeli  adamı gördüm. Beni izliyordu. Elimdekini olduğu gibi bıraktım. İçeri geçtim. Balkonun kapısını kilitledim. Artık bu kadarı fazlaydı. Tek bir anormallik daha fark edersem polisi arayacağım.
 
Salona geçmem ile gözlerim yerinden fırlayacak gibi oldu. Aşağıdaki adam hariç iki dövmeli adam buradaydı. Bana bakıyorlardı. Topuzlu adam sehpanın üzerine koyduğum taşa baktı. Eline aldı, oynamaya başladı. Bir cesarettir bağırmaya başladım.

- Sizde kimsiniz! Çıkın evimden! Eğer çıkmazsanız po...

Topuzlu adam;
-Ametist.

Adımı biliyor! Sustum . Devam etmesini bekledim. Şaşkınım, korkuyorum, bir yandan da bunlar tanıdık mı diye düşünüyorum ama zihnim her soruşumda

"saçmalama bunların tanış olma ihtimali bile olamaz" diyor. 

Donuk bakıyorum onlara. Derin nefes aldım ve...

- Adamı nereden biliyorsunuz?

Zayıf olan adam yaptığı şey yasalmış gibi rahat bir tavrı vardı ve bana bakıp evin içinde gezinmeye başladı. Ne yapmaya çalışıyor anlam veremiyorum. Sehpanın yanında durdu, eğildi. Çantadan bulduğum mor taşı eline aldı. Taşı inceledi. Bana döndü;

- Gerçek taş sende. Demek aradığımız kişi sensin. Sonunda , çok uğraştırdın bizi.

Kekeleyerek,

- N... ne?
Hızla yanıma geldi elimi tuttu. Sol avucumu açtı. Baş parmağımın altında iri bir siyah nokta vardı, ona baktı.  İnceledi, üç kez işaret parmağı ile siyah noktaya dokundu.  Siyah nokta yayıldı, bir ağacın köküne benzedi ya da kurumuş dallara. Elimde bir kıvılcımlanma oldu. Elimi geri çektim hızla. Bir adım geri çekildim. Bom boş suratlarına bakmaktan başka bir şey yapamıyorum. Bunlar rüya mı?  Gerçek mi?

- Bizden değil de bundan sonra olacaklardan, bu taştan korkmalısın. Üç gün sonra tekrar geleceğiz. Taşa ve kendine sahip çık. 

- Ne demek bunlar? Neler oluyor? Niye  bu taş için endişe duyayım? Elimden çıkan bu şekil ne? En önemlisi siz kimsiniz?

  Var gücümle aklımdan geçen bütün soruları hızlıca önlerine dizdim. Beni pek kâle aldığı söylenemez. Arkasını döndü yavaş yavaş yürüdü. Durdu, kafasını kaldırıp yüzüme döndü.

- 3 Gün sonra bu sorularına cevap alacaksın ama şimdilik sana bir şey söyleyemem. Taş sana ait, korumakla mükellefsin.

- Hiç de değilim.  Alt tarafı mor renkli bir taş. Benle ne alakası var ki! Bunlar saçmalık çıkın gidin!

Pek ukala bir gülüş attı.  Kafasını salladı, dediklerimi onaylamayarak.

- Bu günden itibaren bu taştan uzak durduğun sürece başın dertte demektir.

Kapıya yürüdüler.  Ben olduğum yerde öylece duruyordum. Geri geldi, kolumdan tuttu. Banyoya götürdü beni. Kafamı sağ tarafa çevirdi, aynadan kendimi görebilir halde başımı sıkıca tuttu. Yine o fısıldamaları duydum. Çok yüksek sesler duydum, anlaşılmaz ama kendince bir anlamı olmalıydı. Gözlerimi sıkı sıkıya kapatıp bağırmaya başladım. Dayanılır gibi değildi. Yine bir kelime söyledi ama bu sefer ki kelime farklıydı.

Sesler kesildi, yine kulağımdan lacivert sıvı geldi. Kulak yumuşağımdan boynuma kadar gelen sıvı aktı, sonra durdu. Renk değişti, gözlerim kocaman oldu. Kendimden korkar oldum, aynada gördüğüm kişi ben miyim? Emin değilim.

Akan sıvı kuruyup derimi yakmaya başladı.  Gözlerimi kapadım,  hepsinin bir rüyadan  ibaret olmasını umut ettim. Gözümü açtım, akan sıvı yoktu, onun yerine akan sıvının olduğu yer de bilmediğim şeyler yazılıydı, küçük küçük. Elini kafamdan çekti.  Elimle yazan şeyleri yokladım. Bir şey hissetmiyordum, ne bir acı ne de bir kabarıklık. Zayıf adam geri çekildi, dış kapıya yöneldi.  Arkasından gittim, uzakta durdum. Cevap beklercesine ona baktım.

-O yazıyı sadece senin gibi olanlar, üst kademede olanlar görebilir ama anlamını okuyamazlar. Tabi bu görünme meselesi taş yanında olmazsa geçerli. Taş yanında olursa bunu ve elindekini hiç kimse göremez. 
Eğer seni bir kişi dahi görürse başın dertte demektir. 

Kapıyı çekti çıktı. Camın yanına gidip pencereyi aralayıp aşağıya baktım. Zayıf olan adam bana dikkatli ol dercesine etrafı gözleriyle gösterdi. Boş boş baktım. Derin nefes alıp perdeyi kapattım. Taş elimde ben ona o bana bakıyor.
 
Bir ses...
Enseme kadar gelmiş biriyle göz gözeyim.

Selamlar. Yeni Yıla yeni bölümle beraber girin istedim. Belki kimsesi olmayanlar vardır, ya da konuşacak kimsesi olmayanlar vardır. Kitaplarla hayat bulanlar vardır diye. Ben onları yalnız bırakmamak için yazdım ve attım. YENİ YILDA KENDİNİZE SÖZ VERİN.

SADECE KENDİNİZİ SEVİN.
        23:40

YAŞAYAN BİLİR #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin