Facebook grubumuza mutlaka geliiin! (Buket Özdal Romanları)
•
LP - Tokyo Sunrise
Beth Hart - Caught Out In The Rain
•
''Denizlerim senin kıyılarında sakin.
Bırak ellerini avuçlarımda kalsın...''•
Asla ölmeyecek bir nefes. Ensemde soğuk bir sızı. Yağmur damlalarının tenimde yanık izleri bıraktığını hissedebiliyordum, ölüyordum. Mekanik bir el, soğuk bir serzenişin ilk durağıydı, o el boğazıma bir dal gibi dolandı. Avucumun içine doğru dağılan yangının izlerini şeytan, ruhuma çetele tutarcasına kazıyordu. Peşinden koşuyordum. Omzunda bir güvercin bana eşlik ediyordu, tıpkı benim parmaklarımda olduğu gibi, onunda karnından damlayan kan, yerdeki karın üstüne damlıyordu. Sessizlik, yağmur damlalarının mabedi olurken, ruhumda kopan çığlık, bir anda yağmaya başlayan karın tabutuydu. Her tarafı çivi ve kanla dolu, beyaz bir tabut. Güvercinim kayboldu, az önce sonunda bir ağaç olduğunu gördüğüm yol şimdi sonsuz bir cehennem kuyusunu andırırcasına kıvrılırken ayaklarımın altındaki kar kayboldu. Gökyüzünden simsiyah saçlarıma doğru devrilen her kar tanesi geride yalnızca ölümün gözyaşlarını bırakırken hızla yeniden yağmaya başlayan yağmur bu kez tenime çarpan bir kırbaç kadar güçlüydü.
Uzak bir yerden, adımın söylendiğini duydum. Birisi sanki yardım istermişçesine bağırıyor, feryat ediyordu. Yağmurun yüzüme vurduğu her bir fiske nefesimin kesilmesine neden olurken adımlarım hızlandı fakat ne yer, ayaklarımın altındaydı ne de gök başımın üzerinde. Gök kubbe bir şey onu ortadan ikiye ayırmışçasına iki yana dağılırken koşmaya başladım. Sese doğru mu koşuyordum yoksa sesten mi kaçıyordum emin değildim, zaman ve yer kavramı tenimin üzerinden sıcak bir su gibi akıp gidiyordu. Adımı yeniden duydum fakat bu kez ona eş, bir melodi de geliyordu kulağıma. Rüzgar sesi bana kadar sürüklüyordu, saçlarımın altına ulaşıp enseme kadar sızan soğuk kemiklerimde bir yangının başlangıcıydı. Duyduğum bu ses bana korku veriyordu, ona doğru koşmak istiyordum. Birisi feryat ediyor, beni çağırıyor, benden yardım dileniyordu. Bir nehir vardı, bir tarafında ben, öbür tarafında hayatımdaki zifiri karanlık ve aldatmaca. Kasaturaya dönen kirpiklerim, tenimin üzerinde bıçak darbeleri bırakırken, tenim aldığı darbeleri soğuk yüzünden hissedemeyecek hale gelmişti. Nehir kayboldu, bastığım yerin yeniden kar olduğunu gördüm ve yine o, tanıdık feryat kulağımda acının yankısıyla parçalandı.
Başımı etrafa çevirerek o sesi bastıran melodiyi anlamaya çalıştım. Çok uzak geliyordu ama birkaç saniye sonra kulağı sağır edici bir hala aldı. Fakat şarkıyı anlamak imkansızdı, notaları tanıyordum, bu Timur'un bana dinlettiği şarkıydı fakat sözler... Sanki tersten okunuyormuş gibiydi. Ellerimi kulaklarımın üzerine yerleştirerek sesi yok etmeye çalışırken, dizlerimin üzerine çöktüm. Suyun üzerinde kendi gölgemi, dalgalanan suyun içinde yüzümde gittikçe kaybolmakta olan acının parmak izlerini görüyordum. Nehir yok oldu. Bu kez baktığım, küçük bir su birikintisine dönüşürken yansımamın üzerinde annemin yüzü belirdi, gözlerimden dökülen yaşlar su birikintisine düştü ve dalgalanan su, annemi yok etti. Korku avuçlarımdaki her şeyi alıp ufalarken elimi suya uzattım, annemi tutabilmek, gitmesini engelleyebilmek için parmaklarımı buz gibi suya soktuğum anda su birikintisi yok oldu. Benim görüntüm de annemin görüntüsüyle birlikte kaybolurken, onunla benim birçok anlamda iç içe geçen ruhlarımızın parçalanışı da tam anlamıyla böyle gerçekleşmişti. Önce o gitmişti, onu takip ederken bende kaybolmuştum...
Korkuyla arkaya sendeleyerek kalçamın üzerine düştüğümde altımdaki toprak zemin yerini karla değiştirdi, avuçlarımın dokunduğu yer hızla eriyordu. Bir şeyin büyük gölgesi bedenimin üzerine yığıldığında gözlerimi kaldırdım, gökyüzünde çok büyük bir kuşu üzerime doğru uçmaya başladığını gördüğümde korkuyla ellerimi kara bastırarak arkaya doğru kaçmaya başladım, kendimi kalçamın üzerinde arkaya doğru itiyor, karı bedenimle yararken arkamda kan izleri bırakıyordum. Sırtım bir şeye çarpana kadar kaçtım ama kaçtığım şeyin orada olmadığını biliyordum, zihnimin uykuda olduğunun farkındaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH GÜL
General Fiction"Avucunun içini parçalayan bıçak gibiyim," diye fısıldadı bıçağı sıktığı avucunun içinde oynatarak kendisine doğru çekerken. Avucumda oluşturduğu derin yarık boğazımda biriken kan damlalarının gözyaşı olarak yanaklarımdan ateş topu gibi yuvarlanmas...