•Kim olduğumu biliyordum. Neyim, neden bu haldeyim, neden bu insan oldum ve bunu neden seçtim biliyordum. Bilmediğim şey neydi? Hayatımın nereye gideceğini, bir sonraki adımda beni neyin beklediğini, savaşıp savaşamayacağımı, yeniden düşüp düşmeyeceğimi bilmiyordum. Ama kim olduğum bunların arasında değildi. Kim olduğumu biliyordum.
Boğazımı sıkmaya devam eden kol beni itekleyerek sokağın sonuna götürmeye başladığında ellerimi boynumu sıkan kolun üzerine yerleştirip tırnaklarıma tenine tutundum.
Ben kendimden emindim, her ne öğreneceksem bunun benimle alakalı olmadığına da öyle emindim ki, gülerek başımı gökyüzüne doğru kaldırdığımda onu şaşırttığımı biliyordum. Aşırı bir şekilde gülmeye devam ederek boynumdaki eline hiçbir şey yapmadığımı fark edince adamın adımları önce yavaşladı, ardından yavaşça dururken "Ne gülüyorsun?" diye sordu. Bir planım var sanıyordu sanırım ama böylesi daha eğlenceliydi. Gülerek gözlerimi kapattım ve "Çok eğlenceli," dedim aşırıya kaçmayı umursamayarak. Adam yan tarafımızdan bıraktığı elini yeniden kaldırıp silahı şakağıma yasladığında gülmeyi kesemedim. Delirmiştim, bunun başka bir sebebi olabilir miydi bilmiyordum. "Ne eğlencesi!" diye bağırdı boğazımı yeniden çekip sertçe sıkarken. Nefesim kesildi ama dudaklarımdaki gülümsemeyi silmemek için direndim. "Ne gülüyorsun! Eğlenceli olan ne!"
"Sensin!" diye tısladım dişlerimin arasından, gözlerimi kapatırken. "Bana zarar vermeye çalışan, sizlersiniz, komiksiniz."
Güldü, "Emin ol, mermi içini parçaladığında bu kadar eğlenmeyeceksin," dedi. Dişlerimi sıkarak nefes nefese güldüm ve elimi aşağıya indirip gömleğinin ucunu kavradım.
"Beni öldürmek için o kadar çok şansınız vardı ama bir taneniz de şansınızı değerlendiremediniz!" diye hırladım, dirseğimi büküp sertçe geriye doğru iterek karnına vurduğumda. Dişlerini sıkarak hırladı ve bedenini geriye çekti ama boynunu bırakmadı. Silahı şakağıma biraz daha bastırırken "Sus!" diye tısladı, öfkeyle. Güldüm.
"Ne oldu? Hoşunuza gitmiyor değil mi?"
"SUS!" diye bağırdı silahı biraz daha bastırıp boynumu sıkarken. "Sus yoksa en başta Kara'nın kız kardeşiyle başlayıp hepinizi tek tek öldürürüm!"
Dişlerimi sıktım, başımı geriye iterek çenemi kaldırdım ama ağzımı açmadım. Blöf bile yapıyor olsa tehlikeye atamazdım, dudaklarımı aralayıp hırsla nefeslenirken "Güzel." dedi keyifli bir ses tonuyla beni öne doğru iterken. Boynumu bırakmadan beni arabasına kadar götürdü, ortalıkta hiç kimse yoktu. Duvarlarda eski ve yok olmaya yüz tutmuş çizimler, bastığım taşlarda da hafif göçükler vardı. Ayağımdaki topuklu botun çıkardığı sesi duyuyordum ve içeriden gelen, Yağmur'un sesini. Benim güzel arkadaşım. Dişlerimi sıkarak arabanın yanına geldiğimizde beni yeniden itti, ellerimi arabaya yaslayarak tutunduğumda beni kenara doğru iterek arabanın kapısını açtı. Ama içeriye girmedim. Başımı çevirip sokağa baktım, saçımı kavrayıp beni içeriye sokmak için ittiğinde ayağımı kapının kenarına yerleştirip girmemek için direndim.
"Hiçbir yere gitmiyorum!" diye hırladım iki elimi de kapının yanlarına yerleştirirken. Asam saçımı kavrayıp "Gir!" diye hırladı. "Gir içeriye!"
"Bırak!" diye ağırdım elimi arkaya uzatıp kolunu tutmaya çalışırken. Saçımı çekerek beni kapıdan uzaklaştırdığında dişlerimi sıkarak "Ağzına sıçacağım," diye hırladım. "Dokunma!" Başımı sallayarak elinden kurtulurken "Bırak!" diye bağırdım. Bir anda silahı kaldırıp tam alnıma yasladığında içim söküldü, hırs dudaklarımdan boynuma doğru akarken "Beni korkutamazsın." diye hırladım. "Binmiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH GÜL
General Fiction"Avucunun içini parçalayan bıçak gibiyim," diye fısıldadı bıçağı sıktığı avucunun içinde oynatarak kendisine doğru çekerken. Avucumda oluşturduğu derin yarık boğazımda biriken kan damlalarının gözyaşı olarak yanaklarımdan ateş topu gibi yuvarlanmas...