Anathema - The Beginning and the end.
Anathema - UntouchableThe Neighbourhood - A Little Death.
No Land - Düşünme Kaybolursun.
''Gecenin koynunda yakut rengi mücevher,
gözlerinin yerinde ölümü gösteren mihver.''
• • •
Ölüm saatlerce buzdolabında durmuş, içi boş cam bir şişeydi.
Fazla soğuk olan parmaklarım her an çatırdayarak parçalara ayrılabilir. Fizik yasalarına göre bir varlığın belli bir süreden fazla evrende barınması mümkün değildir, evrende her şey bir tetikleyiciye bağlıdır, doğumu, yaşamı ve ölümü temsil eden tetikleyici, kulağınızda nabzı atan bir saat gibidir. Saati duyma gücünüz düştüğünde, akrep ve yelkovan birbirine sarılır, tek bir doğru üzerinde kalın bir çizgi oluştururken damarınıza saplanan iğnenin acısını şakağınızda hissedersiniz.
Ölmediğimi biliyordum.
Ölmemeliydim.
Bir şekilde intiharın avuçlarından kayıp, damarlarında savaş olan bir adamın yaşam çizgisine düştüğümden bu yana ölüme bakış açımı aktarabilecek kelimelerin lügatımda hiç var olmadığını fark ediyordum. Göz kapaklarımın üzerine küçük çakıl taşları yerleştirilmiş gibiydi, damarlarımdaki baskıyı hissedebiliyor, kirpiklerimi yakan kavurucu yükün altında eziliyordum.
Tenim gibi soğuk olan çarşafın üzerinde hareketsiz bir şekilde yatsam da duyularımı kullanabiliyordum. Her şeyi duyuyor, odanın içindeki ilaç kokusunu alabiliyor ve hala karnıma baskı uygulayan acının damarlarımı delişini hissediyordum. Yanımda kimsenin olmadığını da hissedebiliyordum üstelik, yalnızdım. Odada nefes alışveriş sesi bile duyamıyordum ki şu an bütün duygularımın ayyuka ulaştığını varsayarsak yalnız olduğuma emindim. Yutkundum.
Size bir his anlatmak istiyorum, bence biraz bahsedince hepiniz tanıyacaksınız ama asla anlatamadığınızı düşüneceksiniz.
Beş parmağınızın beşine de yukarıdan baskı uygulanır, parmaklarınız bileğinize kadar derinizin altından baskı uygularken damarlarınız etinizin üzerinden gözükmeye ve atmaya başlar, parmaklarınızın boğulduğunu ve çıkacak bir yer aradığını hissedersiniz, sanki birisi onların boyunlarını kavramış ve durmaksızın sıkıyorlarmış gibi nabzınızın atışı bile hızlanır. Birkaç saniye sonunda parmak uçlarınızda bir uyuşma hissetmeye başlarsınız, yeterince baskı bir eli hareketsiz bırakabilir. Hatta, öldürebilir.
Tanıdınız mı?
Gözlerimi sıkarak parmaklarımı hareket ettirmeye çalıştım, uygulanan baskıya rağmen ellerimin gücü yerindeydi fakat hareket için sistemde gücün zihinle birlikte çalışması gerekir, bu yüzden ellerim buz kütlesi gibi hiç kıpırdamadan durdu. Zihnimin içi boştu, çöl gibi kuru ve sessizdi. Hiçbir düşüncenin toprağıma su dökemediği verimsiz bir araziye dönüşen ruhum, tıpkı baskı uygulanan parmağın kurtulma azmi gibi, bedenimden ayrılmak istiyordu. Fakat ters tepki yaratan tek yanı, benim nabzım hızlanmak yerine bu arzuyla yavaşlıyordu.
Buradan kalkacağımı biliyordum, işin aslı bir tarafım annemin peşinden gitmek için sabırsızlansa da diğer yanım ölümümün böyle olmasını istemiyordu. Birisi yüzünden olmamalıydı. Böyle ölmek istemiyordum, öleceksem, bunu kendi ellerimle yapmalıydım. Başka birine beni öldürme gücünü vermek istemiyordum, bu yüzden hala nefes aldığım için şanslıydım. Üstelik canımı bu kadar kim acıttıysa, onu bulup hiç düşünemeyeceği şeyler yapmak istiyordum. Bu acıyı onun da yaşamasını sağlamak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH GÜL
Fiction générale"Avucunun içini parçalayan bıçak gibiyim," diye fısıldadı bıçağı sıktığı avucunun içinde oynatarak kendisine doğru çekerken. Avucumda oluşturduğu derin yarık boğazımda biriken kan damlalarının gözyaşı olarak yanaklarımdan ateş topu gibi yuvarlanmas...