Geçirdiğim en garip gecenin ilk basamağına yerleşiyor bu gece. Onu eve bıraktıktan sonra tekrar eve geldim. Şu an babamın verdiği zarf ile göz gözeyim. Acaba içinde ne var? Bunu merak etsem de açmak gelmiyor içimden. Garip bir şekilde o zarftan korkuyorum. O kadar dalmışım ki düşüncelere, telefonumdan gelen bildirim sesi ile irkiliyorum. Cebimden çıkarıp baktığımda yarın için uyarıyor beni. Kontrole gideceksin... Galiba Deniz haklı. Yarın izin kullansam daha iyi olacak. Ayrıca, aptalca şu zarfla bakışmamı da sonladırmalıyım. Kararlı bir şekilde zarfı masanın üzerinden alıyorum. Yavaşça açıyorum ve içinden resmi bir belge çıkıyor. Yok artık! Bu bir tapu... Babam karşı daireyi alıp benim üzerime mi geçirmiş? Neden böyle bir şey yapmış olsun ki? Sonuçta onunla hiç de iyi değiliz bu aralar.
Öğrenmenin bir yolu var. Adım gibi eminim ki bu planın akıl hocası Nihal. Telefonumu alıp Nihal'i arıyorum. Telefon ikinci çalışta açılıyor. Nefes bile alamdan hemen konuşuyorum.
"Aferin Nihal, amacın ne ise başarmışsın görünüyor." Bir gülme sesi geliyor. Bu Nihal'in sesi değil.
"Öyle mi?" Deniz... O da biliyor bunu. Belki de ona bir şeylerden bahsetti. Bir hareketlenme oluyor. Nihal'in kim dediğini duyuyorum. Telefonunu alıyor ve bana cevap veriyor.
"Yeni evin hayırlı olsun Leventcim."
"Çok sağol Nihal, hiç zahmet etmeseydin. İlkinin taksitini hala ödüyorum. ikincisi beni şoka uğrattı."
"Ah, lafı bile olmaz. Söyle bakalım yeni komşunu sevdin mi?" Şu anki eğlencesini bozmak istiyorum ama elimden bir şey gelmiyor. Pek bir fikrim yok.
"Sen Deniz'i versene telefona." Birkaç dakika sonra Deniz alıyor telefonu.
"İzin kullanmak istiyorum. Yarın kontrolüm var ve ben unutmuşum."
"Tamam hazırlarım."
"Görüşürüz." diyorum ve telefonu kapatıyorum. Yemek yemem ve son 13 sene her gün yaptığım gibi ilacımı içmem gerek. Kim demiş doktorlar hasta olmaz diye. Hem de kronik bir hastalığı hatta tamamen tedavisi olmayan bir hastalığa sahip olunmayacağını. Teşhis konulduğunda 20 yaşıma daha yeni girmiştim. 2 senelik çiçeği burnunda bir Tıp öğrencisiydim. Karın ağrısı çok basit bir belirti. herkes kesinlikle bunu bilir. Küçüklüğümüzden beri bir şekilde karnınız ağrımıştır. Anneniz hemen der ki, çocuğum üşütmüşsün. İşte bu üşütme ağrısına hiç benzemiyordu. Gecenin bir vakti yatağımda kendimi kıvranırken bulmuştum. Öyle ki tüm gece bu şekilde geçmişti. Bitmek bilmiyor ve beni güçsüz bırakıyordu. Ayrıca midem de bulanıyordu. İlk aklıma gelen acaba zehirlendim mi olmuştu ama yemeği Deniz ile birlikte yemiştik ve onda herhangi bir sorun yoktu.
Sabah olunca ilk iş acile gitmek olmuştu ama orada da net bir teşhis konulmadı. Çünkü ne rahatlatıcı bir iğne ne de bir serum ağrıya ufacık bir etki etmişti. Alınan kan örneğinde ise CRP yüksekliği göze çarpıyordu. Bunun anlamı enfeksiyon var demek. Vücudunuz iltihabi reaksiyonlar sırasında kanda c-reaktif protein miktarını arttırır.Nitekim enfeksiyon tedavisi işe yaradı. Bir şekilde o ağrı geçmişti. Tam tamına 12 saat boyunca bunu çekmiştim ama bilemezdim ki her ay bir gün tekrarlanacağını. Amerika da kimse bu hastalığı bilmiyordu. Bu yüzden bir hocam beni Türkiyedeki bir Romatoloji uzmanına danışmamı tavsiye etti. Aslında az çok Tıptan bir şeyler biliyordum ama ad koyacak kadar ileri düzeyde değildi.
Dediğini yaptım ve bir uzmana göründüm. Bu belirtiler onu düşündürdü ve bana ağrım varken test yapmamızı söyledi. Şüphelendiği hastalık ise genetik bir hastalıktı. Familial Mediterranean Fever. Türkçe adı ise Ailesel Akdeniz Ateşi. Adından anlaşıldığı gibi sadece Akdenizlilerde olmuyor bu hastalık. Ayrıca ailemde kimsede de yok. Ayrıca hiç ateşim de çıkmadı karnım ağrırken. İnsan bu ne yaman çelişki demeden kendini alamıyor. Karın ağrısı çok yaygın bir belirtisi. Bir gün sürmesi ertesi gün sanki dün bir şey olmamış gibi olmam bu yüzden şüphelendiriyor. Nitekim ağrı geldiğinde yine gittim. Kan testleri normale yakındı. Anormal bir yükseklik yoktu. Geriye tek kalan ayırma yöntemi genetik testti. Çünkü tek başına bu testler de size tanı koyamıyor ne yazık ki. Öyle garip bir hastalık işte. Sonuç ise 22 genimden sadece birinde çıkan heterezigot bir mutasyon. O ufacık mini minnacık mutasyon sizi bir gün yatağa çivileyebiliyor. Komik olan yine hasta kategorisine girmiyorsunuz. Sadece taşıyıcısınız. Taşıyıcılık oranı da yüksekmiş ayrıca. Size bir hap veriyorlar. Minik kırmızı bir hap. İşte eğer hasta iseniz o ufacık hap sizin ataklarınızı azaltıyor. Tamamen iyileştirmiyor ve ne önemli görev ise vücuttaki hasarı en aza indirmek. Her atakta vücutta amiloid denen bir protein birikiyor. Bu protein böbrek gibi organların işlevini bozuyor ve iş böbrek yetmezliğine kadar gidiyor. Erkenden teşhis ile ilaç bunu yok ediyor. Sadece düzenli kullanmanız şart. Her altı ayda da kontrole gidiyorsunuz. Benim de yarına denk gelmiş. En son atağım bir sene önceydi. Bu bir nimet gibi çünkü beş ay üst üste bir gecenizi acilde geçirdiğinizi düşünürseniz bu hayatınıza değen sihirli bir değnek gibi.
İlk başta korkutucu görünüyor ama ben o çok şanslı kesimdenim. Bu yüzden çok çabuk kabullendim ve ilaç ile daha iyi bir yaşam kalitem oldu ve tekrar Tıp eğitimime devam ettim. Bugün baya yorgun hissediyorum kendimi. Yarınki tatil iyi gelecek. Ayrıca Hale'nin ilk gününü de merak ediyorum. Garip bir heyecan kaplıyor içimi. Güzel bir kadın ayrıca meslektaşız neden olmasın ki? Yüzümde aptal bir gülümseme ile mutfağa gidiyorum. Anneme tekrar teşekkür ediyorum. İyi ki yemek yapmayı biliyorum.
Sabah uykunun tadını çıkarıyorum. Babama bir teşekkür borçluyum. Öğlen yemeğini belki onlarda yiyebilirim. Teşekkür etmem de gerek. Ayrıca Nihal nasıl akıllarına girmiş merak da ediyorum. Bu yüzden yataktan kalkıyorum. Giyinip hızlıca evden çıkıyorum. Aç olmak daha iyi. Nasıl olsa yanımda ilaç var. Evden çıkarken bir ses karşılıyor beni.
"Merhaba," Arkamı dönüyorum. Canfeda elinde kovalarla gelmiş. İçlerinde temizlik malzemeleri var.
"Geç kalmadın mı?" Ben daha cevaplayamadan tekrar konuşuyor.
"Bugün tatil yapacağım. Kolay gelsin." diyorum kovaları gösterip.
"Teşekkür ederim." Anahtarla kapıyı açıyor. Asansörü çağırıken onu izliyorum. Bayağı bir malzeme almış yanına. Bu malzemelerle beş daire daha temizlenir.
"Neriman teyze titiz bir kadındı. İçerisi eminim ki temizdir."
"Takıntı işte içim rahat etmez." Asansör gelince kapıyı açıyorum. 'Hoşça kal,' dedikten sonra içeriye giriyorum. Sıfıra basarken artık bir komşu olduğumuz gerçeği kafama çarpıyor. Bu düşünce beni rahatsız ediyor. Karşımda benim yaşlarımda bir kadının oturması benim açımdan iyi değil. Bir de ev sahibi benim. Bu daha da kötü bir olay. Aşağıya indiğimde direk kapıdan çıkıp arabama yöneliyorum. Galiba ev de benim için artık güvenli bölge olmayacak.
Hastaneye girdiğimde cüzdanımdan kimliğimi çıkartırken yere düşürüyorum. Tam eğilecekken biri çoktan alıyor. Yüzüme gülümseyerek bakarken aklındakileri çözmeye çalışıyorum. O ise bakışlarını kimliğime yönlendiriyor.
"İnanmıyorum. Sen Düsseldorf'ta mı doğdun?" Nihal ile hiç doğum yeri konum açılmadığı için bilmemesi normal.
"Evet çocukluğumun ve gençliğimin bir bölümü orada geçti."
"Almanca biliyor musun?"
"Ja ich weiss..."
"Muayene mi olacaksın?"
"Kontrole geldim."
"Nasıl olsa önceliğin var. Beklemek istemezsen bana muayene olabilirsin."
"Yok canım kalsın. Murat'a gideceğim." Yüzümdeki kızmış ifade ile ona bakıyorum.
"Sen bilirsin." deyip gidiyor. O da bana kızdı ama şu an pek de umurumda değil. Arkamdan iş çevirmesi yeterince sinir bozucu zaten. Acaba Hale gelmiş midir diye düşünürken cevabı kapıda buluyorum.
Bu bölümü beğenmeyebilirsiniz. Sıkıcı bulabilirsiniz. Bu bölümü yazmaktaki amacım farkındalık oluşturmak. Yukarıda açıkladığım hastalığa sahibim. Türkiye de çok bilinmeyen hatta bazı doktorların bile bilmediği bir hastalık. Bu yüzden hep atlanıyor ve teşhisi geç oluyor. Nitekim ben doktorumun dikkati ve kaygılı olmam ile erkenden öğrendim. Diğer bölümde görüşmek üzere. Ne olursa olsun yine de yorumlarınızı bekliyorum :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEVENT- Bir Jinekoloğun Hikayesi (RAFLARDA)
RomanceBen Levent Öztürk, Gecelerin yaramaz çocuğu Gündüzlerin ise en tanınan ve başarılı jinekoloğuyum Beni az da olsa tanıyorsunuz değil mi? Aslında yanılıyorsunuz... Özgüven kalmadı hayatımda, darmadağın...