Bu gizemli tavır iyice sıkıcı olmaya başlıyor benim açımdan. İstesem onunla konuşabilirim ama şu an banane modundayım. Ayrıca aşırı yorgunum. Belki şanslı değilsem bugünü acile gitmeden de geçirebilirim. En gıcık olduğum tip de bu aslında. İllaki doktorum gelsin modu. Ebelerime güvenmiyorlar ki onlar da benim kadar doğum eğitimi aldı. Ebelerim de normal işleyen bir doğumu kesinlikle gerçekleştirebiliyorlar. Onlara güvenim tam. Tabii işler istenilmeyen duruma geldiğinde çağırmaları kadar doğal bir şey yok.
Şu an için beni gülümseten tek şey Kraliçenin kuyruğunu sallayıp dilini çıkarması. Bunun anlamı mutlu olması. İçindeki o fazla enerjiyi attı çünkü. Eve gidince mamasını yiyip köşedeki yatağına çekilecek. O da bunu kesinlikle hak ediyor. Yaşadığı o kötü günleri atlatmasını ben ondan daha çok istiyorum. Ne yazık ki telefonum çalıyor. Derin bir nefes alıyorum. Yüzde doksan acilden arıyorlar. Kendimi hazırlayıp telefonuma bakıyorum. Yanıldım. Acil değil, amcamın oğlu. Serhat abim... Kendisini çok severim. Bu yüzden az önceki halimden eser yok.
"Merhaba abi," diyerek telefonu açıyorum.
"Levent neredesin koçum? İşin yoksa bize gelsene. Azıcık konuşalım. Ne zamandır yüzünü göremiyorum." Annem bir şekilde anlatmış olmalı. Neyse ki Serhat abim genelde benim yanımda durur. Bu yüzden memnuniyetle gidebilirim. Küçük kızı Duru'yu da çok özledim. Bu aralar yakın dostlarımdan biri de çocuklar. Bayağı iyi anlaşıyoruz.
"Olur abi," diyorum. Belki de insan içine karışmak eve kapanmaktan daha iyi gelebilir. Gerçi sabahtan akşama kadar insan içindeyim.
"Hadi, bekli,yorum." Telefonu kapatıyorum. Önce Kraliçe'yi eve bırakmam lazım. Bu yürüyüşten sonra çok mutlu. Onun mutluluğu beni de mutlu eidyor. Hayvanlar kesinlikle insanlardan daha rahatlatıcı. Onların mamalarını yemeleri bile bir mutluluk benim için. Çünkü dışarıda kötü durumda değiller. Sıcacık yuvaları olan şanslı kesimdenler. Adımlarımı hızlandırdığımda Kraliçe daha da memnun oluyor. Hemen kafasını okşuyorum.
Eve geldiğimde ise tasmayı ve kayışı çıkarıyorum. Kapının girişinde duran ıslak mendil ile patilerini silmek benim için adet oldu. İçim rahat etmiyor. Yoksa halıda cidden kötü bir iz bırakıyor. Bunu bizzat yaşadım. O yüzden önlemimi de aldım hemen. Sildikten sonra elimi yıkıyorum. Kıyafetim gayet yerinde. Mama kaplarını da doldurduktan sonra çıkıyorum. Aslında onlarla kalıp vakit geçirmeyi de özledim ama maalesef bu konuşma bana iyi gelecek. İçimde büyük bir his var çünkü.
Araba kullanmayı çokta sevmiyorum. Beklemek bana göre değil. Hep bir kinetik enerji olmalı ama trafikte kurallara uymak hayati bir önem sahip. Bu asla yadsınamaz bir gerçek. Bu yüzden boyun eğmek lazım. Ben de öyle yapıyorum. O kinetiği birazcık potansiyele çeviriyorum. Sonunda eve ulaşıyorum. Terapim yükleniyor... Kapıyı çalıyorum hızlıca. Her zamanki gibi Duru açıyor.
"Levent amca!" diyor direk. Yüzünde kocaman bir gülümseme var. Çünkü ona sevdiği şekerden aldığımı biliyor. Akıllı kız...
"Naber Duru?" Elimi uzatıyorum. Biz onunla yetişkin gibi hareket ediyoruz. Çocuklara onların da bir birey olduğunu öğretmek gerek benim açımdan. Çocuktur nasıl olsa deyip söylediklerini kesinlikle yabana atmamak gerekir. El sıkıştıktan sonra içeriye giriyorum.
"İyiyim." Doğru ya şekerleri bekliyor. Elimi cebime atıp paketi çıkarıyorum.
"Teşekkür ederim." Birden duraksıyor.
"Hoş geldin Levent," Yengem de benim kadar yorgun görünüyor. O bir otomotiv mühendisi. Kadınlar da olur mu demeyin. Bal gibi de işini yapıyor. Onu çok takdir ediyorum. Serhat abim ile de arabalar ile konuşrken tanıştılar. Serhat abim araba hastasıdır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEVENT- Bir Jinekoloğun Hikayesi (RAFLARDA)
RomanceBen Levent Öztürk, Gecelerin yaramaz çocuğu Gündüzlerin ise en tanınan ve başarılı jinekoloğuyum Beni az da olsa tanıyorsunuz değil mi? Aslında yanılıyorsunuz... Özgüven kalmadı hayatımda, darmadağın...