Geçen bölüme çok az yorum geldi. Benim yorumlara ne kadar da önem verdiğimi biliyorsunuz. Yorumları okumak için sabırsızlanıyorum. Keyifli okumalar. İyi geceler! <3
Karanlık bir yerde ilerliyorum. Etrafta hiç ışık yok. Aval aval etrafa bakıp yürümeye devam ediyorum. Ben neredeyim? Aklım hep bu soruyu soruyor? En son kıza bir şeyler söylemiştim. Ah evet kalamayacağım demiştim. Bu benim için bir prensip. Yarın koskoca bir gün beni bekliyor çünkü. Aşırı yorulacağım bir gün...
Birden tüm soruların cevabı olarak aniden bir parıltı oluyor. Gözlerim kamaşırken ellerimle yüzümü kapatıyorum. Her yer parıldamaya devam ederken gözüm yavaş yavaş ışığa alışıyor. Bu da ne böyle? Kızlar... Bu şarkı? Hayır, bu cidden olamaz! Hele bu şarkı hiç olmaz. Bu nasıl olabilir ki? Solucan deliğini falan mı buldum yoksa? Yıllar öncesine falan gittim. Şu an ergen olmama gerekiyor. Çünkü bu şarkıyı ergenken çok dinlerdik. Nasıl dinlediğimize de anlam veremedim şu an düşünüce.
Gerçi kullanım amacımız bambaşkaydı. Eh ergen erkekler hep aynıydı. Çok güzel işimizi görüyordu. Ne yapalım yani? Pornografik klip çekmeselerdi o zaman! Bizim bir suçumuz yoktu. Belki de günahımın cezasını çekiyorum. Bu da harika bir ironi. Şu an bir İsmail YK klibin içinde ilerliyorum. İçimden dualar ediyorum. Düşünsenize bir sürü ergen size bakıp işini görecek. Bu bakımdan bakınca bir zamanlar ne kadar iğrenç bir iş yaptığımızı anlıyorum. Lütfen kız olmayayım. Kızsam bile en çirkini ben olayım. Lütfen... Lütfen... Şu andan itibaren o kızlardan tek tek özür dilemek istiyorum. Bu yaptığımız kötüydü.
Elim saçlarıma gidiyor. Saçlarım kısa... İçimden bir rahatlama geçiyor. Aşağıya bakıp gövdemde bir şey olmadığını görüyorum. Şarkı sözlerine başlanıyor. Yüzümde korkmuş bir ifade var. Kızlar bana bakmaya başlıyor.
"Ah seksi!"
"Hayır seksi olan ben değilim." diyorum çaresizce. Kızlar üzerime doğru gelmeye başlıyor. Bu kadar fazla kız var mıydı o klipte diye düşünmeye başlıyorum. Yoktu yani hepsi birden geçiyordu değil mi?
"90 60 90 vücudum var."
Kızlar şarkıyı söylemeye devam ederken kaçıyorum. Ah, duvar. Artık kaçacak yerim yok. 90 bile değil göğüs ölçüm. Öyle olsa da gayet kaslı ve kadınlar bayılıyor. Şu an ego yapmanın sırası mı sanki? Bir an kendime kızıyorum. Nasıl bu hale geldim? Nasıl? Birden gözlerim şak diye açılıyor. Rüyaymış... Sadece bir rüya. Kendi kendime gülüyorum. Herhalde bir sonraki rüyamda Can Kan klibine falan konuk oluyor falan olurum.
Kadına açıklama yapıp gece burada kalamayacağımı söylemiştim. Her zaman ki eve gelip banyoya girdim ve sonra da uyudum. Gayet de rahat bir uykuydu o rüyaya kadar. Gülerek doğruluyorum. Kızçe bacaklarımın arasına yatmış her zamanki gibi. Hareket etmem onu rahatsız ediyor. Uykulu gözlerle bana bakıyor. Ellerimle kafasını okşuyorum yavaşça. Tekrar uykuya dalınca yataktan kalkıyorum yavaşça rahatsız etmemeye çalışarak. Saat daha erken aslında hızlı bir yürüyüşe çıksam güzel olurdu. Kesinlikle yürüyüşe çıkmalıyım. Kafamı da rahatlatır ayrıca algılarımı da açar.
Hemen üstümü değiştirip rahat bir eşofman altı ve kapüşonlu bir ceket alıyorum. Koşu ayakkabılarımı da alıp hemen dışarıya çıkıyorum. Yarım saat vaktim var sadece. Kafama kapüşonu geçirip asansöre adım atıyorum. Aşağı inince de hızlıca yokuşu tırmanmaya başlıyorum. Koşu yapmayı sevmiyorum. Bu her zaman böyle oldu. İnsanlar koşu için değil yürümek adına yaratıldı. Evet koşu kalp adımlarını arttırsa da bu yürüyüşle daha randımanlı oluyor. Kalbe daha fazla faydalı ve yormuyor.
Yukarıya sahil kenarına geldiğimde etrafta kimse yok. Bu saatte olmasını beklemek de saçma zaten. Birden biri dikkatimi çekiyor. Bankta oturan bir kadın. Kadın olduğunu tahmin ediyorum çünkü o da benim gibi kapüşonunu kafasına çekmiş ayrıca kapüşon pembe renkli.
Uzaklara dalıp gitmiş. Bir derdi olduğu belli. İçimde garip bir his beliriyor. Yardım etme içgüdüsü... Tam yanına gitmeyi düşünüyorum ki,kadın yerinden kalkıyor. Karşımdan gelirken yürümeye devam ediyorum. Kadın beni görmüyor bile. Birden yüzü tanıdık geliyor. Ben bu kadını bir yerde kesinlikle gördüm. Hızlıca yanımdan geçerken saçları hızlıca savruluyor.
Aklıma takılıp kalıyor. Yüzündeki o ifade birden beynimdeki bir fotoğrafla uyuşuyor. Tabii ya bu geçen ki kaygılı kadın. Beni şaşırtan ve bana pek güvenmeyen hastam. Bu saatte o da sabah sporu yapıyor olmalı. Doğru ya sporumu yapıyorum demişti. İçimde yine garip bir his beliriyor. O da senin kadar yalnız diyor birden aklım. Bu düşünce hüzünlenmemi sağlıyor.
Şu anda bana kahvaltı hazırlayan sabah kalktığımda baba diye üzerime atlayan bir çocuğum olmalıydı. Şu an babama hak veriyorum. Tabii ki işime yaptığı hakaretleri unutmam mümkün değil ama benim de bir ailem olmalıydı. Sonuçta hala yaşadığıma göre bir şekilde benim de nasibim olmalı. En azından bu şekilde içim rahatlıyor. Yapacak bir şey yok şu anda. Eve gidip her zamanki gibi işime gideceğim.
Yine yoğunum.Namımı duyan geliyor diyebilirim. Bir hastamın sorunu dikkatimi çekiyor. Bu durumu bir Dahiliye uzmanına danışmam gerekiyor. Tereddüt etmeden Nihal'i arıyorum. Önceden öğrencim olup da ona bir şey danışmak gerçekten de garip. Telefon çalıyor, çalıyor ama açan yok. Galiba çok meşgul. En iyisi gidip sormak.
"Ben birazdan geleceğim." deyip hızlıca ayağa kalkıyorum. Hastam biraz endişeleniyor.
"Endişelenecek bir şey yok. Sakin olun!" diyorum kapıdan çıkmadan. Dışarıya çıktığımda gözleri hemen üzerime dönüyor. Hamileler ve orta yaşlı kadınlar. İçlerinde genç olanlar da var. Kısaca gülümseyip hızlıca yürüyorum. En uçta olduğumuz için bayağı yol kat etmem gerekiyor. Nihayet vardığımda kapıya doğru yürüyorum. O da benden farksız değil. Onun da bayağı hastası var. İyi ki üzerimde beyaz önlüğüm var. Yoksa hasta olduğumu sanıp sıramı işgal ediyorsun deyip beni linç edeceklermiş gibi geliyor.
Kapıyı tıklatıp açıyorum ama bir an gördüğüm kadın ile tekrar geri kapıyorum. Şu an gözlerim kocaman açılmış durumda. Hemen oradan uzaklaşmalıyım. İçerideki kadın aylar önce yattığım biri. Eğer yaka kartımı ve beni görmüş olsaydı kimliğim ifşa olurdu. İyi ki beni görmenden hemen kapıyı kapattım. Olmasa neler olurdu düşünemiyorum bile. En iyisi Murat'a sormak. Hızlıca onun odasına gidiyorum. Bu sefer içerisi temiz. Niye bu kadar temkinli davrandığıma kendimde inanamıyorum. Hemen değeri sorup Murat'a danışıyorum. O da benim gibi düşünüyor. Bir problem yok. Sadece ağrı kesicinin bir yan etkisi.
İçim rahatladıktan sonra yine temkinli gözlerle hızlıca Nihal'in odasının önünden geçiyorum. O kadar çok dalgınım ki biri bana çarpıyor. O da dalgın olmalı. Birden kafamı kaldırıp çarptığım kişiye bakıyorum. Bu Deniz... Yüzü hiç iyi görünmüyor. Rengi atmış, aşırı yorgun. Sanki yığılacakmış gibi duruyor.
"Deniz iyi misin?" diyorum endişeli gözlerle.
"Değilim Levent. Hala şokta gibiyim." Neden bilmece gibi konuşuyor. Karşıdan gelen topuklu ayakkabının zeminde çıkardığı o sesi duyuyoruz. Nihal geliyor. O da Deniz'in bu kadar garip olmasına şaşırıyor. Hemen Deniz'e sarılıyor. Bu görüntülerine imrenerek bakıyorum. Birbirlerine güç veriyorlar. Galiba Nihal olaydan haberdar. Birbirlerinden ayrılmalarını bekliyorum açıklama için. Nihal kaş göz işareti yapıyor hemen. Bunun anlamını bilmiyorum. Veya az önceki kapıyı hemen örtüşümü de soruyor olabilir. Hiç emin değilim. Ayrıca arkadaşıma ne olduğunu da deli gibi merak ediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEVENT- Bir Jinekoloğun Hikayesi (RAFLARDA)
RomanceBen Levent Öztürk, Gecelerin yaramaz çocuğu Gündüzlerin ise en tanınan ve başarılı jinekoloğuyum Beni az da olsa tanıyorsunuz değil mi? Aslında yanılıyorsunuz... Özgüven kalmadı hayatımda, darmadağın...