Özür

90 8 0
                                    

Rana:

O büyülü an gitmişti. Jong In ‘in az önce söylediği şeyi hiç söylememesini diledim birden içimden. Çünkü arkamızda menejer bize kızgın şekilde bakıyordu. Jong In elini çekti hızla ve menejer’e ne olduğunu sordu. Sanki az önce hiçbir şey olmamış gibi. Allah’ım bu çocuk çok iyi bir oyuncu! Jong In menejere “Ne oldu hyung?” diye sordu. Menejer de kızgın bir şekilde “Rana-shi’nin neden elini tutuyordun? Yoksa birbirinize karşı bir şey mi hissediyorsunuz?” dedi. Son kısmı daha kısık sesle söylemişti herkes duymasın diye. Menejer hızla yanıma yaklaşıp beni kolumdan tutup çekti. Öyle hızlı çekmişti ve öyle sıkı sıkmıştı ki elim acıyıp uyuşmaya başlamıştı. Menejer beni bıraktığında hemen elimi ovaladım. “Doğruyu söyle bana. Jong In’le aranızda bir şeyler var mı?” diye sordu endişeli bir yüz ifadesiyle. “Hayır. Benimle onun arasında ne olabilir söyler misiniz?” dedim hafif sinirli ve içimden endişelenerek. “Bu doğruysa neden elini tutuyordu peki? O kadar hüzünlü bir şekilde bakıyordun, neden?” dedi resmen yalan söylediğimi ima ederek. “Ben sadece ailemi özlediğim için üzülüyordum. O da beni arkadaşım olarak teselli etmek istedi o kadar!” derken arkadaşım olarak kelimesini vurgulamış ve o sırada Jong İn’e bakmıştım. Hala elimi tutarken söylediği kelimeden sonra arkadaş kelimesini duymak kırıcı gelmiş olacak ki yere bakmaya başladı. Ama o da şu anda başka bir şey diyemediğimi düşünüyor olmalıydı ki sonra tekrar bana bakıp hafif, belli belirsiz bir gülümseme attı. Bende rahatlayarak menejere bakmaya devam ettim. “Sadece arkadaş olarak mı? Başka hiçbir şey yok değil mi?” diye emin olmak istercesine tekrar sordu. Bende emin olması için tekrar “Sadece arkadaş olarak.” dedim. Ama kalbimin derinliklerinden biliyordum ki kesinlikle sadece arkadaş olarak değildi. O söylediği kelime… o kelime gerçekten bana mıydı?! Ah! Aklımda o söylediği şekil sürekli yankılanıyor gibiydi. İç dünyamdan çıkıp tekrar dış dünyaya döndüm. Menejerin yanından geçip az önce oturduğum yere geri döndüm. Ve içimden Jong İn’in dediği kelimeyi tekrarladım. “Wo ai ni Rana.” O sırada yanıma Tao geldi. “Rana.” Dedi. Sanki sadece teselli etmek için. Bir şey söylemek için dudaklarını açsada tek kelime dökülmeden kapandı tekrar. Ve omzuma 2 kez, samimi bir şekilde vurup ailesinin yanına döndü. Ona baktım. O sırada ailesi bana bakıyordu. Hafifçe eğilip selam verdikten sonra tekrar manzaraya döndüm. Derken menejer gitme vakti olduğunu söyledi. Bizde kalktık ve havaalanına gitmek için yola koyulduk. Havaalanına geldiğimizde beni bir korku sardı. Ya gine kötü bir şey olursa diye. Korkudan hafifçe titremeye başladım. menejer yanıma geldi. “Sana güvene-… sen… titriyorsun. Rana-shi iyi misiniz? Üşüyor gibi de durmuyorsun. Acaba korkuyor musun?” biraz sessiz kaldıktan sonra menejere dönüp “Hayır yok ben iyiyim. Sadece bir ürperme geldi geçti. O kadar.” dedim ve sahte ve başarısız bir gülümseme attım. Ben orta tarafta olacaktım bu sefer. Ama en azından bu sefer güvenlik görevlileri arttırılmıştı. Bu yüzden az da olsa rahatladım. Bu sefer hiçbir fan üstümüze doğru gelmedi. Aksine, ilginç bir şekilde, çok sessizdiler. Bir tanesi tam önümde durdu ve eğilerek bana bir mektup verdi. Üztünde çince özür dileriz yazıyordu. Bana ve Tao’ya birer tane verdiler.ondan sonra uçağa kazasız belasız geçtik. Uçakta menejer yanıma oturdu. Onun yanında da Kris vardı. Ben mektubu açmaya başladım. İçinden güzel bir çiçek yaprağı çıktı. Ve yanında da kısa bir mektup. Mektupta şunlar yazılıydı:

Rana, sen görevini yapmaya çalışırken senin hayatını tehlikeye attığımız için üzgünüz. Sasaeng fanları yüzünden hep sorunlar oluyor. Biz, fanlar, sasaengler adına sizden ve EXO grubu üyelerinden özür diliyoruz. Umarız yakında bu olayı unutursunuz. Çini böyle tanımanızı istemezdik ama o fanlarında hepsi çinli değildi zaten. Neyse asıl konuya dönersek sizden gerçekten çok özür diliyoruz. Haberlere çıktığınız içinde üzgünüz. Yaşadığınız acılar içinde üzgünüz. İçtenlikle özür dileriz. Saygılarımla…

EXOTİC ÇİN

Ben mektubu okuduktan sonra gerçekten üzgün olduklarını hissedip sanki onlar duyacakmış yada görecekmiş gibi kısık sesle sorun değil deyip gülümsedim. Tam arkamda oturan Taoya döndüm. O da mektubunu okuyordu. Okumasını bitirince bile hala sinirli görünüyordu. Ona baktığımı fark etmedi bile. Sinirle kağıdı elinde buruş buruş edip sıktı. “Tao-ya, affet. Gerçekten üzgünler işte. Hem bu mektubu yazanlar değildi bizi hastahanelik edenler. Affet gitsin.” dedim onu sakinleştirmeye çalışarak. Bana baktı. “Ama sen az daha ölüyordun! Sen bizim… arkadaşımızsın." Nedense arkadaş kelimesin, biraz zorlanarak söylemişti. "Senin başına bir şey gelseydi biz üzülmezmiydik. Bizi bu korkuya soktular.” dedi hiddetle. Ben de “Bana bir şey olmadı değil mi? Sapasağalam… hadi tamam tamamen sağlam olmasamda iyiyim ve burdayım. Ve hiçbir şey olmadı. Sen kendini düşün ayrıca. Ben kendim için kızgın kalabilirim istersem. Sen kendi bayıldığını düşün.” dedim. Bana tatmin olmuşçasına baktı. Kafasını tamam şeklinde salladı. Ve mektubu düzeltip adam gibi katladı. Ben de kendi mektubumu düzelttim ve çantama koydum.

Tao:

Ya bu Rana nasıl bu kadar saf olabiliyor? Nasıl hemen affediyor? Ölecekti az kalsın. Sadece 5 dakka zamanı kalmışmış ama buna rağmen kendisi sinirli değil bir de onun üstüne benimkini de yatıştırıyor. Ben niye bu kadar sinirliyim peki? Rana ‘ya bir şey olsaydı EXO grubu üyeleri elbetteki üzülürdü, ama ben niye bu kadar karşılık veriyorum. Jong İn’in verdiği tepki gibi. Off neler oluyor ya!

Hayallerinin Peşinde / #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin