Fark etmek

115 7 0
                                    

KyungSoo:

Rana’nın uyanmasını herkese haber verdikten sonra diğerlerine gelmemelerini söyledim. Nedenini sormalarına izin vermeden hemen geri döndüm. İçeriye yeni girmişti Jong İn ve konuşuyorlardı. Jong İn’in yüzünde yaşlar gördüm. Uçaktan beri ona sormak istediğim bir şey vardı ama hiç fırsat olmamıştı ki artık sormaya bile gerek duymuyordum. Bu çocuk bu kıza aşık olmuştu. Bunu kesinlikle kimse öğrenmemeliydi ve bunu onun kesinlikle yapmaması gerekiyordu. Halbuki kendisi söylüyordu ben kolay kolay aşık olmam diye. Şimdi ne olduda yabancı birisine aşık olabildi? İnanamıyordum ona! Ben bunları düşünürken içeriden bir çığlık geldi. Rana acıyla bacağını tutuyordu. Bana baktı sonra ikimize birden iyi olduğunu söyledi. Ben gittim oturdum. Beklerken 15-20 dakika geçmişti ki birden 2 hemşire Rana’nın yattığı odaya girdi ve Jong İn dışarı çıktı. Rana’ya baktım burnu kanıyordu ve bayılmıştı. Ama Jong İn korkmuş görünmüyordu. Sadece yorgun ve endişeliydi. Bir ara gülümsediğini bile gördüm. Ama çok iyi görünmüyordu. Çok uzun süredir ayaktaydı ve daha yeni yolculuktan gelmemize rağmen 1 damla bile uyumamıştı. Gözleri birden boş bakmaya başladı. Korkup yanına doğru yaklaştım. Elleri göğsünde bağlıydı. Tam iyi misin diye soracaktım ki elleri düştü, ayaklarının bağı çözüldü. Tam yere düşecekken tuttum onu. O sırada şansa luhan Hyung yanımıza gelmişti. Jong İni bayılmış görünce hemen hemşireyi çağırdı. Hemşire Jong İn’i hemen bi muayene odasına götürüp tansiyonuna baktı. Ve bi serum bağladı. Luha Hyung’a “Fazla aç, susuz ve uykusuz kaldığından bayılmış. Serumu bitince beni çağırın. Zaten o zaman kadar uyanmış olur,” dedi ve çıktı. Luhan Hyung bana baktı ve “Bu Jong In bu kıza aşık falan mı oldu?” diye sordu. İşte korktuğum soru geldi. Tamam Luhan Hyung kimseye söylemezdi ama onun gibi başkalarıda fark ettiyse. Mesela menejer veya makyözler… O zaman başımız derde girebilirdi. Çünkü Lee So Man’a (SM’in kurucusu) söyleme ihtimalleri vardı. Bu yüzden dikkat etmeleri gerektiğine söylemeliydim. En azından Jong In’e. Kontratını bozarsa o ve Rana için her şey bitebilirdi. Tamam, duygularına hükmedemezlerdi ama en azından bunu herkesin fark edeceği şekilde yapmamalılardı!Luhan Hyung ben bu sorunlarını düşünürken “Cevap vermedin?” diye sordu. Ben de düşüncelerimden çıkıp ona döndüm. “Evet, yani galiba. Ama bunu kimsenin kimsenin öğrenmemesinin gerekiyor. Biliyorsun, ikisi için kötü olur.” “Tabiki de kimsenin öğrenmemesi lazım. Ama bizim grup bu olaydan sonra bunu çoktan fark etti. Yani bizimkileri uyarmamız lazım. Özellikle menejere dikkat etmeliyiz,” derken menejer birden içeri girdi. Korkmuş görünüyordu. Bize baktı ve “Jong In niye o halde? O niye bayıldı?” diye sorular sordu. “Rana-shi ve Tao’nun geççirdiği kazadan dolayı korktu ve onların uyanmasını falan bekledi dolayısıyla zayıf düştü. Tansiyonu düşmüş sadece yorgunluk susuzluk ve açlıktan. Yani önemli bir şey değilmiş.” Diyerekten sakinleştirmeye çalıştık menejeri. Menejer rahatlayıp bir oh çektikten sonra bize dönüp “Jong In uyandıktan yarım saat sonra gideceğiz. Saat geç oldu ve program yarına kaydırıldı yani hepinizin orda uyuyup dinlenmesi lazım,” dedi. “Ya Rana-shi?” “Ha doğru Rana-shi. O birkaç gün burada kalacakmış yani onun yerine gelen diğer tercüman size yardım edecek. Yani sorun yok.” “Nasıl sorun yok? O bizim yüzümüzden o halde! Onu nasıl burada yalnız bırakabilirsiniz?!” diye bir soru yöneldi yataktan. Hepimiz yatağa doğru baktık. Jong In kızgın bir yüzle menejere bakıyordu. Bizde bir şeyin belli olmaması için hemen ardından “Evet! O bizim arkadaşımız! Hem de bizim yüzümüzden bu halde olan bir arkadaşımız. Nasıl onu burada tek bırakabiliriz?” dedik Luhan Hyung’la beraber. Menejer bize bakıp “Tamam bizim görevlilerden birini burada bırakırız, onu bekler,” dedikten sonra ben Jong In’i çaktırmadan cimdikledim susması için ve Luhan Hyung menejere “Tamam,” dedi ve menejer odadan çıktı. Biz Jong In’e dönüp kızgın kızgın bakmaya başladık. Luhan Hyung “Yakalanmayı bu kadar çok mu istiyorsun?” dedi. Ben “Rana’yı sevdiğini bu olaydan sonra bütün grup anladı. Yakalanırsan kontratının zarar göreceğini bilmiyor musun?” dedim biraz bağıraraktan. Bize bakıp “Siz neyden bahsediyorsunuz? B…ben ve R…Rana mı? Haha! İmkanı yok! Hıh, benim onun gibi yabancı biriyle ne işim olabilir ki?!” dedi kekeleyerekten. Sesinde korku olduğunu anlayabiliyorduk. “Boşuna saklamaya uğraşma. Zaten biliyoruz artık. Bize güvenebileceğini bilmiyor musun? Sen Menejerin veya başka birinin fark etmemesine dua et!” “Sevsem ne fark ederki? O beni sizin gibi biri olarak görüyor. Sadece arkadaşmışız gibi. Yanında ağlayan bizden başka biri olsa gine göz yaşlarını silerdi. O herkese böyle. Yani korkmanıza gerek yok.” Jong ın bunları dedikten sonra Luhan Hyung’la ben birbirimize bakıp kahkaha atmaya başladık. Jong In biz deliymişiz gibi bakıyordu. Biz sakinleşmeye çalışırken Hyung “Sen hala kendine gelmemişsin belli! Haha! Bu kadar belirginken sen nasıl gidip tam tersini anlayabiliyorsun? Haha!” dedi. Sonra ben Jong In’e dönüp “Neredeyse birbirinizin ağzına düşeceksiniz sen hala o beni sevmiyor diyosun!” dedim. Biz bunları derken Jong In şaşkın gözlerle bize bakmaya devam ediyordu. “Siz iyi misiniz? Ciddiyim. Kafanıza saksı falan mı düştü?” “Asıl senin kafana bir şeyler düşmüş. Hatta saksıdanda ağır bir şeyler. Neyse siz dikkatli olun yeter. Birbirinizi seviyor musunuz sevmiyor musunuz biz karışmayız. Siz sadece kendinizi işten attırmamaya bakın,” diye dedikten sonra sakinleşmeye çalıştık. Jong In’ e baktığımızda kıpkırmızı olmuştu. Yarım saat geçmişti ve artık gitmemiz gerekiyordu. Jong In çoktan Rana’nın yanına gidip menejerin dediklerini söylemişti. Ama Rana gülümsüyordu. Ben Jong In’i almaya gittim. Kapının dışındaki pencereden birbirlerine bakıyordular Rana’yla. Benim geldiğimi gördüğünde Rana bana selam verip gözünü Jong In’den uzaklaştırmaya çalıştı. Bizim bildiğimizi bilmiyor olduğu çok belliydi. Jong In arkasını dönüp bana baktı. Yüzü asıldı çünkü ben geldiğimde gideceğimizi anlamıştı. Rana’ya el salladıktan sonra dönüp gitmeye başladık. Giderken arkamı dönüp Rana’ya selam verdim. Bana gülümsedi. Önüme döndüm. Köşeden dönerken hızlıca tekrar baktım ve yanaklarındaki yaşı fark ettim. Jong In’e bir şey söylemedim üzülmemesi için. Arabaya bindik. Jjong In sürekli olarak camdan dışarı bakıyordu. Omzundan tutup sıktım sakin olması için. Bana baktı ve gülümsedi. Kalacağımız otele geldik ve menejer yarınki programı elimize verdi. Bugün programa çıkmadığımız için yarın çıkacaktık. Onun sonrasında da gezi programımızın yarısından çoğunu halledecektik. Hiç kimse bu programı sevmişe benzemiyordu ve Jong In’de buna üzülmüşe benziyordu. Menejere “Yarın hem programa çıkıp hem gezersek mahvoluruz. Uçağı bir gün erteleyemez miyiz? Zaten ondan sonraki iki gün hiçbir programda çıkmayacağız,” diye soru yönelttim. Menejerin aklına yatmış gibi duruyordu. “Olabilir. Bunu başkana sorarım.” diye cevap verince herkes çok sevindi, en baştada Jong In. Menejer bizimkilerin sevindiğini görünce gülümsedi ve “Hadi odalara!” dedi. Herkes odasına yerleşince akşam yemeğine indik. Yemeğimizi yedikten sonra menejer hemen uyumamızı yoksa uykusuz kalacağımızı ve bunun programda hiç iyi görünmeyeceğini söyledi. Bu yüzden hemen herkes yataklarına dağıldı. Gece saat 3 gibi mutfaktan ses geldiğini duydum. Kalkıp etrafıma baktıktan sonra Jong In’in yatakta olmadığını fark ettim. Mutfağa gidip baktığımda Jong In’in su içtiğini gördüm. Çok uykulu görünüyordu. Ben de gidip su içtikten sonra Jong In’e “İyi misin?” diye sordum. Bana baktı ve “Evet iyiyim. Neden kötü olayayım ki? Yarın sadece programa gideceğiz ve hastahaneye gidecek vaktim olacak,” dedi. Ben de gülümsedim ve onu yatağa doğru çekiştirdim şakalaşırcasına. Yataklarımıza yattık. Uyumadan hemen önce Jong In’e baktım. Yüzünde ne mutlu ne de üzgün bir yüz ifadesi vardı. Daha sonrasında gözlerimi kapayıp uyudum.

Jong In:

Yarın her şey güzel olacak!

Hayallerinin Peşinde / #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin