"Yapmayın! Yapmayın! Nolur yapmayın" böyle bağırarak uyandım rüyamdan. Düzeltiyorum; kabusumdan. Gördüğüm kabusta Dize vardı. Dize'yi gözümün önünde çarmıha geriyorlardı. Ah! Aklıma takıldı işte. Dize'nin sert ve ciddi kişiliğinin ardında bu kadar şey yaşaması yatıyordu. Çok üzülüyordum. Öbür kızlar gibi eğlenememiş. Eğlenemeyince eğlenmeyi de istememiş ve eğlenmekten de nefret etmiş. Hep o piçler yüzünden! Kim bilir kaç kez intihara kalkışmıştır. Düşünmesi bile....korkunç! Annesi doğduğu gün ölmüş. Bu, Dize'de 'annem benim yüzümden öldü.' Algısının oluşmasına sebep olmuş. Belki...annesinin doğumuna giren doktor onlardan biriyse...of! Ama ben asla Dize'nin yanından, ona destek olmaktan vazgeçmeyecektim.
•
"Günaydın oğlum."
"Günaydın anne." Kahvaltıya geçmiştik. Hâlâ aklımda gördüğüm kâbus vardı. Allah'ım sen koru. Dize'ye bir şey olmasın. Gerçi ben varım. Yani ben olmasamda bir sürü korumaları var...
•
"Oğluşum. Dün ki kız hakkında bilgi istiyorum. Dökül bakalım."
"Ne gibi anne?" Ah..annemle uğraşamazdım bide ya...
"Kız nereli? Mesela."
"Bilmiyorum."
"Nerede yaşıyor?"
"İlerkimizde ki villa da."
"O kocaman evde o mu yaşıyormuş! Vay. Zenginler o zaman."
"Çok."
"Annesiyle falan tanıştın mı?" Bu sözü karşısında zor yutkundum. Anlatsa mıydım?
"Ben gidiyorum."
"Nereye? Sorumun cevabını almadım?"
"Dize'nin yanına."
"Tamam oğluşkom." Dize'nin yanına diyince hemen yumuşadın tabii Tülin Sultan.
•
Dize'nin evine doğru yürümeye başladım. Çok mu hızlı gidiyordum? Daha yeni yeni arkadaştık. Çok ta samimi değildik. Ama vazgeçmek için çok geçti. Evinin önüne gelmiştim bile. Kapılarının zilini çaldım. Hizmetçi biri açtı.
"Kime bakmıştınız?"
"Ben Dize'nin arkadaşıyım." O sırada Burcu geldi.
"Oo merhaba. Buyur." Dedi ve beni içeri davet etti.
"Teşekkürler." Salona geçirdi beni. Kuzenlerinin az önce çıkmış olduklarını öğrendim.
"Dize nerede acaba?"
"Dize, ateri odasında. Oyun oynuyor." Ateri odası.
"Şey, nerede acaba?"
"Gel benimle." O fevkalade evlerinin üst katına çıktık.
"İşte. Dize bu odada." Dize oynuyordu. Dövüş oyunu. Onu izledim. Round'u bitti. Kanepeden başını geriye yasladı. Geriye yaslayınca beni gördü. Çatık kaşlarıyla ve keskin bakışlarıyla bir süre baktı.
"Merhaba Dize." Bu sefer ayağa kalktı ve yanıma geldi.
"Geleceğinden haberim yoktu."
"Haber vermedim. Müsait değilmisin yoksa."
"Niçin geldin?" Aferin Umut. Ne diyeceksin şimdi.
"Iıı ş-şey öylesine."
"Hım." Dedi ve merdivenlere doğru gitti.
"H-hey nereye Dize. Tamam rahatsız ettiysem kusura bakma, giderim." Durdu. Yanıma yaklaştı. Usanmış gibi bi hâli vardı. Kendi kendime kendimi suçladım.
"İstersen git. İstersen kal."
"Kalırsam ne yapabiliriz."
"Ateri."
"İyi fikir. Eğlenceli olur." Ben gülüyordum. O gülmüyordu. Şimdi de az önce çıktığı odaya doğru yeniden yürümeye başladı. Ben de onu takip ettim. Ateri konsolunun önündeki koltuğa oturduk. Yanıma bi kaç oyun getirdi.
"Seç birini."
"Az önce oynadığın olur."
"Adı Tekken."
"Her neyse." Oyunu koydu. Kumandalardan birini verdi.
"Nasıl oynandığını biliyor musun?"
"Özet geçsen yeter."
Oyunu kısaca anlattıktan sonra kavradım. Bi kaç kez tekli oynamama izin verdi.
"Bol şans."
"Sanada Dize." Oyun başladı. Hararetli geçti diyemem. Ustalaşmış.
•
"Cidden çok iyisin. Hiç bi raund'u alamadım."
"Sağol. Atıştırmalık bir şeyler için aşağı gel."
Merdivenlerden aşağı inerken bir oda dikkatimi çekti. Diğer odalara göre çok garip bir kapısı vardı.
"Dize."
"Efendim."
"Şu oda..Ne odası? Ne var içinde?"
"Seni ilgilendirmez." Biraz kalbim kırılmıştı sanki. Ama aldırmamalıydım. Dize böyle cevaplar verebilirdi. Buna alışmalıydım. Eğer alınırsam, ona küserim. Ona küsersem, bu Dize'nin umrunda bile olmaz. Bu Dize'nin umrunda olmayınca barışmak için çaba sarf etmez. Yani ; sonuçta ben kaybederim..
•
Dize'yle mutfağa geçip atıştırmalık bir şeyler istedik.
"Dize."
"Hı?"
"Senin odan da siyah mı?"
"Evet."
"Belieber'sın galiba?"
"Çok koyu Belieber'ım."
"Belki sırf bi oda Justin için ayırmışsındır." Biraz dalga geçerek söyledim.
"Ayırdım zaten."
"Vay. Göstersene."
"Çok merak ediyorsun. Her işe maydonozsun." Alınmam gerekirdi ama gülerek söylediği için alınmadım.
"Takip et beni."
"Tamam."
•
"Oha..gerçekten..baya koyu Belieber'sın." Justine ayırdığı oda da duvarları hep Justin'in fotoğrafları almış. Bebekken ki hâlinden şimdi ki hâline kadar. Vitrinde ise çıkardığı tüm albümler. Vitrinin yanında ki dolapta Justin kıyafetleri. Bi sehpanın üzerinde Dize'yle olan fotoğrafı ve imzalı bir fotoğrafı.
"Demek Justin'i gördün he."
"Evet."
"Odan. Güzel. İdölünü çok seviyorsun."
"Sevdiğim insanları çok severim. Ondan pek sevdiğim insan yoktur." E tabi bu cümleyi duyan gerizekâlı ben :
"Ben sevdiğin insanlar arasında mıyım? Yani arkadaş olarak" bir süre bana baktı. Neden böyleyim bilmiyorum. Kızı da usandırdım kendimden. 'Hayır' diyebilirdi. Çok büyük bir ihtimal. Üzülürdüm. Ama ben onu severdim. Çok şey yaşamış. Ona güzel bir hayat yaşatmak için elimden geleni yapardım. Ama sorun şu ki... Güzel bir hayatı artık Dize istemiyor...
"Bu soruna cevap vermeyeceğim. Böyle sorular sormamalısın." Kalbim bi garip oldu. Niye olduysa artık. Ağlamak istedim. Ama sorun bendeydi. Dize'nin nasıl biri olduğunu, vereceği cevapları bildiğim hâlde ona böyle sorular soruyordum. Böyle soru sorarsam kalbimin paramparça olması işten bile değildi. Dize'nin insanlardan nefret etmesi o piçler yüzünden di. Ailesine yaptıkları... eğlenmeyi, pembe giyinmeyi onlar yüzünden sevmiyordu belki. Onlar yüzünden intihara kalkışmıştı. Onlar yüzünden sert olmayı seçmişti. Onlar yüzünden, siyahı seçmişti..
•"Daldın gittin. Hadi, mutfağa."
"Geliyorum." Odanın kapısını kitleyip mutfağa geçtik. Hizmetçi bir şeyler hazırlamıştı. Beraber yedik.
"Teşekkürler. Güzel bir gündü benim için, Dize."
"Umut."
"Efendim." Çok heyecanlandım. Acaba niye
"Bir daha gelmeden haber ver lütfen."
"Nasıl verebilirim? Gerçekten üzgünüm."
"Numaranı ver. Akşam mesaj atarım. Kaydedersin numaramı." DUR! NUMARASINI VERECEK!
"D-Dize. B-ben g-g-"
"Önemli değil." Yüzüme bakıp güldü. O gülünce bende güldüm
"O-o zaman görüşürüz."
"Tamam. Şaşkınlığını atlat artık." Güldürmüştüm onu. Onu mutlu görünce bende mutlu oluyorum.
"Tamam. Görüşürüz. Kusura bakma haber veririm bir daha ki sefere. İyi akşamlar."
"Sanada Umut." Dize'nin villasından ayrılıp eve doğru yürürken çok mutluydum. Sırıtıp duruyordum. Hâttâ bir keresinde 'Bana numarasını verdi ulan! Numarasını verdi!' Diye bağırdığımı hatırlıyorum. Dize beni benden almıştı. Çok mutlu etmişti beni. Hâyâlim Dize'yle dost olmaktı ve ona da adım adım gidiyorduk. Daha zor olacağını, benimle arkadaş olmayacağını düşünmüştüm ama tam aksine samimi arkadaş oluyorduk. Allah'ım, sana şükürler olsun! Binlerce kez!
•
"Oğlum. Aç mısın?"
"Hayır anne. Dize'lerde yedim."
"Dize'den konu açılmışken,-"
"Anne, lütfen. Yoruldum zaten ben odama geçiyorum."
"Bu sefer kaçabilirsin belki ama yarın gene soracağım, Umut Bey."
"İyi geceler Tülin Hanım."
"İyi geceler."
Ucuz atlatmıştım. Bide anneme anlatamazdım. Çünkü konuyu nereye çekeceğini iyi biliyordum. Merdivenlerden çıktım ve odama geçtim. Yorulmuştum, ama bu tatlı bir yorgunluktu. Bunları düşünürken telefonuma gelen mesaj sesiyle irkildim. Mesaj aynen şöyleydi :"Dize ben." Sadece bu yazıyordu! Allah'ım! Artık bende numarası vardı! B-bunu hiç tahmin etmemiştim. Yani.. ben arkadaş olacağımıza bile inanamazken... ama çok mutluydum.
"Umut bende."
"Pardon, sizi Hakan sanıyordum zaten." Güldüm bu cümlesine.
"Heyecanlanınca bana böyle oluyor. Pardon Dize Sultan."
"Dize yeterli." Of ya. Dize şakalaşmaya gelmiyordu. Bunu bile bile demiştim.. çünkü ben gerizekalı Umut'tum.
"Dize. Özür dilerim saçma davranışım için ve teşekkür ederim, bugün için."
"Tamam Umut. İyi geceler."
"İyi geceler."
Allah'ım! Bi insan bir mesaja en fazla ne kadar sevinebilirse o kadar hatta ondan daha çok sevinmiştim. Çok mutlu ve şaşkındım. Neyse bugün Dize'yi ateri oynarken gördüğüm hâli gözümün önüne geldi. Çok tatlıydı. İyi ki varsın, Dize..*Yorum yapıp, oy verirseniz çook mutlu olurum. Sizi çoook seviyorum.♡*