"Of Umut off!! Kalk şu yataktan! Amma tembelsin! Senin bu tembelliğin yüzünden geç kalacağızz!!" Beni uyandıran annemin bu sözleriydi. Kıyameti koparıyordu âdeta. Tabi ya! Bugün teyzemin düğünü vardı! Düğünleri hiç sevmem. Biraz şansımı deneyim dedim ;
"Anne, gelmeyeceğim ben. Git sen. Nefret ederim düğünlerden, biliyorsun!" Çok yanlış bir diyologdu bu ağzımdan çıkan kelimeler.
"Ne demek gelmiyorum ben beyefendi! Kaldır o poponu derhal hazırlanıp aşağı in!!"
"Anne nolursun ya. Gelmemem daha iyi zaten! Ayak bağı olmam oralarda."
"Allah seninle evlenecek kıza sabırlar versin!" :)
"Bu demek oluyor ki, gelmiyorum."
"Hayır beyefendi. Yanlış cevap. Derhal aşağı iniyorsunuz."
"Off!!! Bıktım yemin ederim!!" Çok hiddetli bağırmıştım. Sabah sabah. Bide düğüne gideceğiz. O kadar yolu bir kaç saatlik gereksiz şey için harap edeceğim, üzücü.
"Bana karşı gelecek kadar büyümediniz, Umut Bey! Hiç de büyümeyeceksiniz! Derhâl o yataktan kalk! Uyuşuk!"
"Tamaam!!" Söylene söylene kalktım yataktan. Şu düğünler kadar başka bir şeyden nefret etmem. Keşke hiç bir şey yapmadan evlenebilsek. Kendi düğünüme bile; yerime başka birini göndereceğim, o derece yani!
Üstümü çıkarıp koyu mavi bir gömlek ve pantolonumu giydim. Tabii bir de papyon. Papyon benim olmazsa olmazımdır. Saçlarımu düzelttim ve bir 'off' daha çektim. Bıktım. Bıktım!
Merdivenlerden aşağı inerken hâlâ söyleniyordum. Annem yüzünü buruşturdu ve gözlerini büyüttü.
"Bu, semt kıyafetlerinle gitmeyi düşünmüyorsun herhalde!"
"Gayet tabii. Bunları giydim ve çıkartmayacağım. Zaten bu düğüne beni zorla peşinden sürüklüyorsun! Lanet olsun!"
"Orada bir durun Umut Bey! Ağzınızdan çıkanları kulağınız duysun." Gözlerimi devirerek cevap verdim.
"Hadi!"Arabamızla yoldan giderken Dize'nin evine baktım. Ev, çok şanslı. Bazen bir ev olmak ister insan. Sesli bir şekilde çıkmıştı herhalde ağzımdan 'ahh' kelimesi.
"Sen çok aşıksın bu kıza hee." Evet.
"Ha-hayır. Anne."
"O sana aşıkmı peki?" Boğazım. Yanıyor. Gözyaşlarım her an akacakmış gibi. Nefeslerim çıkmıyor. Titriyor her yerim. Duruyor kalbim. Kesiyor kan pompalamayı. Artık yoruldum der gibi. O yoksa atmam der gibi. Ya benim açılmam gerekiyor Dize'ye ya.
"Anlaşıldı. Boş ver. Yani bekle biraz. Sana aşık olacaktır yavruşum." Artık annemden gizleyemeyeceğime karar verdim.
"Olur değil mi anne? Sever beni?" Sesim titrek çıkıyordu. Çok acı çekiyordum. Çok. Annem bu hâlimi görmüş olacak ki şefkatle baktı bana. Okşadı yanağımı.
"Tabikii oğlum. Senden iyisini mi bulacak." Güldüm.Sonunda düğün yerine gelmiştik. Iyh. Keşke yanımda sen olsaydın Gamzelim. O zaman burası şenlenirdi işte.
"Of anne ya. Gitmek istemiyorum o cehenneme." Parmağımla düğün yerini gösterdim.
"Tövbe estağfirullah!" Bilin bakalım ne yaptım? Kulaklığımı taktım ve kısa bir selamlaşmadan sonra annemle yerimize geçtik. Salon çok gürültülüydü. Bende kulaklığımı taktım. Ve Dize'ye yazmaya başladım. Bu lanet olası şey anca böyle geçerdi çünkü.
"Selam Dize."
"Selam."
"Naber?"
"Aynı. Senden?"
"Aynı derken?"
"Normal. Adamlarla uğraşıyorum. Senden?" Piç kuruları. Onu meşgul ediyorlar. Hepsini sikesim var.
"Bende de durumlar benzer. Kötüyüm."
"Hayrola?"
"Kötü hayır bu kötü. Ya da körtalih. Ne dersen artık!"
"Noldu söylesene!"
"Düğündeyim."
"Anlıyorum."
"Saçma geldi değil mi? :/"
"Hayır. Bende nefret ederim düğünlerden." Ne! Durun bi ölmem lazım! Oha! Ortak noktamız var!!.
"Hadi canım!"
"Gerçekten. Beni zorla götürürlerdi. Kuzenlerim ve anneannem hep. Onlara çok kızardım."
"Ah Dize. Durumlar aynı. Annem tarafından buraya sürüklendim. Keyifsizim."
"Lanet olası düğünler!"
"Lanet olsun!" Gülüyordum. Beni keyiflendirdi.
"Beni keyiflendirdin."
"Sevindim."
"Sence mutlu olmayı hakediyor muyum?"
"Dostum, düğün seni çok bozmuş."
"Evet Dize. Çok bozdu. Yanıma gel." Dur! Ne yazdım ben!! Of! İyice aklım gitti!
"Y-yani keşke yanımda olsan. Eğlenceli geçerdi o zaman."
"Ben gelince düğün eğlenceli olacak öyle mi?"
"Evet Siyah. Evet. Sen gelince.."
"Sanmıyorum." Ve bir hayal kırıklığı daha. Onu istememe olanak vermiyor. Ah kalbimi karartan siyah! Seviyorum seni.
"Aynen öyle olacak, Dize. Bana inanman için her şeyi mi verirdim."
"İnanıyorum. Güveniyorum sana."
"Ama bu dediğime inanmadın."
"Çünkü ben birilerini eğlendiremen, güldüremem. Ben değerli değilim. Sıkıntı sende yok yani." Ne diyorsun sen. Sen benim kalbimsin. Hayatta yaşama isteği veren Siyahlıksın. Nefesimsin. Kaybetmekten korktuğum, sevgilimsin.
"Bir daha böyle bir şey söylersen ağzına kara biber sürerim!"
"Tamam abla."
"Anne deseydin daha iyi olur-"
"Üzgünüm gerçekten çok üzgünüm. Anne konusunda hassas olduğunu unuttum bir an. Gerçekten çok kızıyorum kendime. Affet noluur.."
"Sorun değil."
"Hokka demedin. Sorun işte. Of ya. Küsme nolur."
"Ooff Hokka of. Çenen düştü gene. Biraz rahat bırakayım da düğüne katılmak zorunda kal. Düğüne katılmak zorunda kalınca da o çenen kendiliğinden dikilsin. Bir daha da sana küstüğümü söylemesin. Hokka."
"Tamam:) dur gerçekten bırakacak mısın beni bu cehennemde tek başıma?!" Tek başıma mı yanayım bu sevda ateşinde?
"Gittim bile. İyi eğlenceler Hokka:)"
"Tamam Siyah:/" onunla böylesine kısa yazışmışken bile, beni ne kadar mutlu ettiğini anlatamam ki ben. O, bana iyi geliyor. Keşke hep böyle olabilsek. Ama bu arkadaşlık, aşkımı itiraf ettiğim gün, son bulacaktı. O da beni sevmezse ne mi yaparım? Beni zaten sevmiyor da, sevmediği gibi bana küserse, ben ölürüm. Ben biterim. Yanarım. Bu, Umut Şahin'in sonu olur.
"Ya vakit hiç geçmiyor. Yalvarırım bir şeyler söyle." Bir şeyler söyle.
"İyi de daha çıkalı çok az oldu." Evet, çok az oldu. Ama ben seni özledim. Hâlâ da özlüyorum. Çünkü ben sana aşığım.
"Evet. Normal hayatta ki 1 saniye burada 1 yıla bedel küçük hanım." LANET OLSUN! KENDİMİ KAPTIRIP KÜÇÜK HANIM DEMİŞİM YA LA!
"Haha. Aynen. Bu arada küçük hanım...?"
"Kendimi kaptırmışım. Pardon Siyah."
"Konu aç dedin. Nasıl gidiyor düğün:)"
"Yaa Dize!"
"Tamam tamam. Şakaydı."
"Dize bir şey merak ettim."
"Evet?"
"Doğumgünün ne zaman?"
"Bilmem."
"Nasıl yani?"
"Doğduğum gün, annem ölünce, doğumgünümü not etmedim. Kutlamıyorum da." Ah Dize. Nasıl unuturum. Nefret ediyorum kendimden. Sana bunu hatırlattığım için. Bağışla.
"Çok üzgünüm. Unuttum. Ahmak ben işte."
"Boş ver. Alınmadım. Seninki ne zaman?"
"21 Ağustos."
"Hım."
"Dize."
"Efendim?"
"İltifata girecek ama."
"O zaman sus."
"Ama çok ta girmez."
"Çenenden kurtuluş yok. Söyle bakalım."
"İyi ki varsın."
"Sen iyi ki varsın."
"Dize, sen bana derdin 'kendini değersiz hissetme' diye. Ama sen kendini öyle hissediyorsun. Oyun bozanlık yapıyorsun Dize. Sen değerlisin. Dize. Benim değerim varsa, başkalarının değerine ihtiyacın da yok zaten. Ben seni herkes yerine severim." Evet. Yazmıştım. Artık anlarsa anlasın onu sevdiğimi. Yetti artık. İçimi kemirip duruyor bu aşk.
"Sağolasın Umut. Romantikleştin:)"
"Sen benim için çok değerlisin, Dize. Hemde en değerlisin biliyor musun?"
"En değerli olduğumu bilmiyordum."
"Artık biliyorsun işte. Benim için bu dünya da ki en değerli şey sensin. Seni kaybedersem biterim."
"Sende değerlisin benim için."
"Dize, sen bana asla küsmessin değil mi? Beni hiç bırakmassın? Ne olursa olsun? Değil mi Dize? Sen benimle küsersen gerçekten çok kötü olurum, yaşayamam Dize." Gaza geldim. Ama ona aşık olduğumu söylemeyeceğim. Şimdi olmaz.
"O nasıl söz. Asla küsmem sana. Merak etme. İyi bir dostsun. İyi bir dost kaybetmek istemem." Dost.
"Evet, DOST. Dize bir şey daha, en iyi arkadaşlarından biri sana aşık olduğunu söylese, ne yaparsın? (Ben değilim çünkü ben senin arkadaşın değil, dostunum:))" Artık çok belli ettim.
"Ona aşıksam, bende seni seviyorum derim. Değilsem, küsmem. Arkadaş olarak devam ederim. Küsmem. Aşık olmak günah değil sonuçta." Oh be. Yüreğime su serpildi. Yüreğimde ki öküz kalktı. Ama şu cümlelerinden sonra içim bıçaklandı resmen :
"Umut, bana aşık mısın?"