"Günaydın. Siyahım."
"Günaydın Hokkam." Hokkam.
"Nasılsın Dizem?"
"İyi sen."
"Çook iyi çook."
"Aa noldu?"
"Nasıl noldu?"
"Basbaya noldu?"
"Dün, beni sevdiğini söyledin."
"Ee,"
"Ee si işte mutluyum. Aşık olduğunu düşünmüyordum."
"Ben senin ilk baştan beri bana aşık olduğunu biliyordum Umut."
"Nereden biliyordun?"
"Söylemem. Meslek sırrı. Ha bu arada bir daha beni görmek için yalan söylemene gerek yok."
"Ne yalanı?"
"İngilizce ve sınavın için gelmiştin bana, güya. Benimle vakit geçirmek için geldiğini söyleyebilirsin." A-ama. Nasıl biliyor ki? Haah, ben de şaşırıyorum. Şaşırmamalıyım.
"Iı. İnkâr etmeyeceğim. Doğru çünkü. Ama nasıl biliyorsun bu kadarını da anlayamıyorum."
"Anlarım ben."
"Dize."
"Evet?"
"Seni seviyorum. Çok."
"Bende seni seviyorum. Çok."
"Ya hâlâ şoktayım ya."
"Atlat artık şu şokluğu."
"Şokluğumu atlatınca sana geleyim mi?"
"Gelebilirsin. Ama bugün. İşim var yarın."
"Hee bide şu adamları konuşmak istiyorum. Geldiğimde konuşuruz."
"Ne adamı Umut. Boş ver sen. Benim kontrolüm altında."
"Saçmalama."
"Başın belaya girecek. Olmaz."
"Girsin. Senin girmesi daha mı iyi olur?"
"Evet."
"Hayır!"
"Geldiğinde konuşuruz."
"Tamam." Sabah ki konuşmamız da böyleydi. Bugün ona gideceğim. Bunun dışında, o adamlar hakkında konuşmamız gerek. Ama o bunu istemiyor. Hâlâ aynı. İnatçı şey!Evden dışarı çıktım ve okula yürümeye başladım. Yolda görürüm diye bakındım ama nerde. Uçmuş çoktan. Yoktu arabaları. O ihtişamlı evlerinin kapısına baktım. İlk sarıldığımız yere.
Sınıfa girdiğimde Dize yoktu. Ama Burcu vardı. Endişeleniyorum. Hayır! Lütfen!
"Burcuu, gene mi gitti yoksa??" Burcu şaşırarak baktı yüzüme. Çok telaşlıydım. Kalbim hızlı atıyordu, baya.
"Umut neden bu kadar telaşlısın?! Geldi işte!" Arkamı dönmemi istedi parmağıyla. Bende baktım. Hanımefendi yeni geliyor. Burcu'ya görüşürüz deyip hemen yanına fırladım Dize'nin.
"Dize nerelerdesin sen?! Ödüm koptu!" Gözlerini büyüttü. Usanmış gibi duruyordu. Ama ben çok merak ediyordum.
"Geldim işte, buradayım." Yanına oturdum ve sarıldım.
"Çok merak ettim." O da sarıldı. Her zaman ki gibiydi sarılışı. Kısa. Doğal.
"Abartıyorsun."
"Bir kere Los Angeles'a gittiğinde ne kadar üzüldüğümü bir bilsen! Hiç abartmıyorum! Çünkü seni seviyorum. Çok."
"Bende. Ama ikide bir deme şunu."
"Tamam. Üzgünüm. Okuldan sonra sendeyim."
"Tamam. Gereksiz konuları konuşmamak kaydıyla." Hangi konulardan bahsettiğini anlamıştım. Çok inatçı çok! Ama ben daha da inatçıyım güzelim:)
Sıradan kalktım ve yüzüne doğru eğildim ;
"Sen öyle san." Dedim ve koşarak sınıftan çıktım. Aklımca geldiğimde unutacaktı. Hayır, tabikii öyle bir şey olmayacak. Hem açım. Kantine gidiyorum. Acaba tepkisi nasıl oldu. Keşke görebilseydim.
•
"Yeniden merhaba Dizeciğim." Tek kaşını kaldırıp bana baktı.
"Niye kaçıp gittin yahu?" Cevap verme diye. Şimdi geldi aklıma. Onu öpüp de kaçsam daha iyi olmazmıydı! Olur du.
"Açtım. Kantine indim."
"Koşarak mı?"
"Evet."
"Kandıramazsın beni Umutcuğum. O konuları konuşmayacağız." Umutcuğum dediğine sevineyim mi, bu kadar inat olmasına üzüleyim mi bilemiyorum.
"Konuşacağız Dize."
"Konuşmayacağız!"
"Konuşacağız!" Olası bir tartışmayı sınıfa giren hoca önledi."Hadi gidelim." Okul serüveni bitmişti. Elimi ona doğru uzattım. Tuttu o da. Çok güzel bir rüya. Umarım hiç uyanmam.
"Umut, bak. Senin sandığının aksine sadece onlarla uğraşıyorum ben. Bir sürü adam falan yok. Onlar giderse gelmez başkaları. Endişelenme."
"Yahu Dize, nasıl endişelenmeyeyim! Sana bir şey yapacaklar diye ödüm kopuyor her saniye!" Yutkunup cevap verdi:
"Yapacaklar Umut." Bir an duraksadım. Elimi çektim ve iki elimle omuzlarını tuttum. Gözlerim seğiriyordu hafiften. Yutkundum ve ;
"Yapamazlar Dize. Hiç bir şey yapamazlar. Tamam mı? Ben yanındayken hiç bir şey yapamazlar sana. Hiç kimseye dokunamaz o piçler." Bir cevap beklermiş gibi gözlerine baktım meraklı meraklı. O da gözüme bakıyordu. En sonunda cevap verdi.
"En sonunda..yapacaklar Umut. Onlar ölecekler, ben ise..." kafamı hayır der gibi salladım ve onu kendime sardım. Saçlarını koklayarak :
"Hayır. Hayır. Ben doğrusunu söyleyeyim, onlar ölecek. Biz de mutlu olacağız. Sonsuza kadar." O da fısıldadı kulağıma:
"Peki. Ölmeyeceğim ben. Asla. Yani öleceğim tabikii ama onların elinden olmayacak bu. Hadi topla kendini." Ondan ayrıldım ve omzuna vurdum hafiften.
"Tamam siyahım. Hadi kahve içelim. Nescafe."
•
Dize'yle beraber kahvelerimizi içtik.
"Şey, Dize." Yüzüme baktı. Hiç olmadığı kadar masum görünerek. Masumluğunu sevdiğim siyah.
"Efendim."
"Anlatmak istediğin herhangi bir şey var mı?" Kafasını bir yandan sallarken cevap verdi.
"Hayır yok."
"Peki, onlar seni rahatsız ediyorlar mı?"
"Bu konu açılmayacak demiş-"
"Dize! Nolursun! Biz sevgiliyiz. Beni üzmek istemiyorsan, söyle."
"Aslında pek fazla rahatsız etmiyorlar. Ama bu onların ölmeyeceği anlamına gelmiyor."
Yanına biraz daha yaklaştım. Aramızdaki mesafe kapanınca en sevdiğim yerine minik bir öpücük kondurdum. Boynuna. Tam da beninin olduğu yerden. Öptüm. Biraz utanmıştım ama. Sanırsam ilk öpücük olduğu içindir.
"Peki Dize. Sana bir şey olmasında." Böyle deyip omzuna yasladım başımı. Ve uykunun beni ele geçirmesine izin verdim.