Uyandım. Gene düşünüyorum. Onu. Kafam sorularla dolu. Beni sevmeyecek, o hâlde neden benim için endişelenip bana umut veriyor ki? Belki, gerçekten umut vardır. İmkansız olay değil ki. O da bana normal bir insanım, aşık olabilirim demişti. Yaşasıın! E peki? O aşık olacağı kişi ben olabilir miydim? Ne kadar imkânı vardı bunun? Ama şu kesindi. Ona sırılsıklam âşık olmuştum. Korkuyordum bundan..çünkü ona âşık olduğumu duyduğunda bana kırılacaktı. Nedenini bilemezdim. Ne de olsa âşık olmak günah falan değil di. Ama..ben..arkadaşının ona aşık olduğunu duyduğunda. Of ya. Allah'ım..neden. Neden ona aşık oldum ki. Arkadaş olarak devam edemez miydim? Onunla bu kadar samimi olan sınırlı kişiler arasında yer alıyordum. Bu, benim için çok önemli bir şeydi. Hayır. Kaybedemem onu.
"Günaydınlar Siyah."
"Günaydın Hokka."
"Nasılsın?"
"Uykuluyum."
"Ben mi uyandırdım yoksa?" Eğer ben uyandırdıysam söverdim kendime. Uykusundan mahrum mu bıraktım? Of salak ben.
"Hayır."
"Bana doğruyu söyle ki kendimi söveyim."
"Bunu niçin yapasın ki? Değersiz hissetme kendini." Yaa. Al işte. Gene yapıyor. Umutlandırıyor. Ya bir şey diyeceğim. Söz çok fazla umutlanmayacağım ama biraz umutlanıyordum artık. Sevebilir belkii beniii..
"Bana değer mi veriyorsun?"
"Sana değer veren insanlar var, Annen."
"Ya sen?" Nefes alamaz oldum. Cevabını bekliyorum. Hayati sorunun cevabını. Beni terleten sorunun cevabını..
"Bende Umut. Burada ki tek arkadaşım sensin. Sen değerli olmazsan kime vereceğim ki bu kadar değeri:)" Belli ki şu an mutlu. Bunu yazdığına göre. Amaa sonuç olarak bana değer veriyor.
"Çenemden kurtulmak için uydurmuyorsun değil mi?"
"Güvenmiyor musun?"
"Haayıır. Ben sana tabikii güveniyorum. Ama ben çenesi düşük bi herif olduğum için, sorma gereği duydum."
"Çenenden kurtulmak için söylemedim Hokka. Görüşürüz."
"Görüşürüz Siyahım." Sabah sabah bu konuşma bana çok iyi geldi. Bana iyi geliyorsun, Dize. İyi geliyorsun bana, Siyahım. Siyahım demişken, siyahım dediğimde bunu iltifattan saymadı. Haha. Belki.. artık böyle biraz iltifat etmeme izin gösteriyordu. İlerleme kaydediyordum. Onun da beni sevebileceği konusunda olanaklarım artmıştı. Umutlarımda. Seviyorum onu. Kimsenin sevemeyeceği gibi, seviyorum onu; kimseyi sevmediğim gibi.
Seviyorum seni, siyah. Ya ondan uzak duramıyorum ya. Sürekli onunla yazışmak, sürekli onu güldürmek, istiyorum. Acaba, gerçekten bu hayallerim gerçek olacak mı? İnşallah.Merdivenlerden indim ve annemin yanına gittim. Dün ona hediye ettiğim abiyeyi ve Dize'nin hediye ettiği takı setini takmıştı.
"Nasıl olmuşum?"
"Çok güzel olmuşsun anne."
"Sağol canım. Hediyeni çok beğendim. E tabi Dize kızımın verdiğini de. Yalnız, çok pahalıdır bunlar. Keşke bu kadar zahmet etmeseydi."
"Napabilirim ki anne. İnsan zengin olunca.."
"Sanki biz zengin değiliz!"
"Dize'nin zenginliği yanında fakir kalırız ama Tülin Sultan. Hadi kabul et." Annem düşmancıl bakışlar attı.
"Ben tüm bu zenginliği senin iç-" annemi kucaklayıp öptüm. Konunun nereye gideceğini bildiğim için.
"Ben çıkıyorum."
"Ders çalış biraz oğlum."
"Anneciğim, söz. Dışarıda fazla oyalanmayacağım zaten. Geldiğimde doğru ders." Annemi bir kez daha yanağından öpüp çıktım. Hayır, Dize'ye gitmiyorum:) bu sefer ona gitmeyeceğim. Dolaşacağım sadece. Ama onu düşüneceğim.Evden çıktım. Yürüyorum. Nereye gittiğimi bilmiyorum. Keyifli keyifli yürüyorum. Evet, uzun bir aradan sonra havam gene güneşli. Çünkü bugün Dize'ye karşı umudumun olduğunu garantiledim. Bugün ki yazışmalarımız:)
Vay! Bu ne şans! Dize çıkmış evlerinden. Gidiyor bir yere. Hayat bizi karşılaştırıyor işte Siyah:) kaderimiz beraber yazılmış mı dersin?
"Hey Siyah. Naber? Nereye böyle?" Dönüp bana baktı. Gene ciddi ciddi. Yani o kadar konuşmadan sonra bile ciddi kalıyorsa bana karşı, Dize'den her şeyi bekleyin.
"Bir yere gidiyorum."
"O yer neresi işte?" Gören de sanır ki sevgilisiyim. :)
"Sanane." Sinirli baktı biraz. Bende biraz kırıldım. Ama her şeyi ben yapıyorum. Benim ne haddime ona karışmak.
"Peki. Görüşürüz o zaman." Sesimin burkuk çıkmasını engelleyemedim. Üzgündüm. Ta ki şu cümlesini duyana kadar :
"Kırdıysam üzgünüm, Hokka. Görüşürüz acelem var da." Bunu diyen sen ol da, hep görüşelim Siyah.
"Görüşürüz, Siyahım. Kusura bakmadım. Dikkat et kendine."
"Sana bir türlü öğretemedim, benim için endişelenmemeni." Ne yapayım, Dize? Endişelenmememi mi istiyorsun? Bunu bekleme benden. Ben, seni seviyorum. Hep kalbimdesin sen benim.
"Öğretemeyeceksin de Bayan Siyah." Dedim ve dil çıkardım. Ve bir kahkaha. O da gülmüştü. İşte her zaman ki hâlimiz.
"Hâdi, görüşürüz."
"Baay." Evinden çıktı ve arabasına bindi. Korumalarıyla bir yere gidiyordu. Adamlarla karşılaşsa bile ona bir şey yapamazlar.Yürüyorum. Nereye mi? Ona ilk tutulduğum yere. İlk peşinden koştuğum yere. İlk kalbimi fethettiği yere; sahile.
Bakıyorum. Hiç değişmemiş bizden sonra. Ama sanki biraz durgunlaşmış mı ne dalgalar? Biraz yımuşamış mı ne rüzgarlar? Ben ona tutulduktan sonra. Canımı çok yakacak bir Siyaha aşık olduktan sonra. Canımı yakan, bir yandan da canan olan kıza tutulduktan sonra. Durgunlaşmış, yumuşamış. Belli ki çaresizliğim yansımış buraya. Bana aşık olmamasının verdiği keder, burayı boyamış âdeta. Düşünüyorum. Rüzgar yüzüme çarpıyor. Rabb'im? Nerede hata yaptım ben? Arkadaş olarak devam etmeliydik. Platonik aşık olarak değil. Yakıyor işte canımı. Bir yandan söndürüyor da. Neden sevmiyor ki acaba beni. Çok mu kötüyüm? Yakıştırmıyor mu beni yanına. Bilmiyorum..
Ah Dize. Kızma. Küsme. En çok korktuğum şeyi yapma, GİTME! Sana aşık olduğumu öğrendikten sonra. Yapma bunu, tamam mı? Söz ver. Tabikii gitmem Hokka de. Çok ihtiyacım var.Eve gidiyorum. Yolda giderken baktım, acaba eve döndü mü diye. Gelmemişti. Çok merak ettim. Her zaman ki gibi. Evinin kapısını çaldım. Onu görmeden rahat etmeyeceğim çünkü. Kapılarını çaldım. Açan hizmetçiydi.
"Merhaba. Ben Dize'yi soracaktım da. Geldi mi acaba." Omzuma bir el dokundu arkadan.
"Geldim, Hokka." Arkamı döndüğümde, O, gelmişti. Gülümsedim onu görünce. Gene her zaman ki şapşal gülümsememle. Ama bu şapşaliko gülümseme onun hoşuna gidiyor demek ki. Gülüyor o da. Gayet ciddi. Hiç dişlerini göstermeden-ki bende göstermem.- gamzeleriyle, gülümsüyor. Güldüğünde kısılan koyu mavi gamzleriyle, gülüyor. Öldürüyor.
"Merhabalar Siyah."
"Neden geldin?" Umm....
"Eve gidiyordum da, gelmediğini görünce merak ettim. Bakayım dedim."
"Gene merak, gene merak! Bir gün bu merakın yüzünden öleceksin." Önce sen öldürmezsen, olabilir.
"İlahi. Ş-şey Dize."
"Efendim."
"Sarılabilir miyim?"
"Niçin?" Sensizlikten yandığım için.
"İçimden geldi. Ne olur. Sadece bir dakikalığına."
"Gel." Sarıldım ona. İzin verdi. Kavuştum biraz. Saçlarının kokusunu doldurdum ciğerlerime. Sardım bedenini bedenime. Bu dakikalar bitmesin, biraz daha.
"Hadi artık. İyi geceler Hokka."
"Sağol. Sarılmama izin verdiğin için.-"
"Kötüysen, söyleyebilirsin nedenini." Umutlandırıyor.
"Sağol. Her şey için. İyi geceler. Siyahların kıskandığı Siyah." Sanki yanlış bir şey söylemişim gibi suratıma baktı.
"Y-yani. Bu iltifata girmez. Değil mi?" Pişman ve korkmuş yüz ifademi gördüğünde güldü. Gene yap.
"Bu iltifat hoşuma gitti. Bunu diyebilirsin Hokka." Bana hep Hokka de. Hoşuma gidiyor. Kimse demesin, sadece sen de. Kimseye deme, sadece bana de.
"Peki Siyahların Kraliçesi."
"Yalnız iltifat bu."
"Özür dilerim Siyah. Görüşürüz."
"Görüşürüz, Hokka."Yürüyorum. Yürüyorum. Aşkım içimde çığ gibi büyümüş, o beni böyle umutlandırdıkça, yıkılacakmış, patlayacakmış gibi. Yıkıldığında bana zarar verecekmiş gibi. Ah Dize ah. Ah be Siyah! Nasıl değiştirdin hayatımı böyle. Siyahlığınla.