Pazartesi. Bugün. En nefret edilecek gün. Ben seviyorum ama. Çünkü bugün tanıştım onunla. Bugün yaşamaya başladım. Bugün hayatım komik gitmeye başladı. Var oluşuyla bana çok şey kazandırdı. Canım Dize.
Yeniden bir güne daha gözlerimi açtım. Üstümü başımı giyindim. Elimi yüzümü yıkadım. Klasik bir sabah işte. Sonra kahvaltı için aşağıya indim.
"Günaydın oğlum."
"Günaydın anneciğim."
"Nasılsın oğlum?"
"İyiyim anne."
"Dünden beri iyisin. Dünden önce resmen ölüydün. Yaşayan ölüydün âdeta."
"Hadi anne kahvaltımızı yapalım. Afiyet olsun."
"Sanada Umut'cum." Annemle büyük bir konuşma diyoloğunu ucuz atlatmıştım. Annem bir konuşsaydı bu benim sonum olurdu. Dize hakkında soru bombardımanına tutar, en sonunda 'bu işler arkadaşlıkla başlar.' Der konuyu kapatırdı. Yani başlayacak bir şey yok. Olamaz da. Dize'den bana aşık olmasını bekleyemeyiz ne de olsa değil mi? O benim dostum (!).
"Ben okula gidiyorum. Görüşürüz."
"Görüşürüz oğlum." Anneme veda edip evden çıktım ve yürümeye başladım. Hava yüzüme çarpıyor, ama üşütmüyordu. Yüzüm dünden beri üşümüyor. Çünkü kalbim şu an güneşli. O kaldığı sürecede güneşli olacak.Yoldan geçerken Dize'nin evinin önüne baktım. Arabaları yoktu. Okula gitmiş olmalılar. Tabii ki sözüm Dize dışındaki o 3 kuzen için. Dize isterse onlarla gitmez. İsterse 3.saat gelir. İsterse kimseye haber vermeden yok olur bir daha da gelmez. Ben de burada helak olur giderim.
Sınıfa girdiğimde Dize gelmişti. Onu görünce gülüm. Gene ilk gün ki gibi çatık kaşıyla, soğuk bakışıyla bakıyordu telefonuna.
"Günaydın Dize'm."
"Dize'm?"
"Arkadaş olarak." Gözleriyle baktı bana. Kötü bir şey mi dedim.
"Fazla labayiliğe gelemiyorum. Dize de."
"Peki Dize."
"Dize senin de muhabbetine doyum olmuyor hee." Benim suratıma 'mal mısın' der gibi baktı bir süre.
"Seninle konuşacağım bir şey olduğunu zannetmiyorum." Bu cümlesinden sonra yüzüm düştü biraz. Birazcık da iç sıkışıklığı denebilir.
"Öyle olsun." Trip cümlelerinin kralını söylemiştim. Sadece yüzüme bakıyordu. Ben de biraz asık suratla ona. Bir süre sonra telefonuna döndü. Az önce Dize'ye resmen 'küstüm sana' iması verdim, bana mısın demedi. Dize kalbimi paramparça etsede ona küsmeyecektim.
"Senin bir konu açacağın yok. Ben açayım öyleyse... Amerika'ya neden gittin?"
"İşlerim vardı."
"Ne işi?" Evet biliyorum, fazla şeylere burnumu sokuyorum. Ama bende alışkanlık yapmış. Bu alışkanlığımdan nefret ederim ama vazgeçemem.
"İş işte. Hokka burnunu her şeye sokma." Şimdi bunu ciddi mi söylemişti, dalga olarak mı söylemişti? Nereden bilebilirim ki? Yüzünden taviz vermiyordu.
"Buna alınmalı mıyım?"
"Bilmem." Of. Artık ne diyeyim ki.
"Ee Amerika nasıl peki?"
"En son gördüğüm hâliyle aynı."
"Amerika'yı sever misin?"
"İspanya kadar değil."
"Vaay. Demek İspanya haa. Gitmişsindir oraya da."
"Gittim."
"Neden İspanya'yı seviyorsun ki?"
"Barcelona takımını seviyorum."
"Hım. Anladım. Bende bir keresinde Çin'e gitmiştim."
"Yedin mi?"
"Ne yedim mi?" Ciddi ifadesini bırakarak biraz güler yüzlü bir ifade ile :
"Böcek diyorum. Yedin mi?" Gözlerimi büyüterek baktım.
"Yemedim tabikii."
"Emin misin? Ne yedin ki orada?"
"Küçükken gitmiştim. Hatırlamıyorum."
"O hâlde yemişsindir."
"Yememişimdir! Annem yedirmez."
"Aç mı kaldın o hâlde?!"
"Hamburger falan yemişizdir." Güldü biraz sonra ciddileşerek :
"Annen de sen de böcek yediniz."
"Yemedik. İstersen anneme soralım."
"Maalesef Umut. İşlerim var."
"Senin de hep işin oluyor."
"Ş-şey Dize."
"Efendim."
"O adamlar hâlâ seni rahatsız ediyorlar mı?"
"Hangi adamlar?" E tabi çok fazla adamla uğraşıyor.
"Şu sahilde karşılaştıklarımız. Senin burnunu kanatan piçler."
"Hıı. Onlar beni rahatsız edemez korkma."
"Ya ederlerse?"
"Hapı yutarlar."
"Bakıyorum da çok özgüvenlisin."
"Hayır Umut. Ciddiyim sadece. Onlar bana bir şey yapamaz. En sonunda zaten ölecekler."
"Katil mi olacaksın yani?" Bu ifadeden sonra yüzüme sanki kırılmış gibi baktı. Bende üzüldüm.
"Onlar Amerika'da aranan suçlular. Sicilleri çok kabarık. Üstüne bir de..Babamı öldürmeleri eklenince, ölümden alt ceza almazlar. Onları da ben öldüreceğim."
"Başın belaya girmesin de. Geberip gitsinler cehenneme."
"Benim için endişelenmeyi bırakmalısın."
"Neden?"
"Sevmiyorum."
"Ama sen benim umrumdasın Dize."
"Bak, bu hayat boyunca kimsenin umrunda olmadım. Anneannem hariç. Olmayı da istemiyorum zaten." Kırık kalbimle cümlelerimi zor toparladım.
"Aşk olsun Dize. Neden öyle diyorsun. Hatırlanmak herkesin hoşuna gider. Eminim seninde hoşuna gidiyordur. Hep umrumda olacaksın Dize. Deme böyle lütfen. Artık anneannenin yanına beni de eklersin." Kısık gözleriyle baktı. Artık yorulmuş gibi bir hâli vardı.
"Pekâlâ Umut."
"Nereye Dize?"
"Eve gidiyorum."
"Beraber gidelim mi?"
"İşlerim var. Bir dahakine." Sonra bir şey demedim. Ama o adamlar ya Dize'yi gene rahatsız ederlerse? Buna göz yumamam ki. Her ne kadar 'bana bir şey yapamazlar' dese bile. Bu yüzden bugün de Dize'yi takip edecektim. Çünkü buna mecburum. Dize'yi kaybedemem. Ben onsuz yapamam çünkü.
•
Dize okuldan çıktığında bende gizlice arkasından çıktım. Aklıma annem geldi. Bu sefer ona haber vermeliydim, anneme : "annecim, bugün bir arkadaşıma gidiyorum. Geç geleceğim. Evet, Dize'ye gidiyorum." En son cümleyi yazmıştım çünkü 'hangi arkadaşın' diye yazacaktı. Annemle uzun uzun yazışamam. Telefonu sessize alıp cebime koydum ve Dize'yi takip etmeye başladım. Kuzenleri arabaya binip gittiğinde o da gene ters istikamete doğru yürümeye başladı. Bende peşinden gidiyorum.