16.Bölüm

6 1 0
                                    

Evet.
Burcu'yla konuşacağım. Yetti çünkü. İşin kötüsü ne yaptım, onu da bilmiyorum! Gerçekten hiç olmadığı kadar sert davranıyor. Çok üzülüyorum. Boğazımda bir yumru var: nefes almamı engelliyor. Onsuz yapamıyorum, anlamıyor mu!

"Evet, Umut. Ne için benimle konuşmak istemiştin." Burcu'nun yüzünde hiçbir şey bilmiyormuş gibi bir ifade var. Belki de bilmiyordur. Hoş, sır sahibi Dize olunca..
"Şey Burcu rahatsız ettim kusura bakma da," yerimde dikleşerek Burcu'yla göz teması kurdum. "Dize sevdikleri insanlara neden küser? Yani demek istediğim: onlara çok bağlı, hiç kolay kolay darılmıyor. Aman neyse ya ben şöyle konuşamıyorum mesele şu Burcu; Dize bana şu son günlerde biraz soğuk davranıyor. Hâlbuki aramızda hiçbir gerilim olmadı.." Dikleşti ve saçlarını geriye savurdu.
"Hımm, anladım. Ya Dize şu adamların tehdidiyle yapmıştır büyük ihtimâl. Çünkü Dize gerçekten sevdiklerine çok bağlı. Bu konuyla ilgili başına bir sürü şey geldiğinden bunun farkında. Neyse..O adamları sende biliyorsun ne de olsa, rahatça sorabilirsin. Bu işlere karışırsak bize çok kızıyor. " Tabii ya! Aptal ben! Nasıl gelmez bu benim aklıma!
"Ah tabii ya! Ne kadar aptalım! Peki Dize nerede?"
"Dize gitti. Bir kaç hafta gelmeyecekmiş."
"NE?!"
"Anneannemin yanına gidiyor. Bir kaç hatta bir hafta kalacakmış, sıkıntı yok yani. Ama daha az önce çıktı. Havaalanına gidersen, yetişebilirsin."
"Pe-peki," gene başlıyoruz. "Sağol Burcu."

Ben galiba Dize'yi tanıdığım, onu gördüğüm zaman dan itibaren en çok gerçekleştirdiğim eylemi size söyleyebilirim. Koşmak. Evet, koşmak. Ben hep ona koşuyorum. Genellikle onu kaybetmemek için. Sanki ruhum, ben: Dize için koşmayı ifade ediyor. Ben hep onun peşinden koşacak mıyım? Ben koşarım koşmasına da.. o hep böyle bırakıp gidecek mi? Hayır!
   Çok hızlı koşuyordum. Ciğerlerim yanıyordu. Ona yetişeyim de, ölmem çok da mühim değildi. Dize benim ruhum, Dize benim umudum. Umut bitince hâlâ atar mı kalp?

"Dize! Neredesin Dize!" Avazımın çıktığı kadar bağırıyordum. Herkes bana bakıyor ama umrumda değil. Bir tek o koyu mavi çift gözü göremiyordum. Neredeydi? "Bu kadar kolay mı yani Dize?! Ha?! Bu kadar kolay mı bırakıp gitmek!" Biraz soluklandım. "A hayır! Hiç sanmıyorum." Etrafıma koşuşturuyorum. Ve en sonunda o siyah kişiliği buldum.
Kolunu tuttum. Ah, ona sarılmayı o kadar özledim ki, o mandalina kokusunu ciğerlerime doldurmayı. Başımı saçlarıma gömmeyi. O kadar isterdim ki..
"Dize! Hayır gidemezsin! O adamları beraber hallederiz!" Evet. Yaklaşıyorum. Gözlerinde ki o tınıyı gördüm. Mavinin. Ah, hayır. Bu mavi değil. Bu eşsiz bir koyu mavi. O koyu mavi tonun en merhametli tınısını gördüm. O, hem siyahlığa yakışmayan; hem de siyaha hükmeden maviydi.
"Bak Dize!" Olmuyor. Gözlerim kuru kalmıyor. "Giderek beni daha çok mahvedeceğini düşünmedin mi? Yapma Dize! Ne olursun yapma! Tek çıkış yolu bu değil! Bu olmamalı!" Çatık kaşları düzeldi. Hadi güzelim hadi.
Kollarını kavradım. Gözyaşlarım akıyordu yanaklarımdan aşağı.
"Gitme Dize! Sakın gitme! Biz bir olur bin yeneriz! Ama ne olursun gitme! Beni daha çok mahvedersin böyle," artık sesim çok cılız çıkıyordu. Yalvarıyordu gözlerim. "Yalvarırım.."
Ellerini yüzüme koydu. O da ağlıyordu. Onu ilk defa böyle görüyordum. Elleriyle yanaklarımı ve gözlerimi sildi. En sonunda iki eliyle yanaklarımı kavradı. "Tamam Umut. Söz veriyorum. Bak, şimdi gideyim; onların işini tamamen bitirdikten sonra geri geleyim, döndüğümde hem sen, hem ben daha mutlu olacağız, inan bana." Hayır! Kafamı iki yana salladım. Hayır! Dalga geçiyor olmalı! Bu sefer onun yanaklarını ben kavradım.
"Hay-hayır Dize! Ben sensiz yapamam. Ne olur-" sıkıca kollarının arasına aldı beni. Bana güven veren kollarının arasına. Gömdüm yüzümü mandalina kokan saçlarına. Gözyaşlarım karıştı siyah saçlarına.

"Gitmeyeceksin değil mi?"
"Gitmek zordundayım. Umut, lütfen anla. İşlerini bitirdiğimde geri döneceğim."
"Ya bitiremessen?" Sesim çok cılız, titriyor. Gözlerim acıyor. "Ya sana bir şey olursa?" Cevap vermiyor. Hiç bir şey diyemiyor. Bu beni her geçen saniye daha da öldürüyor.
"Bak Dize, susuyorsun. Bir şey diyemiyorsun. Çünkü bu işten bile değil! Onlar seni.." yutkundum. "Onlar seni öldürebilirler Dize. Buna izin veremem."
"Hokka bana bak," Hokka. Gitme siyah. "Sence ben onları öldürmeden gelir miyim." Dikleşti. "Bak, beni tanırsın. Söz verirsem muhakkak sözümü tutarım. Sana söz veriyorum; turp gibi buraya döneceğim ve onlar bize asla dokunamayacaklar, bizi asla üzemeyecekler. Mutlu olacağız. O yüzden şimdi ısrar etme, gideceğim." Artık ısrar edemezdim. O kafasına koyduğuna göre, bunu yapacaktı. Keşke bir yol olsa. Başka bir yol. Gitmemesini sağlayacak bir yol.
Ama yoktu. Yok.
Ona çok sıkıca sarılmıştım ona. Kulağına tembihlemiştim sıkı sıkı.  "Çok dikkat et Siyah'ım" diye. Tamam demişti o da. Kalbimi alıp gidiyordu.
Son kez vedalaştıktan sonra arkamı döndüm. Ama bir şey orada kan dolaşımımı durdurdu. Beynim vurulmuşa döndü. Vücudum felç geçirdi; kıpırdayamadım. Ruhum âdeta elvedâ dedi bana. Buz kesti ellerim; her yerim. Gözyaşlarım durdu; ben yokoldum o sesten sonra.
Bir el silah sesi.

SİYAH VE SERTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin