Bugün, günlerden pazar.
"Günaydın Dize." E tabi kız numarasını verdi ya ; canından bezdiririm artık. Bu huyumdan nefretler ederim. DUR! Eveet, gördü mesajımı. Y-YAZIYOR! Ne yazabilir ki. Yazmasaydım keşke ya.
"Numaramı, sürekli bana yaz diye vermedim." Rahatsız ettim onu. Böyle cevap vereceğini bile bile bunu yapıyordum. Çünkü, bininci kez söylüyorum, Ben GERİZEKÂLIYIM!
"Üzgünüm." Yazdım. Gerçekten üzgünüdüm çünkü. Görüldü attı. Gerçi zaten buna ne cevap verebilirdi ki? Neyse. Düşüncelerimi biraz olsun dağıtabilmek için elimi yüzümü yıkamaya gittim. Soğuk suyla yüzümü yıkadıktan sonra kurulayıp aşağı indim. E tabi annem hiç durur mu?! saniyesinde yapıştırdı soruyu
"Günaydın bebeğim."
"Sanada annecim."
"Eee?"
"E ne?"
"Dize diyorum Dize." İçimden yeter artık dedim. Oflamayı da unutmadım tabiki.
"Annecim."
"Efendim bebeğim."
"Ben Dize'yle arkadaşım. Seni heyecanlandırdıysam, özür dilerim."
"Niye özür diliyorsun tatlım. Her şey arkadaşlıkla başlar zaten." Of anne oof. Sana ne diyeyim ki ben? Kafana koymuşsun böyle bir şeyi. Bu, imkansız bir şey. Yani..Dize bana aşık olmaz ki.
"Annecim, lütfen artık kahvaltımızı edebilirmiyiz? Afiyet olsun."
"Afiyet olsun oğlum."
•
Kahvaltıdan sonra odama geçtim. Çalışma masama geçtim. Biraz ders çalışacaktım. Evet, doğru duydunuz. Çalışkanım ama bu, gerizekâlı olmadığım anlamına gelmiyor. Oldukça gerizekâlıyım. Neyse, nerede kalmıştık...haa. Çalışma masasına oturur oturmaz bizim sınıfın whatsapp grubundan mesaj gelmişti. Okudum. Siktir! Ödev vardı! Tamam bu normalde..ingilizce ödeviydi bu! Yani, Dize'yle yapmam gerekiyor benim bu ödevi! Çünkü ingilizcem bok gibidir! Of of of. Dize'ye hemen mesaj attım."Dize! Bu gerçekten çok önemli!!"
"Dinliyorum."
"İngilizce ödevi için bana yardım etmen gerek. İngilizcem berbat. Ve bu ödev benim tüm hayatım."
"Tamam. Endişelenme. Gel bize."
"Dize. Gerçekten çok iyisin. Çok çok çok sağol. Çok iyi bir arkadaşsın."
"İltifat sevmediğimi bir postite yazıp geldiğinde alnına yapıştıracağım." Tabii ya. Bana iltifat sevmem demişti. Hemde üstüne basa basa. Ama bu cümlesine güldüm. Tatlış şey. Dize al sana inat iltifat yapıyorum. Neyse
"O zaman zırh giyip de geleyim, ölmek için daha çok gencim." Buna cevap vermezdi. Vermedi de zaten. Ya ben ne diyorum! Yetişmesi gereken çok önemli bir ödevim var. O yüzden üstümü başımı düzelttim, çantamı aldım ve hemen aşağı indim."Anne. Ödevim var. Gidiyorum."
"Nereye gidiyorsun, ödevin için."
"İngilizcemi bilirsin, berbat ötesi..işte ingilizcesi iyi olan bir arkadaşıma gidiyorum."
"Kimmiş o arkadaşın?" Of anne ya. Amma da uzattın. Dize diyeceğim rahatlayacaksın. Mıy mıy ede ede cevap verdim.
"Dize." Bunu söyleyince annem bi sırıttı. Bende sinirlendim.
"Anne nolursun ya. Yapma gitmeliyim. Hadi Allah'a emanet ol."
"Sizde. Görüşürüz oğluşum." Ayakkabılarımı giyip dışarı çıktım. Soğuk hava yüzüme çarptı. Rahatlamıştım. Gene..Dize'ye gidiyordum. Gene.. ondan uzak duramıyorum. Sürekli onun yanındayım. Ama.. seviyorum bunu. Keşke hep ingilizce ödevim olsa da Dize'yi görebilsem. Dize'nin arkadaşları çok şanslı.(ben hariç çünkü beni sevdiğini zannetmiyorum. Belki benim çenemden kurtulmak için arkadaşız demişti. Neden olmasın ki? Dize Tuna'ydı bu...) Amaan ben niye bunları düşünüyorum ki. Yürüye yürüye Dize'nin evinin önüne geldim. Zili çaldım. Açan hizmetçi'ydi.
"Dize geleceğimden haberdardı." Bunu söyledikten hemen sonra hizmetçinin arkasında Dize'yi gördüm.
"Gelsin." Hizmetçi kapıyı açtı ve beni içeri davet etti.
"Teşekkürler." İçeri girdim.
"Benimle gel."
"Geliyorum Dize."
•
"Burası senin odan mı?"
"Hayır."
"Neresi peki?" Arkasını döndü ve kaşlarını çatarak :
"Kapıyı açmamı beklesen ya!"
"Üzgünüm." Kapıyı açınca
"Buyur."
"Şu masaya oturuyorum."
"Otur. Kahve getiriyorum."
"Şekerli lütfen." Bana bi cesaret gelirse böyle olur işte. Dize arkasını döndü. İlk önce güldü. Sonra gözüme bakıp :
"Nescafe yapacağım."
"Hee. Tamam o zaman." Galiba sinirini bozdum. Hâlâ gülüp duruyordu. Bende güldüm.
•
Kahveleri içip ders mesaisini bitirdiğimiz zaman biraz acıkmıştım. Çok da yorgun..
"Uykun mu var?" Dize'nin bu sorusu karşısında irkilip gözlerimi açtım. Kendimi silkeleyip uyandıktan sonra berbatlaşan sesimle cevap verdim :
"Y-yok ya. Gözüm dalmış sadece. İngilizce çarptı tabii."
"Sen bilirsin."
"Ya Dize."
"Efendim."
"Söylemesi ayıp olacak ama, açım ben."
"Hm." Dedi ve merdivenlere yöneldi. Bende peşinden gideyim derken merdivenlerden az daha düşecektim. Dize sesi duyunca arkasına döndü. Bende şapşal şapşal ona baktım.
"Senin için de ayrı bir koruma tutsam iyi olacak." Güldüm.
•
"Dize bugün için sağol. Bu ödev benim tek kurtuluş yolumdu. Bugün bana çok yardım ettin. Teşekkürler. Mükemmel bir arkadaşsın.
"Bekle beni." Dedi ve merdivenlerden çıktı. Ben hâlâ mal mal bakıyordum. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Ben bunları düşünürken merdivenlerden indi ve yanıma geldi. Alnıma bir şey yapıştırdı. Onu aldığımda şöyle yazıyordu. "İltifat sevmem." Okuduğumda anladım. Kahkaha attım. Bana bunu yapıcam demişti ve yapmıştı. Demek ki Dize, dediğini yapan biriydi. Bunu da listeme ekledim.
"İlahi Dize ya." Hâlâ gülüyordum.
"Noldu Umut? Ben yapıcam demiştim ne de olsa."
"Tamam. Sert kız."
"Dize yeter."
"Off tamam Dize. Sağol. Görüşürüz. İyi akşamlar."
"İyi akşamlar."
•
Eve doğru yürürken güldüm. Neden mi? Bir kaç nedeni var aslında. Bir..Dize'yle arkadaşım. İki..gitgide samimileşiyorduk. Üç..artık onun numarası vardı. Dört..bugün bana ders çalıştırması. Beş..beni mutlu ediyor işte ya. İyi ki varsın Dize. Gerçekten şu hayatta seninle en iyi arkadaşım. Tek taraflı en iyi arkadaş...
•
"Merhaba oğlum."
"Merhaba anne."
"Hadi gel otur şöyle. Yeni çay demledi hizmetçi. Anne oğul içelim."
"Olur." Annemle karşılıklı oturduk. Çaylarımızı yudumlarken sessizliği annem bozdu. Ne diyeceği aşikâr :
"E oğlum, nasıl geçti bugün? Dize kızım nasıl?"
"İyi geçti. Sağolsun Dize çok yardım etti bana ingilizce konusunda."
"İngilizcesi iyi demek ki."
"Evet. Matematiği de. Oldukça iyi bu iki derste."
"Kendi de güzel maşallah. Yalnız benim anlamadığım bir şey var."
"Nedir o?"
"Kız hiç gülmüyor. Ve çatık kaşlı. Tabii bir de giyinişi var. Siyah giyiniyor sanırım hep. Oysa ki ona canlılık ne yakışır."
"Dize sert bir kişilik Tülin Sultan."
"Gözleri lens herhalde."
"Değil."
"İyi de ben ömrüm boyunca öyle göz rengi görmedim. Kesin lens."
"Hayır anne. Lens değil. Dize makyaj yapmayan kız. Lens kullanmaz o. Allah vergisi işte. Uzatmanın anlamı yok. Hadi iyi geceler."
"Peki o zaman oğlum. Yat dinlen. Yarın erken çıkacağım. Anahtarını unutma. Sınavın içinde Allah zihin açıklığı versin."
"Sağol annecik." Annemle konuşmayı bırakıp merdivenlerden yukarı odama doğru çıktım. Odama girdim ve kapıyı kapattım. Yatağa sırtüstü yattım. Bugün olanları düşündüm. Hayatımın birden nasıl değiştiğini..
Bugün Dize'ye gitmiştim. Bana ders vermesi için. O da vermişti. Bunu ondan beklemiyordum aslında ama o böyleydi. Karakterinin altında bir çocuk yattığından eminim. Hâttâ o çocuk eğlenmeyi seven, pembiş pembiş giyinen bir çocuk. Ve o çocuğu sadece Dize'nin sevdiği ve Dize'yi gerçekten çok mutlu eden insanlar görebilir. Acaba...ben Dize'yi mutlu edebiliyor muydum? Bazen güldürüyordum onu ama ona iyi gelmek istiyordum. Biraz olsun..geçmişinde yaşadığı şeyleri biraz olsun unutturup onu mutlu edebiliyor muydum? Bunu gerçekten çok isterdim. Dize'yi mutlu etmeyi..
Paltomun cebine elimi soktum. Bir de ne gelsin! Dize'nin bugün alnıma yapıştırdığı postit. Haha.. çok komikti. Ama benim için hatırası çok büyüktü. Postiti aldım ve duvarıma yapıştırdım. Dediğini hiç unutmamak için..
"İltifat sevmem."*Oy verip yorum yaparsanız beni çook mutlu edersiniz. Sizi çook seviyorum.♡*