Multimedya: Diana & Mat
(Olivia Dejonge & Nick Robinson)Ona Diana’yı anlattıktan sonra bana hak verdi.
“Kesinlikle haklısın. O kızı uyandırabilirsek Alec’i kimlerin götürdüğünü de öğrenebiliriz.”
“Onu en son Mat ile buradan çıktığımızda gördüm. Belki hala oralarda dolaşıyordur. Hadi gidip bakalım.” Tam ayağa kalkmış gidiyordum ki Luke bileğimden tuttu ve beni geri oturttu.
“Bence bu gelişmelerden Mat’a bahsetmen en doğrusu olur. Onun içinde bir umut ışığı bu olay.”
“Sanırım haklısın! Hadi gidip anlatalım.”
Beraber odadan çıktık. Mat antrenman yapıyordu. Bizi görünce durdu. Biz ona gülümseyerek bakınca kendisi de gülümsedi ve konuştu.
“Anlaşılan ikinizin arası düzelmiş.”
Ben heyecanla
“Sen bizi boş ver! Sana güzel haberlerle geldik.”
Tamamen bize odaklanmıştı. “Sizi dinliyorum.”
Ben tekrar heyecanla anlatmaya başladım.
“Hani sen bana kaçacağınız zaman Diana’nın sana bir şeyler söylediğini ve senden yardım istediğini anlatmıştın. Ben o sözleri bir yerden duymuştum. Ve odama dönerken hatırladım.”
“Evet?”
“Aynı sözleri beslenmeye gittiğimiz o zaman duydum. Üzerime yürüyen bir ruhtan bahsetmiştim. Sanırım o Diana.”
Gülümsemiyordu. Tam tersi suratı asılmıştı.
“Lily o ruhun yüzünü görmüş müydün?”
“Hayır! Saçları yüzünü kapatıyordu.”
“Pekala o olmayabilir de değil mi? Hem nasıl bir ruh olarak etrafta dolaşıyor olabilir ki?”
Luke söze girdi.
“Mat haklı olabilirsin belki o değildir ama şansımızı denemekte fayda var. Ama nedense bana da o Diana gibi geldi. Bu konularda Lily’nin iç güdülerine her zaman güvenirim. Nedense bir şekilde hep doğru çıkıyor. Bu yüzden biz simdi Lily’nin bayıldığı yere gideceğiz. En iyisi sende bizimle gel.”
Mat tekrar gülümsedi. “Peki!”
Ben ikisine de bakarak
“Bana sıkıca tutunun. Sizi buradan çıkaracağım.” İkisi de bana tutununca onları eski metro istasyonunun yıkık kısmına çıkarttım.
Mat bize fark ettirmek istemese de etrafa kaçamak bakışlar atıyordu. Karanlıkta bir şey göremiyorduk. Bir kaç meşale yaktım. Elimize alıp karanlıkta ilerlemeye başladık.
Ben geçen sefer yaşadıklarımın tecrübeleriyle korkarak etrafa sesleniyordum.
“Hey ruh! Ay yani Diana! Aman işte her kimsen! Bize kendini göster.”
Hala ilerliyorduk. Bir saat kadar etrafta dolaştıktan sonra kimseyi bulamadık. Tekrar dönmeye karar vermiştik. Dönerken beyaz elbiseli ruhu tekrar gördüm. Ama birden karanlıkta kayboldu.
“İşte orada!”
Peşinden o tarafa koştuk. Ama kimse yoktu. Nereye kaybolmuştu. İki saat boyunca tekrar aradık fakat hiç bir şey bulamadık.
Mat
“Burada kimse yok! Geri dönelim.”
Ben üzülerek
“Ama tekrar gelebilir. Bence beklemeye devam edelim.”
Luke
“Mat haklı! Yeter bu kadar yok işte!”
Aklıma gelen başka bir şeyden onlara bahsettim.
“Aslında aynı ruhu başka bir yerde daha gördüm.”
Mat hevesle bana döndü.
“Nerede gördün?”
“Jason’un şirketinde!”
Luke
“İyide orada ne işi var ki?”
“Bilmiyorum ama onu orada da gördüm.”
Mat
“Peki hadi gidip oraya da bakalım.”
Ben
“Bu saatte açık değildir. Hem zaten yarın bizi kendisi çağırdı. Yarın gideriz ben etrafı incelerim.”
Luke
“Lily haklı. Şimdi geri dönelim.”
Mat
“Peki siz daha iyisini bilirsiniz!”
Ve laboratuvara geri döndük. Hepimiz odamıza çekildik. Gece boyunca hiç uyuyamıyordum ama sonunda zamanın böyle geçmeyeceğini anlayıp uyumaya karar verdim.
‘Yine bir kabus görüyordum. Karanlıkta yürüyordum. Bir çıkış arıyordum. Ama bulamıyordum. Etrafımda ruhlar vardı. DIANA diye sesleniyordum fakat içlerinden hiç biri bana bakmıyordu. Birden hepsi duman yığınına dönüştü. Bu duman yığını etrafımı sardı. Sesler yükseldi. ‘Yardım et bize. Kurtar bizi. O bizi bulmadan bulmalısın. Yardım et.’’
Yine kan ter içinde uykudan uyandım. Sabah olmuştu bile. Ve kesinlikle odamdaydım. Etraf sakin ve sessizdi. Ayağa kalktım. Banyoya girip duş aldıktan sonra dolaptan temiz kıyafetler giydim. Aynanın karşısına geçip saçlarıma şekil verirken kapı açıldı. Sense kapının arasından bana bakarak
“Girebilir miyim?” diye seslendi.
“Tabi buyur!”
“Nasılsın bu gün?”
“İyiyim, sen nasılsın?”
“Bende iyiyim. Senden özür dilerim ama düşüncelerini okudum.”
Şaşırarak oturduğum sandalyeden kalktım ve ona döndüm.
“Sense bunu yapmamalısın. Düşüncelerimi dinlememen gerekir.”
“Özür dilerim. Gerçekten kasıtlı olarak yapmadım.”
“Peki ne biliyorsun?”
“Diana yaşıyor. Mat’ın zihninde de hep okuyorum. Ama saklamasında bir sebep var diye hiç ona sormadım. O yaşıyor değil mi, Doğru mu?”
“Sense cidden kimseye bahsetmemelisin. Evet yaşıyor. Ama komada. Ve belki onu uyandırmanın bir yolunu bulabiliriz.”
Mutlulukla boynuma sarıldı. Gözleri doldu.
“Yaşadığını duymak, en azından bir umut olduğunu duymak güzel.”
“Evet. Ruhunun etrafımda dolaştığını düşünüyorum. Ve bu gün onu gördüğüm bir yere gideceğiz.”
Sense hevesle öne atılarak
“Bende sizinle gelmek istiyorum.”
“Ben pek bir şey diyemiyorum. Mat öğrendiğini duysa beni keser.”
“Ben onu ikna ederim. Ve kimseye de bahsetmem. Söz veriyorum.”
“Peki bir şansını dene.”
O sırada odanın kapısı tekrar açıldı. Luke kapıdan içeri girdi. Sense bir ona bir bana bakarak konuştu.
“Neyse ben hemen gidip Mat’la konuşayım.” Odadan hızla çıktı. Bende yatağın kenarına oturdum. Luke’ta yanıma oturdu. Bana baktı.
“O şeyi bir daha görmeye korkuyorsun değil mi? Ama yine de başkalarına yardım edebilmek için kendi duygularını umursamıyorsun.”
Bende ona baktım.
“Yine kabus gördüm. Birden fazla ruh bende yardım istiyor. Bunun manası ne? Kim onlar? Neden beni seçtiler?”
Luke elimi tuttu. “Bunu sanırım ancak o sana görünüp duran ruhu bularsak öğrenebiliriz. Ama yapmaman gereken bir şey kesinlikle yapmayacaksın.”
Ona baktım. “Özür dilerim. Sanırım bir kaç gündür fazla tepki veriyorum. Ama seni çok seviyorum.”
Gülümsedi. Elimi tuttu.
“Başka bir şeyler konuşsak!” Luke’a sarıldı. Geniş omuzlarını kavradım. O da bana sarıldı. Luke kulağıma fısıldarcasına
“İlk tanıştığımız zamanı hatırlıyorum da o zaman bana gelecekte sevgili olacaksınız deseler gülüp geçerdim herhalde.”
“İlk tanıştığımız zamanlar senden korkmuyor da değildim yani. Bir vampirle tanışmak ilk zamanlar biraz ürkütücüydü ama ayni zamanda sanki hayatımda hep vampirlerle tanışmış kadarda rahattım.”
“İyi ki o markette çarpıştık. İyi ki hayatımdasın.”
“Benden kurtuluşun da yok zaten sanırım geriye kalan sonsuz bir hayatımız var. O kadarcık daha yanında olacağım.”
Güldü. Bense aklıma gelenler yüzünden moralim bozuldu.
“Diğerlerini özlemiyor musun?”
“Sam ve James ten bu kadar ayrı kalmamıştım. Onca yıl yaşasam da hep birlikteydik. Benim hiç yalnız bırakmadılar. Ama şuanda dönemem. Alec beni yardıma çağırdı ve hala yaşadığına eminim bu yüzden öncelikle onu bulmalıyız.”
“Merak etme onu bulacağız. Bu gün bu iş bitmeli. O ruh burada değilse orada olabilir. Ama merak ettiğim şey neden orada?”
“Bunu bilemeyiz.”
O sırada kapı çaldı. Luke’a sarılan kollarımı tamamen çektim. Mat ve Sense odaya girdi.
Mat
“Ona anlatmak zorunda mıydın?”
Ben
“O zaten önceden de senin zihninde her şeyi anlamış. Ama sana sormaya korkmuş. Benim zihnimde de aynı şeyleri görünce bana sordu.”
Sense
“Her neyse bende geliyorum.”
Luke ayağa kalktı ve
“Hadi gidelim artık.”
Hep beraber odadan çıktık. Koridorda ilerlerken Vel ve Sem karşımıza çıktı.
Sem
“Nereye gidiyorsunuz böyle hep beraber?”
Mat birden atılarak
“Sanırım yeni bir mutasyon bulduk. Bir gidip araştıracağız.”
Vel
“Sense sen neden onlarla gidiyorsun?”
Sense biraz tedirgin bir şekilde birazda gülümseyerek
“ İlk kez dışarıda bir göreve gideceğim. Bu yüzden gidiyorum.”
Sem
“O zaman bizde gelelim.”
Mat sinirle bana baktı. Luke söze girdi.
“Hayır başka kimse gelmiyor. Zaten yeterince kalabalığız. Onu korkutup elimizden kaçırabiliriz. Bu yüzden siz burada kalıyorsunuz.”
Yürümeye devam ettik. Bos bir odaya gelince bana tutundular ve yine o metro istasyonundaydık.
Sense
“Burada farklı düşünceler var. Ne olduğunu anlamıyorum ama içimi ürpertti.”
Ben
“Ben de hep bu metro istasyonunda öyle hissettiğim için seni anlıyorum.”
Sense elimi tuttu. Karanlıkta ilerledik. Luke ile içeri girdiğimiz bir üst kata geçtik. Onları bu sefer sokağa çıkartmıştım. Çok geçmeden de Bay Jason’un şirketine ulaştık. Jason bizi kapıda karşıladı. İçeri girerken etrafa bakınıyordum. Gecen sefer gördüğüm tarafa bakındım fakat hiç bir ruh yoktu.
Jason
“Yemek masasına geçelim.”
Hep beraber asansöre bindik. 7 kat yukarıda bir odaya geçtik. Masanın etrafında dört dönen insanlar ve hepimize göre yiyecek. Luke ve bana şişe içinde kan getirildi. Mat ve Sense biraz tiksintiyle baksalar da Luke ve ben birbirimize bakıp gülümsedik.
Bay Jason, Mat ve Sense’le tanıştı. Onlarla konuşuyordu. Bense Jason’a hissettirmeden bu odadan çıkıp etrafta ruh aramalıydım. Ama bir bahane bulamıyordum. Sense’in zihnine girdim ve
‘Sanırım bir bahane üretmelisin. Ben bulamıyorum.’
Sense yemeğe devam ederek bana cevap verdi. Bir an bana bakacağını sanmıştım ama öyle yapmadı.
‘Tamam şimdi hallediyorum.’
O anda öksürmeye başladı. Hemen yanımda olduğu için onunla ilgilendim. Jason neler olduğunu sorunca ben
“Kapalı alanda bazen daralıyor da. Ben onu dışarı çıkarsam iyi olur. “
Jason
“Tabiki de! Yapabileceğim bir şey varsa bana söyleyin.”
“Hayır gerek yok. Temiz havaya çıkarsa iyi olacaktır.”
O sırada Luke’un zihnine girerek
‘Onu elinizden geldiğince oyalayın. Biz gidip etrafa bakınacağız.’
Luke
‘Tamam’
Ve Odadan çıktık.
Sense gülümseyerek
“bu muhteşem sonunda gerçek bir görevdeyim.”
Bende ona baktım ve güldüm.
“Hadi acele etmeliyiz. Fazla zamanımız olduğunu sanmıyorum.”
Zemin kata indik.~~~~~~~~~
Kısa bir bölümdü ama olsun 🤗😊😏
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir VAMPIRE Aşık Olmak 2!
VampireKaranlığın içinde karanlık... Gecenin içinde gölge... Beni bitiren korku..! Karanlığın sonunda aydınlık... Güneşin ardında yine gölge... Ve hala beni bitiren korku..!