Luke beni yatağa oturttu.
“İyi misin?”
“Hiç iyi değilim.” Mat ve Sem’in tuttuğu kötü ruhla göz göze geldim. O sırada odaya bir kaç askerle Agata girdi. Onu alıp odadan götürdüler. Doktor beni kontrol edince
“Durumun yine kötü. İyileşene kadar ağrıların canını yakacaktır. Normalde daha hızlı iyileşirdin fakat sen o hayvan kanından sonra vücudun onarım konusunda da zayıfladı. Bu yüzden sana bir iğne yapacağım. Vücudun bir kaç saate kendini toparlar. Ama bu çektiğin acının bir 3 kat daha fazlası acı çekeceksin. Kabul mü?”
Zorla konuşarak cevapladım.
“Kabul ediyorum.”
Doktor biraz tedirgin olarak
“Emin misin? Çünkü bu dönüşüm geçirdiğin zaman gibi olacak.”
“Evet. Biran önce kendimi toplamam lazım. Diana’yı uyandırmalıyım.”
Mat ve diğerlerine bakarak
“Sanırım buradan çıkmanız gerekecek. Bir vampir kendini kaybederse durdurmanız imkansızdır.”
Luke
“İyide burası hiç olmaz. Onu bir yere kilitlememiz gerek.”
Mat
“Onu kilitli tutabileceğimiz bir yer biliyorum. Ayrıca oradan büyüyle bile çıkamaz.”
Ben hala boğazımdaki kanı temizlerken Luke beni kucakladı ve odadan çıktık. Tutsaklar için yapılan bölüme beni götürdüler. Luke beni yatağın üzerine bıraktı. Doktor bana iğneyi yaparken Luke ve Mat birbirlerine bakınıyordu.
Doktor
“Pekala beyler ikinizde çıkıyorsunuz. İlacın etkisi birazdan devreye girer.”
Luke
“Ben burada duruyorum.”
Ben ona halsiz bir şekilde bakarak
“Lütfen çık. Bu tehlikeyi göze almaya gerek yok.”
Mat’a bakarak onu çıkartmasını rica ettim. Hepsi çıkınca demir kapıyı kilitlediler. Kolum dan başlayarak yavaştan tüm vücudum da sanki damarlarımda bir şey geziyormuş gibi hissettim. Ve acı hissi başlamıştı. Atabildiğim kadar çığlık atıyordum. Kemiklerim teker teker kırılıp tekrar yerine oturtuluyormuş gibi hissediyordum. Burun deliklerim sızlıyor, boğazım yanıyor, beynim patlayacakmış gibi oluyordu. Yatağı yerinden kaldırıp duvarlardan birine fırlattım. Canımın acısıyla oda da ne varsa zarar veriyordum. Dişlerim. Sanki teker teker yerinden sökülüyordu. Üzerimdekilere veya saçlarıma yönelsem de kendimi her seferinde başka şeylere yönlendiriyordu. Kıyafetim yırtıklarla dolmuştu. Saçlarımsa anlatmasam da olur. Bir ara yataktan arda kalan takta parçalarından birini kendime saplayıp acıyı tamamen kesmek istedim. Ama bir saat sonunda acı tamamen geçti. Odanın köşesindeki duvara yaslandım ve yere oturdum.
Dışarıdan Luke’a ait olan ses
“Girebilir miyim?”
“Gir!”
Kapıyı açtı. Bana yaklaştı ve yanıma eğildi.
“Sana bundan sonra yaklaşırken daha dikkatli olurum. Benim kıyafetlerimi parçalamandan korkuyorum.”
“Bence bana yaklaşmayı dene!”
“Haklısın!” gülümsüyordu. Üstündeki deri ceketini çıkarıp omzuna bıraktı.
Beraber oradan kalktık.
Ona bakarak
“Fazla zaman kaybetmeden işe koyulmalıyım. Önce düş almalıyım. Ve şu hastane elbiselerinden kurtulmak istiyorum.” Odana kadar bana eşlik etti.
Odama girdiğimizde ben
“Sanırım beslenmeliyim.”
“Sen duş al ben halledeceğim o işi.”
O gitti. Bende direk banyoya girdim. Çok geçmeden çıkmıştım. Her zaman ki gibi siyah pantolon ve üzerine beyaz tişört ve üzerine kot çeket giydim. Ve yine topuklularım.
Luke odaya girdi ve
“Hadi hazırsan gel benimle!”
“Acelen ne?”
“Biran önce beslenmen gerek böyle dolaşırsan etrafta herkesi korkutup kaçırırsın.”
Aynanın karşısına geçtim. Gözlerimin altı simsiyah olmuştu. Gözlerimin içi ise kıpkırmızıydı. Saçlarımı düzelttim ve Luke yaklaşarak
“Sana saldırırım diye mi korkuyorsun yoksa.”
Hafiften psikopat bakışlarla
“Bana göre böyle fazlasıyla çekici ama diğer insanlara bu çekicilik fazla gelir.”
Gülümsedi. Beni öpmeye başladı. Ellerini belime dolayarak kendine yapıştırdı. Bu sefer o yumuşak davranışlardan eser yoktu. O sırada kapı açıldı. Flex odaya girmişti. Bizi görünce gözlerini kapattı. Luke’tan uzaklaşınca gülümsedim ve Luke’a gözlerimle kapıda gözleri kapalı duran Flex’i işaretledim. Luke da ona hissettirmeden gülümsedim bana baktı. Tekrar Flex’e baktı.
“Aç gözlerini küçük adam.”
Flex minik gözlerini bize gösterdi.
“Özür dilerim. Kapıyı çalmalıydım. Kapıyı tıklatmalıydım.”
“Her neyse neden geldin?”
“Seni merak ettim.” Gözleri dolmak üzereydi.
Yere eğildim. Kollarımı açınca bana koştu. Boynuma sıkıca sarılıyordu.
O anda kokusu burnuma keskin bir şekilde geldi. Dişlerim istemsiz olarak çıkmıştı. O anda Luke, Flex’i avuçlarımdan kurtarıp arkasına aldı.
Ona değil de bana bakarak
“Flex sanırım şimdilik gitmelisin.”
Flex durumu çakmıştı ve odadan uzaklaştı.
O gidince biraz sakinleşmiştim. Luke bana bakmaya devam ederek
“Sanırım artık gitmeliyiz.”
Kafamla onayladım. Elimi tuttu ve odadan çıktık. Yemekhaneye gelince elimi bıraktı. Ben içe doğru ilerlerken kendisinde lambayı açmak için gitmişti. Lamba yanınca birden yemek haneye kapıdan birileri girdi bunlar Mat ve diğerleriydi. Gülümseyerek bana bakıyorlardı.
Sanırım artık beni tamamen kabul etmişlerdi. Bu beni çok mutlu etmişti.
Sense ve Ray bana sarılmak için yaklaşıyorlardı ama geri çekilmek zorunda kaldım.
Bana şaşırarak bakıyorlardı. Luke benim yerime açıkladı.
“O fazlasıyla susamış durumda. Şimdilik yaklaşmayın.”
İkisi de geri çekildi.
Luke beni omuzlarımdan itti ve sandalyelerden birine oturttu. Diğerleri de masanın etrafındaki diğer sandalyelere yerleştiler. Luke bana bir torba kan uzattı. Vel birden
“Bu şekilde içmeyeceksin değil mi karşımızda?” baya tiksinmiş gibi görünüyordu.
Yine başlamıştı. Aramızın düzeldiğini sanmıştım. Ama yine bana çatıyordu.
Birden ayağa kalktı. Mutfağa gitti. Elinde bir fincanla geri geldi. Elimdeki torbayı çekip aldı. Bir miktar fincana doldurdu. Ardından torbada kalanı yanıma bıraktı.Gülümsedim ve kafamı iki yana salladım.
“Eğer böyle yaparsam sabırsızlıktan ölebilirim.”
“Hadi ama böyle dene. Lütfen bizde bir şeyler yiyebilelim.”
“Pekala öyle olsun.” Luke da yanıma oturdu. Fincandaki kanı içerken diğerleriyle sohbet ediyordum. Luke da bize katılıyordu. Gülümsediği bile olmuştu. İlk onunla tanıştığım zamanları hatırlıyorum da fazlasıyla yol kat etmiştik. Ona duyguları öğreten ben olmuştum. Bana da duygularımı kaybettirmeyen o olmuştu. Biz birbirimize bağlıydık. Ne o bensiz ne de ben onsuz yaşayamazdım. Sanırım bir vampire aşık olmanın zorlukları. Hayatımı bu kadar değiştirecek bir vampire aşık olmak hem de.
Gülüp eğlenme merasimi bitince onlara döndüm ve sanırım. Artık uyanma vakti. Çoğunlukla gözleri masaya bakan Mat birden o gözeri bana dikti. Gözlerinin içinin parladığını her halinden anlıyordum.
Ona gülümseyerek baktım.
“Sanırım ş yaşam taşını ben almalıyım artık.”
Mat
“Ben getiriyorum hemen!” koşarak yemekhaneden çıktı.
Vel bana bakarak
“Sen aynı zamanda bir büyücüymüşsün, doğru mu?”
“Evet. Biraz farklarım var büyücülerden ama evet ayni zamanda bir büyücüyüm.”
Keen
“Melezler hep dikkatimi çekmiştir. Farklılaşa güçleri hep dikkatimi çekmiştir.”
Çok geçmeden Mat geldi ve Yaşam taşını bana uzattı.
Ona baktım ve
“Hadi gidelim!”
Hepimiz Diana’nın odasına gittik. Herkes çok sabırsızdı. Ben onlardan daha heyecanlıydım. Diana’nın ruhu yaşam taşının yakınlarında olmalıydı. Ruhu buralardaysa bile ben onu görmemiştim.
Yaşam taşını iki avucumun arasına aldım ve gözlerimi kapattım. Birden bir şey beni çekiyormuş gibi ruhun olduğu yere doğru gittim. Onu tuttum ve çektim. Gözlerimi geri açmıştım. Ruhu tam karşıdaydı. Diana’nın ruhu Mat’a dalmıştı. Ona bakarak ağlıyordu. Ona seslendim.
“Diana bedeninin içine girmelisin.”
Kafasını salladı. Ve bedenine girdi. Ama uyanmadı. Ve ne olduğunu bilmediğim sözleri istem dışı söylemeye başladım. Bunlar nasıl oluyordu anlamadım. Elimdeki yuvarlak taş birden buharlaştı. Ve beyaz sis halinde Diana’nın üzerinde birikti. Ve birden yer çekimi etkisiyle duman yığını Diana’nın üzerine serpildi. Ve kız birden nefes almaya başladı. Çok hızlı nefes alıyordu. Kalp atışlarını çok net duyabiliyordum.
Gözlerini açmıştı. Manasızca etrafı izliyordu. Doktor ilgilenmek için yaklaştı. İlk önce korksa da doktorun kendisiyle ilgilenmesine izin verdi. Mat ise kenarda sıranın kendisine gelmesini bekliyordu.
Doktorun işi bitince Diana yerinde doğruldu. Etrafta bir şey arıyor gibiydi. Mat ile göz göze gelinceyse ağlamaya başladı. Mat ona doğru koştu. Ona sıkıca sarıldı. Diana hala ağlıyordu. Mat ise onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Diana biraz sakinleşince Mat onu öptü. Flex yine utanarak gözlerini kapattı. Ben ve Vel, Flex’i fark etmiştik ve birbirimize bakıp gülümsedik.
Herkes sırayla Diana’ya sarılıyordu. Diana’nın gözleri benim gözlerimle buluştu. Bana uzunca bir süre baktı. Ve birden konuştu.
“Onca olan olaydan sonra tek hatırladığım sensin.”
Gülümsedim. “Öyle unutulmaz biriyimdir ben!”
O da gülümsemişti. Yerinden kalktı ve gelip boynuma sarıldı. Ben neye uğradığımı şaşırmıştım. Derin bir iç çekti. Bana sarılmayı kesti.
“Teşekkür ederim!” bana sadece gülümsüyordu. “Benim yüzümden zor durumlara düştün.”
“Şimdi bunları unutalım bence. Şimdi sen dinlenmelisin. Biz çıkalım.” Diğerlerine kaş göz işareti yaptım. Hepsi odayı boşalttı. Ben de odama geçtim. Luke beni bırakmıyordu.
“Bu gece yanındayım. Seni çok özledim.”
Gülümsedim. Ben yatağa girince ceketini çıkarıp yanıma uzandı. O tavana doğru bakarken ben elimi onun üzerine attım.
“Diana’ya diyorsun ama sende dinlensen iyi olur.”
“Diana ile ben bir miyim? Ben gayet iyiyim.”
“Hadi uyu!” bana döndü. O da ban sarıldı. “Sanırım senden önce ben bir hiçtim.”
“Senden asla vaz geçemem koca adam!”
Güldü. “Lakap?”
“Bir seferlikti.”
“Anlıyorum.” Ban alay eder gibi bakıyordu. “Hadi uyu artık. Aklıma başka düşünceler getirtiyorsun. Uyuman daha iyi!”
“Sen yine sabah kalktığımda gitmiş mi olacaksın?”
“Bilemem!”
Derin bir iç çekti. Bende gözlerimi kapattım ve uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir VAMPIRE Aşık Olmak 2!
VampirKaranlığın içinde karanlık... Gecenin içinde gölge... Beni bitiren korku..! Karanlığın sonunda aydınlık... Güneşin ardında yine gölge... Ve hala beni bitiren korku..!