2 yıl ardından insan olarak ölümlü hayatıma kaldığı yerden devam ediyordum. Luke sabah yanımda değildi. Saat 8’i geçiyordu. Yataktan kalktım. Duş aldıktan sonra kıyafetlerimi giymemle odaya Sense daldı. Bana yaklaştı. Beni inceledi.
Ona şaşırarak baktım.
“Ne oldu?”
“Sen gayet iyisin? Ağlamıyorsun ya da üzgün değilsin!”
“Güçlerimi kaybettiğim için tabiki de üzgünüm.”
“Onu kastetmiyorum”
“Neyi kastediyorsun peki?”
Bir an söylediğine pişman olmuş bir hal takınarak
“Neyse boş ver.”
“Bana ne olduğunu söyle?”
“Boş ver onu şimdi sen. Flex hala uyanmadı.”
“Hiç mi iyiye gitmiyor?”
“Hayır!” bana baktı. “Hadi gidip kahvaltı yapalım. Artık bir şeyler yemeye ihtiyacın önceki haline göre daha yoğun.”
Diğerleri gibi Sense’de tuhaftı. Bana çok değişik bakıyordu.
“Lily sen önden git sanırım benim Ray ile konuşmam gereken şeyler var.”
“ Pekala tamam ben tek başıma giderim o zaman!”
Ama gitmeyecektim. Bu kız bir şeyler biliyordu ortalıkta dönen ama benim bir türlü içine dahil olamadığım bir şey.
Sense odadan çıktı. Arkasından bende çıktım. Ray’ın odasına girdi. Kapıyı tam kapatmaması işime gelmişti. Kapı aralığından onları hem görebiliyor hem duyabiliyordum.
Sense konuşmaya başladı.
“Ray senden başka konuşacak kimseyi bulamadım. Sana öyle şeyler anlatacağım ki o küçük dilini yutacaksın.”
“Anlat o zaman ne bekliyorsun!”
“Anlatacağım ama eğer birinden duyarsam sen o küçük dili boş ver ben sana dilinin tamamını yuttururum.”
“Sense zaten konuşmayınca yeterince korkunçsun. Konuşunca iyice kendini korkunç birisi haline getiriyorsun.”
“Pekala dinle. Dün Diana’nın hareketlerinde tuhaf bir şeyler fark ettim. Düşüncelerini okumaya çalıştım. Ama okuyamadım. Hatta bunu deneyince kulağımda cızırtı bile hissettim. Ama bu tuhaflıklar içinde daha tuhaf şeyler gördüm. O gün Diana’yı takip ettim. Önce koridorda tek yürüyordu. Ardından birden durdu ve saklandı. Koridorda kimden saklandığını merak ettim. Biraz öne eğildim. Bunun Luke olduğunu fark ettim. Luke kütüphaneye girince o da peşinden girdi. Girerken de gayet neşeli görünüyordu. Arkalarından bende sessizce kütüphaneye girdim ve kitapların arkasına saklandım. O koca salonda üçümüzden başka kimse yok diye düşünüyordum. Ama çok arka raflarda kitaplardan birini yaslanmış okuyan Mat’i fark ettim.
Luke’ta Diana’da Mat’ın orada olduğunu fark etmemişlerdi.
Luke şaşırarak Diana’ya baktı.
“Bir şey mi oldu?”
Sesi duyunca Mat da kitapların arasından dikkatini onlara verdi. Görünmek istemiyordu. Ama neden?
Diana birden konuştu.
“Aslında bir şey oldu ve hala oluyor.”
Luke belli araştırmaları ile ilgili bir şeyler olduğunu düşünerek heyecanla Diana ya daha fazla odaklanarak yaklaştı.
“Alec ile ilgili mi?”
Diana biraz sırıtarak Luke’a yaklaştı. İki arkadaşın konuşacağı mesafeyi aşmıştı. Luke kımıldamadan şaşırarak ona bakıyordu.
Diana sesini biraz alçaltarak konuştu.
“Seninle ilgili. Aslında bizimle ilgili?”
Luke
“Bu ne demek oluyor?”
“Yani senden hoşlanıyorum.”
Luke kaşları çatılarak ona baktı.
“Benim bir sevgilim var.” Bir adım geriye çekildi. Ve devam etti. “İşin tuhaf tarafı ne biliyor musun? Senin de bir sevgilin var. Ve emin ol sen onu hak etmiyorsun.”
Diana bir adım ileri gitti. Luke’un gözlerinin içine baktı ve bir şey fısıldadı. Ne dediğini hiç duyamadım. Ondan sonra Luke sanki kaskatı kesilmişti. Ve Kımıldamıyordu. Gözlerini o anda fark ettim ve ellerimle ağzımı bağırmamak için kapattım. Ve Diana onu öpmeye başladı. Dudaklarına yapışmıştı. Luke onu öpmek istiyor gibi değildi ama geriye de çekilmedi bir süre sonra gözleri düzeldi ve kaşlarını çatarak Diana’yı itti.
“Sen normal değilsin.”
O sırada Mat’a baktım. Tamamen yıkılmış bir haldeydi. Luke odayı terk edince Diana’da çıktı. Ama çıkarken de onu öptüğüne hiç pişman değildi gibiydi. Hatta Diana’nın gülümsediğine yemin edebilirim.”
Sense konuşmayı bitirince Ray ağzı açık ona bakıyordu. Kendine gelince de
“Bu imkansız! Olamaz!”
O sırada duyduklarımın şokuyla kapıyı sertçe açtım. İkisi de dönmüş bana bakıyordu. Sense şok içerisinde bana
“Lily?!” diyebildi.
“Sense neler oluyor burada. Şaka değil mi bunlar? Sen neler söylüyorsun öyle!”
Sense bana doğru yaklaştı. Elini beni avutmak için omzuma atacaktı ki geriye çekildim. Arkamı döndüm ve suratımı avuçlarımla kapattım. Ağlamayacaktım ama nefes almayı unutmuş gibiydim. Derin derin nefes alarak dengelemeye çalıştım. Odada çıt çıkmıyordu. Ne tepki vereceğimi merak ediyorlardı. Ama tepkisiz kalacaktım. Doğru dürüst düşünene kadar bir tepki vermeme kararı aldım. Ellerimi yüzümden çektim. Onlara dönmeden
“Sense düşüncelerimi okuduğunu biliyorum. Ama lütfen şuanda beri saygı duy ve dinlemeyi kes.” Sakin görünmeye çalışarak “Pekala kahvaltı yapmaya gidiyoruz.”
Ray
“Peki gidelim.”
Yemekhaneye kadar sessizlerdi. Kapısına gelince ikisini de durdurdum.
“Pekala beni dinleyin. Olanları kimse bilmeyecek bir kişi daha öğrenirse sizi gebertirim.”
İkisi de kafasını salladı. Mat Keen ve Vel masadaydı. Biz oturunca gülümsediler. Ama biz den kimseden çıt çıkmıyordu. Mat ile göz göze gelirsem ne tepki vereceğimi bilmediğimden sadece tabağıma bakıyordum.
Mat ise tuhaflığı fark etmiş ve gözlerini benden ayırmıyordu.
“Sen neden böylesin?”
Hala tabağa bakıyordum.
“Güçlerimi kaybetmenin verdiği yorgunluk işte.”
“Hayır kastettiğim öyle bir şey değil.”
Konuyu değiştirmeliydim.
“Flex nasıl?”
Vel
“Doktor iyi olabileceğini söyledi. Biraz daha beklemeliymişiz.”
Masadan kalktım. Tüm gözler bana yönelmişti. Mat
“Nereye gidiyorsun?”
“Flex i görmeye gideceğim.” Oradan hızla uzaklaştım.
Koridorda ilerlerken Mat arkamdan koşup yetişti. Beni durdurdu.
“Neden gözlerimin içine bakmıyorsun?”
“Çünkü her şeyi öğrendim.” Ona baktım. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Ama ayni zamanda tepkisiz bir haldeydim. Duygularım birbiri içine girmişti.” Ellerimle yüzümü ıslatan göz yaşlarını sildim. “Nasıl bu kadar tepkisiz kapabiliyorsun?”
Deri bir iç çekti.
“Sadece olanları ortaya çıkartmak için zamana ihtiyacım var. Onu her gördükçe nefret kusuyorum. Bu yüzden uzak durmaya çalışıyorum. Bak lütfen tepki verme. Şuanda bunu yaparsan tüm plan suya gider.”
“Ne planı?”
“Şuanda olmaz. Sen git Flex i gör. Daha sonra söz sana her şeyi anlatacağım.”
Konuşursam sesimin titreyeceğini biliyordum. Konuşmamayı tercih edip Flex’ in odasına gittim. Baş ucuna oturdum. Yorgun gözlerle onu süzdüm.
“Küçük adam senin için hayatımdan vazgeçtim. Şimdi uyanman en doğru şey. Lütfen bunu bize yapma. Sen daha çok küçüksün. Bizi bırakamazsın. “
Elini avucumun için aldım. O kadar minikti ki ona özendim. Onun gibi küçük kalabilmeyi isterdim.
O sırada kapı açıldı. Luke kapıdaydı.
“Lily bir gelebilir misin?”
Sakin olmalıydım. Tepki vermemeliydim. Ayağa kalktım. Ona yaklaştım. Kolumdan tuttu ve beni odadan çıkarttı.
“Sana anlatmam gereken bir kaç gelişme var. Alec ile ilgili!”
Onun odasına gidince durduk. Heyecanla hala kolumu tutuyordu. Hırsla çektim. Gözlerim sızlıyordu. Sanki alev almış yanıyor gibiydi.
Luke tedirgin bir şekilde
“Neler oluyor?”
Ona bir tokat yapıştırdım. Ama ağrıyan tek şey benim elim oldu. O ise sanki yanağına bir sinek konmuş gibi tepkisiz ve hareketsizdi. Konuşmuyordu. Ben konuşmaya başladım.
“O seni öpüyor ve sen buna tepkisiz kalıyorsun. Nasıl geriye çekilmezsin?”
Gözlerini benden ayırmıyordu.
“Lily benim dün gece bahsetmek istediğim de buydu ama zaten üzgündün iyice kafaya takıp üzülmeni istemiyordum.”
“Basklarından duyunca daha güzel oluyor değil mi?”
“Hiçbir şey yok aramızda. Ne oldu o anda bilmiyorum. Ayaklarım yere çivilenmiş gibiydi. Hareket edemedim. Zaten o anla ilgilide pek bir şey hatırlamıyorum ki.”
Gözlerimden tekrar yaş süzülüyordu.
“İster istemiş ol ister istememiş ol. Ben bunu kaldıramıyorum. Sana deliler gibi aşığım. Bu duyduklarım güçlerimi kaybetmekten daha çok yıktı beni.”
Bana yaklaştı, geriye çekildim.
“Luke şimdi olmaz. Bence biraz düşünmeliyim.”
Odadan çıktım. Neyi düşünecektim ki? Ben ona deliler gibi aşığım. Ondan ayrılmayı mı? Bunu yapabilir miydim bilmiyorum. Her şey neden üst üste geliyordu ki sanki.
Odama koştum ve girdikten sonra kapımı kilitledim. Saatlerce kımıldamadan duvarı izledim. Sakinleşince odadan çıktım. Diğerlerine katıldım. Ne Luke Ne de Mat ortalıkta yoktu. Diana ve diğerleri bir masada oturmuştuk. Mat’a verdiğim söz yüzünden kendimi tutuyordum. Eğer Mat’ın geçerli bir sebebi yoksa bu kız oracıkta can verecekti. Sessizce masada oturuyordum. Sem kulağıma eğilerek
“Lily seninle biraz konuşabilir miyiz?”
“Olur!”
Kalktım ve onu takip ettim. Boş bir odaya girince etrafı inceledi ve kapıyı kapatıp kilitledi.
“Mat’a anlatacaktım ama o Diana ya o kadar aşık ki bana inanacağını falan sanmıyorum. Onun dışında aramızdaki en aklı başında kişi sensin.
“Ne hakkında?”
“Göreve çıktığımız gece gruplara ayrıldıktan sonra nedense içimden bir ses tekrar Flex ve Diana’nın yanına dönmem gerektiğini söylüyordu. Vel e de bahsettikten sonra onların yanına geri dönmek için sessizce ilerledim. Tam yanlarına gelince bir tuhaflık olduğunu fark ettim. Diana Flex e yaklaştı ve ellerini kalbinin üzerine koydu. Ondan sonra da Flex yere yapıştı. Şok içindeydim. Diana yere eğildi. Kalbini dinledi. Sanki bir şeyden emin olmaya çalışıyor gibiydi. Ardından ayağa kalktı. Gülümsedi ve çığlık attı. Daha sonrada sen geldin işte. Belki yapmasını engelleyebilirdim. Ama korktum ve şok içindeydim. Suçlu hissediyorum kendimi. Bu yüzden kimseye anlatamadım şimdiye kadar. Neden böyle bir şey yaptı ki Diana?”
“İnanamıyorum. O muydu? Hepimiz tehlikedeyiz. Ondan kurtulmalıyız. Keşke daha önce anlatsaydın.”
Koşarak odadan çıktım. Yemekhaneye koştum. Orada kimse yoktu. Nefes nefeseydim. Bir kaç kişiye sordum ama nerede olduklarını bilmiyorlardı. Sense ve diğerlerinin odalarına gittim. Ne Sem Nede ben hiç birinden iz bulamıyorduk. Korkum giderek artıyordu. Güçlerim olmadan bulmak çok zordu. O sırada Ray ve Vel koridorda bize doğru geliyordu.
Vel gülümseyerek
“ Bakın bilekliğime çok hoş değil mi? Diana hediye etti.”
Ray
“Bana da bir bileklik hediye etti.”
“Boş verin bilekliği falan Sense ve Keen nerede?”
“Keen Bayan Agata ile birlikte. Sense ise Diana ile ciddi bir şey konuşacağını söyledi ve onu alıp gitti.”
Sen bağırarak
“Nereye gittiler?”
Vel
“Bilmiyoruz.”
Sem’e bakarak
“Harita odasına koş. Oradan bulabiliriz.”
Vel şaşırarak
“Neler oluyor?”
“Sonra anlatırız. Ama önce Sense’i bulmalıyız. Hadi yardım edin bize.”
Koşup harita odasına girdik. Sense ait kodları bilgisayara girince hemen yeri belli oldu. Daha doğrusu yerleri. Dört ayrı yerde nokta vardı.
“Pekala her birimiz bir noktayı alıyoruz. Sense tehlikede olabilir.”
Vel
“Onu Diana’dan mı koruyoruz?”
Sem
“Evet!”
Tam kapıya yönelmiştim ki Vel kolumdan tutup durdurdu.
“Sence dağılmamız iyi bir fikir mi? Yani senin güçlerin yok sonuçta.”
“Konuşmayın ve dediğimi yapın!”
Koşarak enstitüden çıktık. Sokaklarda her birimiz bir yana dağıldık.
Ben başta Alec’i ararken ruhların sesini duyduğum noktaya geldiğimi fark ettim. Ama yine aynı sesleri duydum. Sürekli yardım etmemi söylüyorlardı. Sesin yoğunlaştığı o eski evlerden birinin kapısının önüne geldim. Sesler git gide artıyordu. Derin bir iç çektim ve zifiri karanlığa daldım. Telefonun ışığı pek aydınlatmasa da atacağım adımları fark edebiliyordum. Korkuyordum savunmasızdım.
Merdivenlerden aşağı kata indim koca bir salonun ortasındaydım. O sırada loş bir ışık yandı. Ve kapılardan birinden Diana çıktı. Hemen ardından eli kolu bağlı Sense.
“Bravo kızım. Çok hızlısın. Geleceğini biliyordum. Sürprizimi beğendin mi? Bunlar sana özel. Özel insanlara özel hediyeler vermeyi severim.”
“Diana ne yapıyorsun sen?”
“Hiç seninle biraz konuşmak istiyordum en iyi yolu buydu. Diğerlerini başka şeylere odaklamalıydım.”
“Bırak onu?”
Sense’i tek eliyle boğazından tutarak havaya kaldırdı.
“Bunu mu? Al senin olsun!”
Dedi ve fırlattı. Sense duvara çarparak durdu ve yerde inliyordu. O hırsla Diana’nın üzerine yürüdüm. Ona yumruk atmayı planlıyordum ama yumruğumu tuttu ve alimi büktü. Ardından beni yere çöktürdü.
“Prenses sanırım güçlerin olmadan bir hiçsin. Etrafımda topuklu ayakkabılarıyla tahtada çıkarttı sesle yürüyordu.”
“Şu senin sevgilin. Ah doğru sanırım duyduklarından sonra ondan ayrıldın. Tabi sende haklısın kim öyle şeyler duysa çıldırırdı.”
Ona çaktırmadan biraz ileride duran demire uzandım. Ama fark etmişti. Bu sefer diğer bileğimi kırdı. Topuklusuyla çatırtı seslerini duyana kadar bastı. Çığlık atıyordum. Canımın hiç bu kadar ağrıdığını hissetmemiştim. Ayağımla midesine bir tekme indirdim ama pek işe yaramamıştı. Beni boğazımdan tuttu ayağa kaldırdı ve duvara fırlattı. Zar zor nefes alıyordum. Aynı şeyleri hemşirede de yaşamak ayrıca şaşırtıcıydı. Tamamıyla ayni hareketler aynı duruş aynı bakış...
Gözlerimin karardığını hissediyordum. Duvara çarpmanın etkisiyle olmuştu. Topuklarının sesini duyuyordum bana yaklaşıyordu. Ve ses birden kesildi. Nefesini burnumun dibinde hissediyordum. Birden saçlarımdan tuttu. Saçlarımı geriye doğru çekerek kendisine bakmamı sağladı.
“Biliyor musun onunla öpüşmek ayrı bir zevk verdi bana. Öperken o kadar kibar ki beni kendisine iyice aşık etti. Sense anlatmamış galiba ama ellerimi kaslarında bile gezdirdim. Tam yamalık bir sevgilin var. Sen onu hak etmiyorsun. O benim gibi bir kıza layık. Eminim yakında oda anlar.”
“Neden yapıyorsun bunu bana?”
“Çünkü önce sen benim sevgilimi çaldın.”
“Ben senin sevgilini falan çalmadım.”
“Hayır prenses çaldın. O bana karşı eskisi gibi değildi. Sürekli senden bahseder olmuştu. Bana aşık olduğunu hissediyor olabilirdi ama senden hoşlanmaya başlamıştı. Bunun farkındaydım. Bunu görmezden gelmek mümkün değildi. Artık beni sevmiyordu. Bana eskiden baktığı gibi artık sana bakıyordu. Bunu anlamamış gibi davranma. Asıl kötü olan sensin iki erkeği birden idare ediyordun. Onu kendine masum saf temiz bir kız gibi görünerek kendine çektin. Seni pis kaltak. Ama şimdi senin ki de beni sevmeye başlayacak. Bak ve gör.”
Elim kırık olsa da inleyerek ona vurmaya çalıştım. Ama olmuyordu. Gücüm kalmamıştı. Pes etmiştim. Ve kendimi yere bıraktım. Hem ağlıyor hem de acılarımla inliyordum. Sense ise baygındı. O sırada odaya bir adam daldı. Tam göremesem de tanımadığıma emindim. Diana’nın üzerine saldırdı. Onu yere devirdi ve vampir dişlerini gösterdi. Diana’nın sesini duyuyordum.
“Alec demek kurtuldun. Biraz yavaşsın sanki ne dersin? Özledim seni.” Kahkaha atmaya başladı. “O delikten nasıl kurtuldun bilmiyorum ama seni çıktığın o deliğe geri yollayacağım.”
Neler olduğunu anlayamıyordum. Alec kurtulmuş muydu? Onu hapseden Diana mıydı? Çok karışıktı. Ve Alec ona tam dişlerini geçirecekken birden buhar oldu ve kayboldu.
Alec Sense’e koştu.
“Sense iyi misin tatlım?” Sense ağzında çıkan bandajın ardından
“Ben iyiyim. Onun durumu çok ağır. Onu bir doktora götürmeliyiz.”
Alec bana doğru geldi. Zar zor nefes alıyordum.
“İyiyim ben!”
“Hadi bakalım gidiyoruz buradan güzellik!”
Alec beni kucaklayıp kaldırdı. Sense’de bizi takip etti ve oradan çıktık.♡♡♡♡♡♡♡
Hepinizden çok çok çok çok ama çok özür diliyorum. Ne deseniz haklısınız. Ama bir türlü fırsat bulup giremedim. Hatta mesajlara cevap verecek fırsatım bile olmadı. Ayrıca gerizekalının biriyle uğraşıp durdum. Bana hakaret ve küfür içerikli yazilar gönderdi. Kullandığım @yazarwampirenses adlı kullanıci adıni silmemi kendisine ait olduğunu iddia etti. Ama hiç bir alakasi yok isimlerin. Çok ağır konuştu. Böyle terbiyesizlik olmaz yaa.
Ayrıca bana sitem yapanlar var. Hikaye yazmiyorum diye ama bende insanım ve diğer insanlar gibi hayatımı günlük yaşamımı devam ettirmeliyim. Ve ben bunların arasinda yazamıyorum. Sizin 1 saatte okuduğunuz seyi ben yarım günümu dolduracak sekilde yazıyorum. Düşünerek kurgulayarak biraz anlayışlı olmanızı bekliyorum. Lütfen!.. 🙏
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir VAMPIRE Aşık Olmak 2!
VampireKaranlığın içinde karanlık... Gecenin içinde gölge... Beni bitiren korku..! Karanlığın sonunda aydınlık... Güneşin ardında yine gölge... Ve hala beni bitiren korku..!