Saat 10 civarı odamda yatağımın üstünde oturmuş telefonu kurcalıyordum. Bayadır Layla ile konuşmuyordum. Onu arayıp aramamak arası kalmıştım. Odanın kapısı açıldı. Flex, Ray ve Sense, evet kesinlikle Sense bende çok şaşırdım, içeriye girdiler. Flex koşarak yatağımın başına oturdu ve boynuma sarıldı.
Flex titrek sesiyle boynuma sımsıkı sarılarak
“Mat senin bayıldığını söyledi. Neden bayıldın Lily?”
Ellerini boynumdan hafifçe ayırdım. Yüzüne bakarak
“Bende bilmiyorum. Benim için bu kadar üzülmene gerek yok. İyiyim.”
Kapının kenarında duvara yaslanmış şekilde duran Sem, Flex’e bakarak
“Daha yeni tanıdığın bir insan için bu kadar üzülmene gerek yok.”
Sense sesi fazlasıyla yüksek bir tonda
“Sem kes sesini!” bu ses hepimizin susmasına neden oldu. Ben ona bakıyordum. Gözleri dolmuştu. Sense gözlerini benden ayırmadan
“Hepiniz odadan çıkın!”
Herkes ona tuhaf tuhaf baksa da odayı yavaşça boşalttılar. Sense hala gözlerimin içine bakarak yanıma oturdu. Ve ilk göz damlarını o anda döktü. O ağlayınca bende kendimi kötü hissettim.
Sesi titreyerek
“O şeyleri gördüğün halde nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun?”
“Neyleri?” neyi kastettiğini bilsem de bilmezlikten gelmek daha iyiydi.
Fısıltıyla konuştu.
“Biliyorsun ki düşüncelerini duyabiliyorum ve duymak dışında düşüncelerini görebiliyorum. Bu ilk kez oluyor ama onları senin düşüncende gördüm. Korkmuyor musun?”
“Bilmiyorum. Ne tepki vermeliyim onu da bilmiyorum”
“Onlardan kurtulamaz mısın?”
“Onu da bilmiyorum!”
“Keşke sana yardım edebilmemin bir yolu olsa. Ama sanırım varsa onu da bilmiyoruz.”
“Evet sanırım öyle!” derin bir iç çektim ve Sense’e gülümseyerek
“Her neyse benim buradan çıkmama yardım et. Sanırım bu odaya böyle tıkılıp kalmayı pek sevmedim.”
“Nereye gitmek istersin?”
“Bilmem, sen götür beni.”
“Pekala hadi kalk!”
Sense beni koridorun sonuna kadar götürdü. Bir duvarın önüne gelince durduk. Sense gülümseyerek bana baktı
“Hayal duvarı. Seni bir kaç dakikalığına istediğin bir yere götürebilir. O istediğin yere görünmez olarak gidebilirsin. Sen gerçekten orada olursun fakat kimse seni göremez.”
“Gerçekten böyle bir şey yapabilir miyiz? Dünyanın diğer ucu olsa bile mi?”
Kafasını salladı. “Evet. Ama söylediğim gibi 3 ya da 4 dakikalığına”
“Çok güzel!”
Ellerini birbirine vurdu ve
“Pekala nereye gitmek istersin?”
“Benim gitmek istediğim bir yer yok şuanda aslında sen beni bir yerlere götürebilirsin.”
“O zaman seni hayran kalacağın bir yere götüreceğim.”
Önce elimi tuttu. Ardında diğer elini duvara yapıştırdı. Gözlerini kapattı. Çok geçmeden geri açtı. Duvar bir jöle misali yumuşamaya ve hareket etmeye başladı. Sense içine doğru yürüdü ve beni de çekti. O anda bir nehrin kenarındaydık. Ortam fazlasıyla güzeldi. Büyülenmemek elde değildi. Gözlerimi alamıyordu. Ne zamandır şehirden bu kadar uzak ıssız bir yer görmemiştim. Fazlasıyla huzurluydu. Güneş parlıyordu. Tenimin serinliğini fark ediyordum. O anda Sense ellerini çekti.
“Olamaz buz gibisin!”
“Ben bir vampirim unutma. Güneş ışığında buz kütlesi kadar soğuk oluruz. Gözlerim de renk değiştirmiş olmalı.”
“Evet. Çok çekici bir rengi var o kesin. Bayıldım.”
“Teşekkürler” ikimizde gülümsedik. Çimlerin üzerine oturduk. Ben merakıma yenik düşerek ona sordum.
“Burası tam olarak neresi?”
“Burası benim gizli bahçem. Şuanda bir adadayız. Fazla uzaktayız. Umarım beğenmişsindir.”
“Bayıldım. Keşke hep burada kalabilsem.”
“Biliyorsun ki süremi dolmak üzere.”
Dudaklarımı büzdüm.
Sense uzaklara dalarak
“Sanırım sana fazlasıyla ön yargılı davrandım. İyi birisin. Ama biraz burnu havada duruyor ve büyüklük taslıyormuşsun gibi hissettim.”
“Hadi ama ben vampir olmadan öncede eziğin tekiydim halada öyleyim.”
“Hiçte bile fazlasıyla havalısın. Ve kendine cidden yakışıklı bir erkek arkadaş bulmuşsun” gülümsedi. “Sanırım ilerde bir vampirle çıkabilirim. Çok yakışıyorsunuz.”
“Teşekkür ederim. Ama eğer onu kaybetme korkusunu her gün yaşamak istemiyorsan sıradan bir insanla çık.” Şimdi bende gülümsüyordum.
Arkadan gelen sesle irkildik.
“Pekala siz kızlar cidden tuhafsınız.”
Ben kimseyi göremeyince kim olduğunu anlamıştım. Sense ise benden daha önce fark etmişti.
“Sem biliyor musun? Senden nefret ediyorum. Artık görünmez olarak insanları takip etmenden bıktım.”
“Sizi takip etmek istemiyordum. Fakat seni bir kaç sefer daha duvardan geçerken görmüştüm ve nereye gittiğini merak ediyordum. Demek buraymış.”
Sense ayağa kalaktı. Bana bakarak
“Süre dolmak üzere hadi gidelim.”
Ve bileğimden tekrar tuttu. Duvardan geçtik. Sem de geçince duvar eski haline geldi. Sem artık görünür durumdaydı.
“Neyse ben gidiyorum. Size iyi eğlenceler”
O gidince Sense
“Ben gitsem iyi olur biraz başımı dinlendirmem gerekiyor.”
“Pekala ama lütfen bir saat sonra derse gelmiş ol.”
“Peki geleceğim”
Koşarak uzaklaştı. Bende son bir kez duvara baktım ve oradan uzaklaştım. Odama gitmek yerine Sense ile konuşmamızdan sonra Luke’u görmek istemiştim.
Kütüphanede araştırma yapıyordu.
“Demek kalktın. Neden kendini yoruyorsun ki? Dinlenmelisin.”
“Biliyorsun ki fazla durunca sıkılıyorum.”
“Pekala sen bilirsin.” Gülümsedi. Bana yaklaştı. “Sıkıntını nasıl geçirebiliriz? Özel isteklere açığım.”
“Zamanın yok ki benimle ilgilenmeye. Hem ben bir saat sonra derse gireceğim. Sen ise Agata ile ipuçları bulmaya gideceksin.”
Suratı asıldı geriye çekildi ve
“Lily yine başa sarıyoruz.”
“Başa sardığım falan yok. Sadece benden uzaklaştığını net bir şekilde görebiliyorum.”
“Neden uzaklaşayım ki senden? Abartıyorsun.”
“Abarttığım falan yok. Ne zaman bir şeyler olsa hep beraber bunun üstesinden geldik. Ama şimdi sen benim yerime Agata’yı tercih ediyorsun.”
“Kıskançlık yapacak bir zamanda değiliz. Bunun farkında olman lazım. Şuanda Alec ‘i bulmamız çok önemli.”
“Kıskançlık falan yaptığım yok. Sadece senden ayrı kalmaya korkuyorum.” Gözlerim doluyordu. Fakat kendimi tutuyordum. Kesinlikle zayıflığımı belli etmeyecektim. Şuanda ağlayamazdım. “Hatırlıyor musun bilmiyorum ama babanın seni kaçırdığı zaman Lexi seni duygusuz bir hale getirmişti. O zamanlar bana geri dönmeni her gün bekledim. Fakat sen bana karşı çok soğuktun. Senden vaz geçemiyordum. Seni unutamıyordum. Ya da neredeyse ölmek üzere olduğun o anı hala unutamıyorum. Seni kaybetmek istemiyorum. Tek sorun bu. Kusura bakma seni fazla sıkıyorum sanırım. Bundan sonra daha dikkatli olurum. Seni düşünmemeye özen gösteririm.”
Luke bana bakıyordu. Bana yaklaşarak elini yüzüme değdirecekken geriye çekildim. Ve ona bakmadan sadece yere odaklanarak
“Bana şuanda yaklaşmasan daha iyi olur.”
Ve kapıya doğru ilerledim. Arkamdan seslense de ona cevap verecek bir durumda değildim. Ve kesinlikle ağlamayacaktım.
Yemekhaneye doğru ilerledim. Daha kimse gelmemişti. Hiç bir şey yemek istemediğimden sadece oturdum. Bir süre öylece çatalımla uğraşırken Flex karşıma oturdu. Ray ise hemen arkasından geldi ve onun yanına oturdu.
Flex
“Neden bir şeyler yemiyorsun?”
“Canım pek istemiyor.”
“Ama biliyorsun ki öğün atlamak zararlı.”
Ray benim yerime cevap verdi.
“O bir vampir sadece kanla beslenir.”
Ben de cevap verdi.
“Yanılıyorsun. Ben diğer vampirler gibi değilim. Normal insan yemekleri de yiyebilirim.”
Sem yanımıza gelerek
“Peki senin ayrıcalığın ne?”
“Yakında öğrenirsiniz”
Flex
“Oww güzelmiş.”
İleriden Sense ve Vel masaya yaklaştı. Vel beni görünce tepsisini masaya sertçe bıraktı ve
“Daha ne kadar bizim masadan geçineceksin?”
Sinirle bende ayağa kalktım.
“Oturduğum masanın sana ait olduğunu sanmıyorum.”
“Kimsenin seni istemediğinin farkında değil misin?”
Kaşlarımı fazlasıyla çatmış ve Vel’in burnunun dibindeydim.
“Onlar benim yanıma gelip oturdu.”
Sense araya girerek
“Vel abartma. Kimsenin onu istemediği falan yok. Bizimle oturmasında da bir sakınca yok.”
Vel ise hiç durmayarak
“Bu kız bizimle oturmuyor o kadar.”
Tam onun üzerine yürüyecekken bir el kolumdan tuttu ve beni kendine çevirdi.
Bu Mat’ti. Bana bakmak yerine Vel’e bakarak
“Kimse bir yere gitmiyor. Hepimiz bir arada oturacağız.” Beni oturttu. Kendisi hala ayakta Vel’in gözlerinin içine bakıyordu. Vel ise tepsisini eline aldı gitmek üzereyken Mat yine ona seslendi. Sesi sakin ama bir o kadar da sertti.
“Vel hiç bir yere gitmiyorsun ve hemen oturuyorsun.”
Vel ona kaşlarını çatarak
“Onu çok çabuk unutup kendini buna mı kaptırdın. O bu kıza bu davranışlarını görse kim bilir nasıl üzülürdü.”
‘Bir dakika O da kim? Bunlar kimden bahsediyordu.’
Sem araya girmişti.
“Vel ileri gidiyorsun. Saçmalamayı kes ve otur.”
Vel Sem’e bağırarak
“Sen karışma. Haklıyım. Mat bu kıza fazlasıyla kibar davranıyor. Ama kıza karşı ilgi duymaya başladığını düşünüyorum. Diana’ya acıyorum. İyi ki şuanda burada değil. Sanırım çok üzülürdü.”
Mat
“Vel yeter. Çok boş konuşuyorsun. Saçmalamayı kes ve otur.”
“Peki unut onu hepiniz unutun. Bir tek ben hatırlasam yeter. Ama Mat seçtiği bu kız Diana’nın tırnağının kiri bile olamaz. Yanlış yoldasın.”
Mat bağırmıştı.
“Kes sesini. Vel benim Diana yı unuttuğum falan yok. Bu yüzden sen kendi sorunlarını kafana taksan yeter. Başkasının sorunlarıyla başını ağrıtmana gerek yok.” Mat yanımdaki sandalyeyi çekti ve oturdu. Önündeki tepsiye bakıyordu ve kesinlikle bir şeyleri yumruklamak istiyordu bu her halinden belliydi. Ama benim aklımı kurcalayan ise şu Olayın merkezi haline gelen Diana’ydı. Kimdi ki o kız? Vel Neden Mat’in üstüne bu kadar gitmişti? Bilmediğim daha çok şey vardı. Fakat sormak için uygun bir zaman değildi. Vel teksiyi masaya fırlattı ve salonu terk etti. Sense ise bir ona bir bize baktı. Vel’in arkasından gidecekti ki Mat ona seslenerek
“Hemen otur. Gitmiyorsun onun arkasından!”
“Peki sen öyle diyorsan öyledir.”
Sessizce kimse konuşmadan yemek yediler. Bense sadece masaya bakıyordum. Vel’in benimle alıp veremediği neydi? Diana kimdi? Ne kadar düşünsem de bulamıyordum. Düşünmekten başıma ağrılar girmek üzereydi.
Yemek bitince Mat
“Herkes derse geliyor. Beni anladınız mı? Fazla zaman öldürüyorsunuz ve öğrenmeniz gereken daha çok şey var.”
Ray Mat’a bakarak
“Peki ya Vel onun derse geleceğini pek sanmıyorum.”
Keen atılarak cevap verdi.
“Ben onu getiririm siz merak etmeyin”
Hepimiz ders işleyeceğimiz o koca sınıfımıza geçtik.
Hepsi sandalyelere yerleşti ve bana bakıyordu. Çok geçmeden Keen ve Vel de gelmişti. Keen bir sandalye çekerek diğerlerinin yanına geçti. Fakat Vel somurtarak ve bana tehditkâr bakışlar atarak en arkaya camın önüne geçti ve oturdu.
Bense onu görmemezlikten gelmeyi düşünerek diğerlerine gülümsedim.
“Pekala ben bu derste bana karşı güçlerinizi kullanmanızı istiyorum. Yere ilk deviren kazanır.” Bakalım kendinizi ne kadar zorlayabiliyorsunuz.”
Sem
“Hadi ama bundan emin misin? Bir vampir olsan da bizim güçlerimizle baş edemezsin.”
“Göreceğiz! Sanırım ilk sen başlamak istersin”
Ayağa kalktı.
“Bir kızla mı dövüşeceğim?”
“Beni iğrenç bir yaratık olarak düşünebilirsin. Kız olma mı sorun etmene gerek yok.”
“Vampirler zaten iğrenç yaratıklardır.”
“O zaman sorun yok.”
Birden görünmez oldu.
Herkes sessizdi. Sem’in sesi yankılanıyordu.
“Pekala başlıyorum.” Ve sesi tamamıyla kesildi. Ayak seslerini duyabiliyordum ama yine de tam olarak nerede olduğunu kestirmek zordu. Ve sırtımdan bir darbe yedim. Yere yığılmadan kalkmayı başarmıştım. Ama o anda ayağıma bir tekme yedim. Bacağım biraz ağrısa da hala ayaktaydım. . Bir kaç sefer daha fark edemediğim darbelerle sarsıldım. Etrafımda gülme sesleri ve Sem’i destekleyen alkış sesleri yükseliyordu. Derin bir nefes almak için olduğum yerden kımıldamadım. Gözlerimi kapatıp ayak seslerin takip ettim. Ve üzerime geldiğini fark ederek midesine bir tekme indirdim. Yere yığılmamıştı fakat geriye doğru sendelemişti. Ardından dirseğimle yüzüne bir darbeyle yere devirdim. Hızlı olduğum için bu son hamlemi fark edememişti ve yere yığılmıştı. Artık görünürdü. Bana baktı ve sadece gülümsedi. Onu yerden kaldırdım. Sem sandalyesine geçince diğerlerine bakarak
“Sıra kimde?”~~~~~~~~~~~
Hepinizden çok çok çok çok ama çok özür dilerim. Bölümü geciktirdi. Ve şidmide yarıda kestim. Ama sorun yok. En kısa zamanda devamı gelecek. Lütfen bana kızmayın ve bölümü değerlendirin. 😊😊🤗🤗😘😍😗😘😘😗😍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir VAMPIRE Aşık Olmak 2!
VampireKaranlığın içinde karanlık... Gecenin içinde gölge... Beni bitiren korku..! Karanlığın sonunda aydınlık... Güneşin ardında yine gölge... Ve hala beni bitiren korku..!