2010
Genç kız kapıyı açan uşağa teşekkür etti ve Klaus'un nerede olduğunu sordu. "Çalışma odasında, hanımefendi." diyerek kızdan onu takip etmesini istedi. Kız neredeyse hoplaya zıplaya çalışma odasına vardı. Uşak kapıyı çalınca onun önüne geçti ve kapıdan ilk giren oldu.
Niklaus çalışma masasına oturmuş kağıt işleriyle uğraşıyordu. Dışarıda güzel bir hava vardı. Okçuluk yapmak ya da Caroline'i okuldan alıp onunla güneşin batışını izlemek istiyordu. Evet, kesinlikle Caroline ile güneşin batışını izlemek istiyordu. Caroline'i de izleyebilirdi. Bütün gün öylece oturup kızın mükemmeliğinde boğulabilirdi. Kapının çalınmasıyla başını kaldırdı ve karşında bir melek gördü. Tüm bu kağıt işleriyle uğraşırken sıkılmaktan ölmüş ve cennete mi gitmişti? Hayatına bakıldığında pek cennetlik durmuyordu, Niklaus. O zaman bu kanatsız melek ona kavuşmak için cennetten kovulmuş olmalıydı. "Seni özledim, büyük kötü kurt." dedi Caroline onun karşısındaki koltuğa oturarak. Dedikleri karşısında Niklaus ne yapacağına karar veremedi. 'Büyük kötü kurt' babasının ona taktığı lakaptı. Gözlerinin önüne Mikael gelince Niklaus titredi ve elindeki kalemi düşürdü. Kaşları çatıldı. İki derin nefes aldı ve koltuğundan kalkıp Caroline'a yaklaştı. Sonuçta kız ona kendisini özlediğini söylemişti. Bu adamla zaman geçirmeyi sevdiğinin bir göstergesiydi, değil mi?
Caroline, Klaus'un her güçlü adımıyla koltuğa sindi. Ona zarar vermezdi, değil mi? Sadece şaka yapmıştı. Klaus koltuğun arkasına geçti ve kızın omuzlarını güven verircesine tuttu. Kız sırtını dikleştirdi. "Öyle mi, canım?" dedi yumuşak bir sesle. Kız sadece başını salladı. "Yorucu bir gün müydü?"
"Bir bakalım," Caroline günün değerlendirmesini yapmak için düşünmeye başladı. Klaus onun omzunu bıraktı ve masaya yöneldi. Kalçasını masaya dayayıp kızı dinledi. "Kimya'dan bir A ve Tarih'ten B+ aldım. Tamam, okulun en iyisi olduğum söylenemez ama bunlar da iyi notlar, değil mi? Amigo takımına yeni bir hareket öğrettim ve bahar şenliğinde sahne almayı garantiledim. Bana önerebileceğin bir şarkı var mı söylemem için?"
Niklaus düşünüyormuş gibi yaptı ama cevabı biliyordu. "Sinatra'dan bir şeye ne dersin? Everybody Loves Somebody olabilir."
Kız gülümsedi. "Bunu düşüneceğim." dedi kafasını sallayarak. Aklına yeni bir şey takılmıştı. "Rebekah'nın nerede olduğunu biliyor musun? Bugün antrenmana gelmedi."
Adam, genç kıza yaklaştı. "Rebekah ile aranın iyi olmadığını sanıyordum."
Bacak bacak üstüne attı ve verecek bir cevap düşünmeye başladı. Aklına bir tana gelince bacağını indirdi. "Bazı davranışları sinirimi bozuyor ama takım için ona ihtiyacım var." dedi ellerini saçından geçirirken.
Adam kafasını kaldırdı ve odayı taradı. "Pekala," diye başladı Niklaus. "Onu kazıklayıp mahzendeki tabutuna koymuş olabilirim. "
Caroline şaşkınlıkla gözlerini adama çevirdi. "Kızkardeşine böyle bir şeyi nasıl yaparsın?"
Niklaus küçük bir kahkaha attı. "Hadi," diye teşvik etti genç kızı geriye doğru çekilirken. "Sen de bana bir canavar olduğumu söyle."
Genç kız ayağa kalkarken kaşları çatıktı. "Hayır. Hayır." Başını salladı. Adama yaklaştı. Ellerini adamın ensesinde birleştirdi ve alnını adamın alnına yasladı. Fısıldadı. "Sen hayatımda gördüğüm en harika insansın. Sadece sevgiye ihtiyacın var. Seni sevmeme izin ver. " Caroline ona sımsıcacık bir gülümseme bahşetti.