İntikam

1K 68 4
                                    

2010

Niklaus kendini ittirdi ve kayaya tutundu. Gizli mağaraya doğru kolayca tırmanırken aklında sadece Caroline vardı. İyi miydi? Pislikler acaba ona zarar vermiş miydi? Korkuyor muydu?

Niklaus mağaranın girişine ayak bastığında herşeye hazırdı. Sonuçta onu kaçırmalarının asıl nedeni kendisiydi. Kendisi için acı verici bir karşılama hazırlamış olmalılardı değil mi? Hırıltılar duymaya başlayınca sinirden elleri yumruk oldu. Kurtlar yaklaşıyordu.

Sesler duymaya başladı, Latince sesler. Kulaklarına dolan sesler beynine ulaşınca acı içinde yere serildi Niklaus. Nasıl olurdu da düşünemezdi? Eğer hayatı boyunca yaptığı şeytanlıklar yüzünden cadılar ile kurtadamlar -ve belki de vampirler- birlik olmuşsa Caroline'a zarar vererek kendisine acı çektirecekleri belliydi.

Omzunu kavrayan eller kalkmasına yardımcı oldu. "Size gelmemenizi söylemiştim." Adam herşeye rağmen sertti. Önünü onlara döndü. Gördükleri yüzünden şaşırdı. Açıkcası bu kadarını beklemiyordu.

"Oldu Nik, biz de senin aptal gururun yüzünden uzun bir süre acı çekip Caroline'ı mahvetmelerini izledikten sonra öcünü bizdenn çıkarmana göz yumalım." Kardeşleri gelmekle kalmamış, peşlerinde resmen bir ordu getirmişti. Eski yüzleri gördü. Salvatore'lar, Bennett'lar, Lockwood'lar, Forbes'lar... Hepsi buradaydı. Genellikle bir kurt sürüsünü bir diğeriyle kavga ettirmek zordu ama hepsi Caroline için gelmişti, belliydi, silahlı ölüme göğüs geren insanlar bile...

Eski dostu Stefan ve kardeşi yaklaştı. Peşinden bir kaç tane cadı bir şeyler söyleyerek geliyordu. Niklaus onların koruma büyüsü yaptığını anladı. "İçeride büyük bir sürü var. İnsanlar ve kurtların bir kısmı onlarla ilgilenecek. İlerledikçe karşımıza bir grup vampir çıkma olasılığı yüksek, kurtların geri kalanı onlarla ilgilenir. Sonrasında güçlü bir cadı topluluğu var. Bizimkiler onlarla karşılaşmayı kabul etti. Ben bu kadar basit olacağını sanmıyorum. Bizce onların da arkasında bir şey olabilir. Bu yüzden tedbirli hareket etmeliyiz." Damon'ın eski bir asker olduğunu biliyordu. Hazırladığı strateji iyiydi. Ama bunda Stefan'ın da fikri olduğunu tahmin edebiliyordu Niklaus.

"Vampirlerimizden bir kaçı kenarda duracak. Zarar görenlere kanlarını verecekler." Stefan'a bir bakış attı. Adam kararlıca gözlerini karşıya dikmişti. Onun da Caroline'ı kurtarmak için sabırsızlandığını fark etmişti.

Hırıltı sesleri gittikçe artınca herkes yerlerini aldı. Cadılar daha güçlü yapmaya başladı büyülerini. Niklaus şimdiden etrafında oluşan kalkanın varlığını hissedebiliyordu. Düşmanları koşarak onlara geliyordu. Karşılarında en az yirmi sürü vardı ama hepsi Macar değildi, Niklaus farketmişti. Onun tüm düşmanları buradaydı sanki.

Öndekiler olduğu yerde dururken arkadan gelen insanlar ve kurtların bir kısmı Damon'un da dediği gibi savaşmaya başladı. Çok kayıp yaşanmıyordu çünkü kabileler genellikle güçsüzdü. Aralarında onları zorlayacak dört kabile vardı ve karşı taraftaki ölü sayısı arttıkça yerine daha güçlüleri geliyordu.

En son iki kabile kala ilerlediler. Geride kalanlar savaşmaya devam ederken, diğerleri mağaranın derinliklerine iniyordu.

Tam tahmin edildiği gibi oldu. Daha fazlası vardı. Zorla dönüştürülmüş bir avuç kızgın vampir. Niklaus iç çektikten sonra kızı kurtarabilmek için oradan ayrılacakken vampirlerden birkaçı buna izin vermedi. Önünü kapamışlardı. Niklaus sinirlendi. Kimsenin beklemediği bir anda ellerini adamların göğüs kafeslerinin içinden geçirip kalplerini kavradı ve onları çekip çıkarttı.

Diğerlerini arkasında bırakıp ilerledi. Bir gölü geçti ve bir yol ayrımına geldi. Yol ikiye ayrılıyordu. Seslere odaklandı. Savaş sırasında acı çekmekten inleyenlerinin seslerini duymamazlıktan gelmeye başladı. Bir büyücünün güçlü bir büyü yaparken söylediği sözleri duydu, ardından erkek seslerini ve Caroline'ın acı çığlıklarını... Kahroldu. Yüreği sızladı.

Hızlandı. Onlar kıza daha fazla zarar vermeden yetişmeliydi yanına. Peşinden kardeşleri ve Salvatore'lar geliyordu. Az kalmıştı. Hissedebiliyordu.

Bir anda olduğu yerde kala kaldı. İleriye gidemiyordu. Birkaç büyücü bunlara yaklaştı. Onları küçük bir alana hapsediyordu. Sanki çevreleri duvarla kaplıymış gibiydi. İleriye atıldı Klaus. Ama olduğu yerde sayıyordu sadece. Cadılara dişlerini gösterdi. Bu tehdite karşılık işlerine devam ettiler. Salvatore'lar ve Mikaelson'lar acı içinde yerde kıvranmaya başladı. Niklaus ümidini yitirmek üzereydi. Caroline'ına işkence ettikten sonra onu öldüreceklerdi ve bu süre boyunca kendisini canlı tutacaklarına emindi.

Üç nesil Bennett cadısı el ele tutuşmuş güçlerini çoğaltarak onlara yaklaşıyordu. Önce karşı tarafı zayıflattılar, sonra duvarı kırdılar. Mikaelson'lar kendine gelince ilerledi ve Salvatore'lar ise onlara zarar veren bu birkaç cadının icabına baktı.

Niklaus mağaranın kalbine indikçe yaklaştığını hissediyordu. Rakipleri gittikçe güçleniyordu ve sayıları azalıyordu. Kızın varlığı herşeye rağmen onunlaydı. Yolun sonuna geldiklerinde bir cadı topluluğu karşılarında duruyordu. Onlar harekete geçmeden acele etti ve kendisine en yakın olanın boynunu kırdı Niklaus. Üç tanesi kardeşlerini kaldırdı ve yanlarındaki duvarlara attı. Geriye kalanı beyinlerini yakmaya başladı Mikaelson'ların. Ama hiçbiri Klaus'a dokunmuyordu. Onu sadece ortada tutuyor ve hareket etmesini önlüyorlardı. Ailesinin acı çektiğini görünce gözleri doldu.

Finn yere düşmüş ve ellerini başının etrafında birleştirmişti, çığlık atıyordu. Kol duvara yapışmıştı. Acıdan kurtulmak için cadılara zarar vermeye çalışması boşunaydı. Sadece olduğu yerde titriyordu adam. Terlemişti ve buharlar çıkıyordu kulaklarından. Elijah yerde yatıyordu. O da olduğu yerde titriyordu. Belli ki kalkmaya çalışıyordu. Burnundan çıkan sıcak buharlarkla daha da kırmızıya dönüyordu. Rebekah diğer köşede duruyordu. Ağlıyordu. En çok ses ondan çıkıyordu. Canı cidden yanıyordu. Acı vericiydi. Kıpkırmızı kesilmişti kız. Her ne kadar derin derin nefesler almaya çalışsa da işe yaramıyordu. Başı geriye düştü ve sarsıla sarsıla ağlayıp acı çekmeye devam etti.

Klaus yüzünden hepsi can çekişiyordu. Henrik de onun yüzünden ölmüştü. Tüm ailesini kaybediyordu.

Hayır. Onlara bir şey olmayacaktı. Caroline'a bir şey olmayacaktı.

Niklaus sinirle büyüyü kırdı ve en güçlü olduğunu düşündüğü cadının kalbini çıkardı. İçindeki vahşi uyanmıştı. Gözü dönmüştü. Tüm cadıları katletti. Erkek kardeşleri yavaş yavaş kendine gelirken Rebekah hala ağlıyordu. Küçük kız kardeşine sarıldı. "Geçti. Her şey yolunda."

Rebekah'nın ağlaması dinince beraber ayağa kalktılar. Fin yolu kapatan duvarı kırınca ilerlemeye devam ettiler.

Karşılarına üç tane kapı çıktı. Niklaus burnuna gelen kokuyla yüzünü buruşturdu. Bir odada hem insan, hem varmpir, hem cadı hem de kurtadam vardı. Sondaki odaya girdiler. Klaus'un aldığı koku doğruydu. Şimdiye kadar öldürdükleri tüm düşmanlarının başları buradaydı. Hiçbiri tanımıyordu Niklaus, ama onların kendisini tanıdığı belliydi.

"Melezimiz sonunda teşrif edebildi." dedi vampir olan ellerini kavuşturarak.

"Sizler de kimsiniz?" Niklaus neredeyse tükürürcesine söylemişti bunu.

"Ben senin mahvettiğin sürülerin efendisiyim." dedi kurtadam olan.

"Ben de papa adına buradayım. İnsanlara ve insanlığa zarar veriyorsun. Tanrı durdurulmanı istedi." dedi iri yarı insan.

Daha fazla saçmalığı dinlemek istemiyordu. Niklaus dişlerini çıkardı ve ortamı kızıştırdı. Bir anda herşey ve herkes birbirine girdi.

Mikealson kardeşlerin hepsini halletmesi uzun sürmedi. Kol gözlerini etrafta dolaştırınca kenarda oturmuş olanları izleyen cadıyı gördü. "Tatlım, teslim olmaya mı karar verdin?"

Kız bir anda bağırmaya başladı ve etrafına ateşler saldı. Elini kıpırdatmadan tüm Mikaelson'ları duvara yapıştırdı. Karşısına geçince onlara tiksinircesine baktı. Klaus'da durduğunda biraz büyü mırıldandı ve adamın kan kusmasını sağladı. Üstelik sırf ağzından da değil. Gözlerinden ve burnundan, hatta kulaklarından bile kan geliyordu.

Hiding My Heart (Klaroline)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin