Bölüm1: Dönüşüm

593 27 6
                                    

Miranda..

200 yıl önce..

1814 sabahının ilk ışıklarında sevgili babamız, Alexandria ve beni küçük köyümüz olan Kresbrug kasabasına, çiçek toplamaya göndermişti. Sabah kahvaltısında sıcak dilimlenmiş kızarmış ekmeklerle birlikte üvey annemizin seramikten yeni yaptığı, çiçek desenli ve içinizi ısıtan vazonun içine, üzerine yağmur serpilmiş olan yeni çıkmış papatyalardan getirmek ailemizin neredeyse 10 yıldır geleneği haline gelmişti. Üvey annemiz ve üvey babamız, Alexandria ve beni terkedilmiş bir kulübenin önünde ağlarken bulmuşlar. O zamandan beri güçlü ve bir bütünlük içinde olan ailemiz, O kara ve lanetli güne kadar mutlu ve huzurlu bir şekile geçinip gidiyorduk. Bu sabah herzamanki gibi Alexandria ve ben çiçek  toplamak için kırlara doğru yürürken pastaneden gelen sıcacık ve taptaze olan ekmek kokuları iştahımızı açmaya yetmişti bile. Hava oldukça güneşliydi. Sarı ve bukle bukle olan saçlarım güneşle birlikte saman rengini ortaya çıkartan bir görüntü veriyordu. Sabah saçlarımı düzenli bir şekilde örmüştüm ve güneşin pürüssüz ve bembeyaz olan tenime dokunuşu içimi ısıtıyordu. Kırlara doğru geldiğimizde Alexandria aniden bağırarak 

''Hey Miranda! Çabuk buraya gel! Bunu görmelisin'' Diyene kadar gayet huzurlu ve mutlu bir gün geçiriyordum.

''Aman tanrım! Buda ne?!''

''İnan bilmiyorum sevgili kardeşim'' diye yanıtladı.

Sabah taradığı güzel kahverengi saçları ve al al olmuş yanakları, bu manzaradan sonra bitap düşmüştü. Korkudan elimdeki sepeti yere düşürdüm ve bekçiye haber vermek için koştuğumda Alexandria ''Miranda! Dur! O yaşıyor!!''  Ne ? Nasıl yaşayabilir? . Saçlarım bozulduğu ve önüme geldiği için pek fazla şey göremiyordum. Arkamı döndüm ve o şeyin tam karşımda olduğunu gördüm.. Simsiyah gözleri , bembeyaz ve buz gibi teni, ayrıca kahverengi saçları ona gayet yakışıyordu. Fazla yakışıklı olmasına karşın boynundaki ısırık izi ona saldırıya uğramış izlenimi veriyordu. 

Bana bakan gözleri birden kırmızıya döndü ve belimden kavrayıp boynumu ısırdı. İğne kadar sivri olan dişleri, boynuma girmiş ve hızlıca kanımı emiyordu. Hissediyordum.. Gözlerim kararmaya başlamıştı. Kalbim sanki atmıyordu. Bu şey yeteri kadar kanımı emdikten sonra dışlerini boynumdan çıkarttı ve hiç görmediğim bir hızla ortadan kayboldu. Alexandria etrafta çığlıklar atıp duruyordu.  Aniden yere yığıldım. Başım dönüyordu. Boynumdan damlalar halinde kanlar akıyordu. Gökyüzüne bakıyordum. Üzerimden geçen serçeler ve her saniye birbirlerinden kopan bulutlar gözüme daha farklı gelmişti. Beş dakika sonra Alexandria ve babam yanıma geldiler. Titriyordum..

''Gerçektende gelmişler..'' dedi babam düşünceli bir ses tonuyla. 

''Ne gelmiş baba? Söylesene!'' diye bağırıyordu Alexandria.

''Öncelikle ikinizdende olanlar ve olacaklar için özür diliyorum kızlarım. Sizden 17 yıldır annenizle bir sır saklıyoruz ve bunu bugün açığa çıkartmam gerekiyor. Miranda.. Gözlerini kapat ve derin bir nefes al.''

O andan sonra az önceki adam gibi sivri dişlerini çıkarttı ve adamın ısırdığı yere bir sıvı salgılamaya başladı. Damarlarımdan geçen bu sıvı canımı yakıyordu. Can çekişiyordum. Buz gibi soğuk olan teni ve kıpkırmızı olan gözlerine önceden bir anlam veremiyor olmamın getirdiği aptallık hisside düşüncelerim arasındaydı. Bir süre boynumda kaldıktan sonra Alexandria ''Bırak onu! Ona naptın?!!'' diye bağırıyordu babama. Dişlerini üzerimden çekti ve bu sefer Alexandria ya saldırdı. Damarlarımda dolaşan zehri hissedebiliyordum. O kadar fazla acı veriyorduki yedeki çimleri sıkmaya başlamıştım. Gözlerime garip bir şeyler oluyordu. Tenim artık babaminki kadar soğuktu ve kendimi çok garip hissediyordum.. Vücudum garip bir arzu içerisindeydi. Daha önce hiç tatmadığım bir şeydi bu.. Kokusunu alabiliyordum. ve o şeye susamıştım. Bunun ne olduğunu artık daha iyi anlıyordum. Alexanria dan akan kanlar ona saldırma isteği uyandırıyordu. Babam beni tuttu ve kendi kolundan içmeme izin verdi. BU KANDI.

200 yıl sonra.. Günümüz (2014)

''Wooohooo Hey çocuklar hadi gelin!!''

''Saçmalama Dean! Çabuk in ordan'' diye bağırdım sert bir ses tonuyla.

''Hey Mia! Sen korkak olabilirsin ama kardeşin pekte öyle görünmüyor hahahhaha''

arkamı dönmemle o boğanın üzerinde sallanan Alex i görmem bir oldu. Tanrım! Bizi rezil ediyordu!

''Alex! İn ordan gidiyoruz!! '' diye bağırdım. 

''Tamam anneeee hahaahah'' 

Böyle bir yerde bulunmanın saçmalık olacağını baştan söylemiştim ki beni dinlememesine rağmen bir de garanti vermişti. Dean boğadan indi ve yanıma geldi. 

''Hey şunları görüyormusun! İşte tam şu sokağa girdikleride saldıralım. Ne dersin?'' diye sordu. Oldukça acıkmıştım ve gayet güzel bir fikirdi. Dean girdiğimiz barın üzerine atladı ve benim diğer blokların üzerinden gitmem için işaret verdi. Bu çocuğu seviyordum..

Bir grup turist gece gezmesindeydi belliki. Dean ve ben karşıklı blokların üzerine çokmüştük ve birinin ayrılmasını bekliyorduk. Bir çift uzak bir yere çekildi ve onları korkutucak şekilde hızlı geçip gölgelerimizi bırakıyorduk. Bu çift şüphelenmeye başladığı an Dean işaret verdi ve onların önüne aynı anda atladık. 

''Hey Hey Hey! Bak Mia.. Burada kimler varmış''

''S-S sizde kimsiniz.. Lütfen bırakın da gidelim.'' diye bağırdı sevgili akşam yemeğimiz..

''HAHAHA.. Siz benimle dalgamı geçiyorsunuz..'' diye bağırdım onlara. Bir yandanda akşam yemeğimizi güzelce süzüyordum. Kadın olanın yanına gittim ve çenesini kaldırarak boynuna yaklaştım.  ''Adın ne senin''    ''Samantha'' dedi titrek bir şekilde.  ''Güzel isim. Peki neden bu kasabaya geldin 'SAMANTHA' ''       ''k-k-kocamla  t-t-tatil için''     ''Çok yazık olucak Tatlım'' dedim ve boğazına atladım. Tatmin olamayacağım kadar kan içiyordum. Çok lezzetliydi. Dean yeteri kadar içtiğimi görünce beni çekmeye çalıştı ama tatmin olmuyordum. 

''BIRAK ŞU LANET KADINI MİRANDA!''  

''Ne var!  Sen söylemiştin!''

''Yeter dedim! Alex i al ve burdan hemen git! Akşam seni ararım.''  

Ona kızgın bakışlarımı savuruyordum ve Omuz atıp var gücümle koştum. Alex in yanına gittiğimde koltuğa sızmıştı. Uyanması için istemsizce üzerine su döktüm.

''NE HALT ETTİĞİNİ SANIYORSUN!''

''EVE GİDİYORUZ SEVGİLİ KARDEŞİM''

''Bırak beni'' dedi ve kolumdan sıyrılarak bir ağacın tepesine çıktı. Ayı ve yıldızları izliyordu.

''Ah lanet olsun'' dedim ve yanına çıktım. 

''Biz.. Lanetlendik biliyorsun dimi Mia.''

''Evet ama bunları aştığımızı sanyordum''

''Bu kasabadan gitmeliyiz.. Neredeyse 200 yıldır burada yaşıyoruz. Yerlileri bile öldürdük. Ama bu lanetli kasaba bana aptal babamızı hatırlatıyor. Lütfen Miranda.. Gidelim artık burdan'

Ne diyeceğimi bilemiyordum. Burada çok şey yaşamıştık. Burada bir hayatımız vardı.. Dean vardı.. Arkadaşlarımız vardı.. Ama hepsi lanetliydi. Belkide haklıydı.. Gitme zamanı gelmişti..

Arkadaşlar bu ilk bölüm. Umarım beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı ve Vote lerinizi bekliyoruz :)

Vampire CityHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin